ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARININ İADE EDİLEN OHAL KHK MAĞDURLARINA ETKİSİ

Anayasa Mahkemesi 12/1/2023 tarihli RG de yayımlanan E: 2018/137, K: 2022/86 sayılı kararında OHAL döneminde çeşitli Kanun Hükmünde Kararnamelerle ihraç edilen kimseleri doğrudan ilgilendiren bazı hükümleri iptal etti.

Bunlardan biri de 7075 sayılı Kanunun 10. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan, OHAL KHK’sı ile kamu görevinden çıkarıldıktan sonra görevine iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmaları dolayısıyla tazminat talebinde bulunamayacaklarına ilişkin hükümdür. Yazımızda bu iptal kararına dayanılarak maddi ve manevi tazminat davası açılıp açılmayacağına ilişkin görüşlerimize yer verilecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararlarının Etkisi

Temel ilke, Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının derdest olan davalara derhal etki etmesi, uygulanmasıdır. Bu kaidenin istisnası ise kazanılmış haktır.

Anayasa Mahkemesi kararları kural olarak yürürlüğe girdikleri tarih itibariyle derhal etki göstermektedir. Genel ilke iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandıkları tarih itibariyle derhal yürürlüğe girmesi ve henüz kesinleşmemiş tüm hukuki durumlara derhal uygulanmasıdır. Yani bu kapsamda, Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının yürürlüğe girdiği andan itibaren hem idari makamların hem de yargı organlarının Anayasa’ya aykırı normu uygulamaya derhal son vermesi gerekmektedir.

Kısaca Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının derhal etki kuralının uygulama alanını şu şekilde özetleyebiliriz: İptal kararları yürürlüğe girmeden önce kesinleşen hukuki durumlar pek tabii bu kararlardan etkilenmeyecektir. Ancak kesinleşmemiş hukuki durumların bu karardan etkilenmesi derhal etki kuralının sonucudur. Bu durum kazanılmış haklara zarar vermezken, iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesine de aykırı düşmemektedir.

İptal kararlarının derhal etki doğurması kuralı sadece açılmış davaları değil, İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 10 kapsamında yapılan başvurular için de uygulanmaktadır. Bu kapsamda genel olarak iptal kararlarının kesin hükme bağlanmamış tüm işlemlere uygulanacağını belirtebiliriz.

Genel Kaide: Anayasa Mahkemesi İptal Kararlarının Geri Yürümezliği İlkesi

Hem 1961 Anayasasında hem de 1982 Anayasasında Anayasa Mahkemesi kararlarının geri yürümeyeceği ilkesine açıkça yer verilmiştir.

Anayasa’nın 153. maddesinde Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geri yürümeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Yine aynı maddede iptal edilen hükümlerin iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren yürürlükten kalkacağı da düzenlenmiştir. Ancak Anayasadaki bu açık hükme rağmen iptal kararlarının geriye yürüyüp yürümeyeceği hem öğretide hem de yargı kararlarında ikiliğe neden olmuş ve mahkemeler bu konuda birbirinden farklı ve birbiri ile çelişen kararlara hükmetmiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 30.10.2013 tarihli ve 2010/2292 E., 2013/366 K. sayılı kararında “(…) Anayasa’nın 153. Maddesinde yer alan ve iptal karalarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanmayacağı; özellikle bir davaya bakmakta mahkeme tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülen konularda uygulanmasının mümkün olmadığını, aksi halde Anayasa’nın 152 maddesinde düzenlenmiş olan “Anayasa’ya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi (itiraz) yolunun hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı…” belirtilmiştir.  

Anayasa Mahkemesi İptal Kararlarının Geri Yürümezliği İlkesinin İstisnası

Yazımızın asıl amacı Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralının istisnasının olup olmadığı ve bunun özelinde ihraç edildikten sonra iade edilen memurları ve yükseköğretim elemanlarını ne açıdan etkileyeceği hususudur.

Aşağıdaki yapacağımız açıklamalar hem göreve iade edilen OHAL KHK mağdurlarının maddi ve manevi tazminat taleplerine hem de yükseköğretim elemanlarını ihraç edildikleri üniversitelerine dönmeleri için geçerlidir.

Bu açıklamalar nihayetinde akıllara şöyle bir soru getirmektedir: “OHAL komisyonunun iade kararı veya iade ret kararlarının idare mahkemelerinden iptali ile iade edilen memurların Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümezlik ilkesi karşısında durumu farklı bir durum mudur?”

Bu sorusuna verilecek olumsuz bir cevap elbette hakkaniyetli ve hukuka uygun olmamak ile şu anki durum ve mevzuat beraber değerlendirildiğinde maalesef farklı bir yol görülmemektedir.

Ancak şunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz ki OHAL dönemi KHKları ile yapılan ihraçlar zaten olağanüstü hâl durumunda verilmiş kararlardır yani bu durum bile başlı başına onların durumunu  asıl mevzuattan ayırmaktadır. Bunun için yasa koyucu bu konuda yeni bir yasal düzenleme ile sorunu çözerek bu karışıklığı kesin olarak çözüme kavuşturmalıdır.

Aksi halde birçok mağdur kimsenin yeniden idareye başvurmaları ve idareden alınacak ret cevapları akabinde açılacak davalar ve davalarda verilecek farklı kararlar ile durum daha da çetrefilli bir hal alacaktır. Zira Anayasa Mahekmesinin İptal kararını geriye yürümezliği ilkesi içtihatlar ile delinmiştir. İçtihatlar ile yapılan bu istisnai durumların oluşması sırasında da bir çok kişi farklı kararlar ile mağdur olmuştur. Aşağıda buna ilişkin içtihat kararlarını sizler ile paylaşacağız. Şu an birçok sendikalar ve avukatlar, üye ve müvekkillerine dava yolunu tercih etmelerini önermektedirler. Kanaatimizce dava sürecinde yaşanabilecek her türlü ihtimali göze alan müvekkillerimiz de dava yolunu tercih edebilirler.

Konunun daha iyi anlaşılması için birkaç emsal karara yer vermekte fayda görmekteyiz.

Danıştay 11. Dairesi’nin 17.02.2016 tarih ve 2016/223 E., 2016/583 K. sayılı kararında belirtilen: “Anayasa’nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken haklara yönelik olup, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir düzenlemeyle ilgili uyuşmazlıkların, Anayasaya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir” şeklindedir.

Bu hususu daha basit bir tabirle şu şekilde ifade edebiliriz. Kamu tüzel kişiliğine yönelik kesinleşmiş ve kazanılmış bir hak söz konusu