Önemli sayıda göçmen ve sığınmacının yaşadı Türkiye’de son yıllarda göçmen ve mültecilere karşı kamuoyunda olumsuz bakış açısı artmaktadır. Benzer bir şekilde kamu otoritelerinin yabancılara ve sığınmacılara karşı tutumu gittikçe sertleşmektedir.
Bu durumun en güzel örneği “gönüllü geri dönüş” adı ile geçici koruma kapsamındaki kişilerin zorla sınırdışı edilmesi olayında görülmektedir. Son zamanlarda artan şekilde geçici koruma kapsamındaki kişiler sınırdışı edilmekte ve bu işlem yapılırken “gönüllü geri dönüş formu” kişilere imzalatılmaktadır. İdari gözetimde zor şartlar altında bulunan yabancılar bir an önce dışarıya çıkabilmek için veya baskılara boyun eğerek bu gönüllü geri dönüş formlarını imzalamaktadır[1].
Gönüllü geri dönüş formu imzalamak özellikle geçici koruma kapsamındaki kişiler için önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Öncelikle bu kişiler gittikleri yerde kötü muamele ve ölüm riski altına girmektedir[2]. Ayrıca bu kişiler hakkında resmi olarak bir sınır dışı kararı alınmadığından bu işleme karşı idari yargıda dava açarak sonuç alınamamaktadır. İkinci olarak sınırdışı kararlarına karşı AYM nezinde başvuru yapılması durumunda idare tarafından alınmış bir sınırdışı kararı olmadığından başvurular reddedilmektedir.
Gönüllü geri dönüş formunun imzalanmasının diğer bir ağır sonucu kişilerin geçici koruma kimlikleri iptal olunmakta ve bir daha bu statüye kayıt hakkı tanınmamaktadır. Gönüllü geri dönüş yapan kişilere V-87 tahdit kodu konulmaktadır. V-87’i tahdit kodundan dolayı bu kişilerin Türkiye’ye girmeleri mümkün olmamaktadır. Bu kişiler bir yolla Türkiye’ye tekrar gelseler de resmi olarak kayıt olmaları ve geçici koruma kapsamına alınmaları mümkün olmamaktadır.
Uzun süredir devam eden zorla geri dönüş uygulamasına karşı bu kişilerin avukatları idari yargıda ve AYM nezdinde çeşitli girişimlerde bulundukları halde iç hukukta olumlu bir netice alınamamıştır.
Bunun üzerine AİHM başvurular yapılmıştır. AİHM 21.6.2022 tarihli Akkad/Türkiye (Başvuru No:1557/19) kararında gönüllü geri dönüş uygulaması hakkında önemli bir karar vermiştir.
Başvurucu, Suriye’de meydana gelen olaylar sebebi ile 2014 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte sığınmak zorunda kalmıştır. Kendisine ve ailesine geçici koruma statüsü verilmiştir. Başvurucunun ailesi Almanya’ya sığınmıştır. Başvurucu 2018 yılı Haziran ayında Yunanistan sınırından geçmeye çalışırken yakalanmıştır. Bunun üzerine idari gözetime alınmıştır. Elleri başka bir kişiye kelepçelenerek 20 saatlik yolculuktan sonra Hataya götürülmüştür. Reyhanlı/Bab’ul Hawa sınır karakolunda kendisine “gönüllü geri dönüş” formu imzalatılmıştır. Aynı gün sınır dışı edilerek El-Nusra askerlerine teslim edilmiştir. Teslimden sonra kendisi Halep’te gözleri bağlı olarak sorgulanmış ve Halep’in dışına çıkmamak şartı ile serbest bırakılmıştır. Başvurucu, 15.7.2018 tarihinde Türkiye’ye yasa dışı yollar ile tekrar girmiştir. 20 Kasım 2018 tarihinde yasa dışı yollar ile Almanya’ya giderek sığınma talebinde bulunmuştur.
AİHM, yapıtığın incelemede gönüllü geri dönüş formunun Başvurucunun avukatı, sivil toplum kuruluşu temsilcileri veya Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği temsilcileri olmadan imzalandığını belirtmiştir. Formda her ne kadar tercüman imzası bulunsa da gerçekte imza sırasında tercümanın var olup olmadığının anlaşılamadığı vurgulanmıştır.
- Yukarıda belirtilenler ışığında, Mahkeme, mevcut davada, Suriye’ye dönmesi halinde başvuran için 3. maddeye aykırı muameleye maruz kalması konusunda gerçek bir risk oluşturabilecek kanıtların bulunduğu kanaatindedir. Böylelikle bu konudaki şüpheleri giderme yükümlülüğü Hükümetin üzerine geçmektedir.
- Ancak dava dosyasından, başvuranı Suriye’ye geri gönderen ulusal makamların, başvuranın o ülkede karşılaşabileceği riskleri gerektiği gibi değerlendirdiği görülmemektedir. Başvurucu tarafından önceden basılmış ve imzalanmış formun “menşe ülkesindeki genel ve güvenlik durumu hakkında yetkililer tarafından ayrıntılı olarak bilgilendirildiği” ifadesini taşıdığı doğrudur. Ancak Mahkeme, başvuranın okuduğunu reddettiği bu formun, başvuranın Suriye’deki kişisel durumuna ilişkin herhangi bir spesifik ayrıntı içermediğini ve başvuranın geçici koruma altına alınmasını haklı kılan olası riskin neden artık geçerli olmadığını açıklamadığını gözlemlemektedir. (bkz.gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra, M.A., yukarıda anılan, § 90). Görünüşe göre yetkililer, şikayetçiye Suriye’ye gönüllü dönüş için önceden basılmış bir form imzalatmış ve akıbetiyle daha fazla ilgilenmeden onu hemen o ülkeye geri göndermişlerdir. Sözleşme’nin 3. maddesinin güvence altına aldığı haklardan feragat edilebileceği varsayılsa bile, her halükarda, başvuranın Türkiye’den ayrılmakla farkında ve bilinçli olarak 3. Maddenin sağladığı korumadan feragat ettiği söylenemez. (bkz.yukarıdaki 40. paragraf), yerleşik içtihatların gerektirdiği şekilde (yukarıda anılan M.A., § 61).
- Mahkeme, Türk hukukunun geçici koruma altındaki bir yabancının sınır dışı edilmesine yalnızca istisnai durumlarda izin verdiğine ilişkin Hükümet’in gözlemlerini de dikkate almaktadır. AİHM, başvuranla ilgili olarak bu tür istisnai koşulların ileri sürülmediğini ve bu nedenle muhtemelen mevcut davada yerine getirilmediğini kaydeder.
- Yukarıda belirtilenler ışığında, Mahkeme, mevcut davada, ciddi ve kanıtlanmış gerçeklerin, başvuranın Suriye’de 3. maddeye aykırı muameleye maruz kalma konusunda gerçek bir risk olduğu sonucuna varılmasına izin verdiği ve Hükümet’in bu konudaki şüpheleri ortadan kaldıramadığı kanaatindedir. Mahkeme, ulusal makamların başvuranı Suriye’ye transfer ederek, başvuranı bilerek Sözleşme’ye aykırı muameleye maruz kalma riskine maruz bıraktığı sonucuna varmaktadır. Sonuç olarak, başvuranın Suriye’ye nakledilmesi Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal etmektedir.
Kararda üzerinde durulan bir husus da formun standart ifadeler içerdiği ve Başvurucunun özel durumunu açıklayan herhangi bir kayıt olmadığıdır. AİHM, geçici koruma kapsamında bulunan kişilerin kendi iradeleri ile ülklerine dönmelerinin mümkün olduğunu bazı şartlarda kabul etmektedir. Somut olayda bu kişilerin neden ülkelerine geri dönmek istediklerinin makul bir şekilde açıklanmasını beklemektedir.
Somut olayda Başvurucunun kötü muamele ve ölüm riski altında Suriye’ye geri dönmesini açıklayacak makül bir gerekçenin olmadığından Sözleşmenin 3. maddesinin ihlaline karar vermiştir. Bunun yanında Başvurucunun sınırdışı kararı olmadan idari gözetim altına alınmasının Sözleşmenin 5. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir.
AHİM, ayrıca idare mahkemeleri ve AYM yapılan başvuruların etkili bir içhukuk yolu olmadığınına karar vermiştir.
Karar, yabancılara çeşitli baskılar yaparak “gönüllü geri dönüş” adı altında imzalatılmasının kanunsuz bir uygulama olduğunu ortaya koyması açısından önemli bir emsal niteliğindedir.
Av. Muammer ÖZ
[1] https://tihv.org.tr/basin-aciklamalari/basina-ve-kamuoyuna-suriyelilerin-zorla-ve-toplu-sinir-disi-islemleri-derhal-durdurulmalidir/
[2] https://multeci.org.tr/2021/11/05/suriyeli-gazeteci-zor-kullanilarak-gonullu-geri-donus-belgesi-imzalatildigina-dair-yazi/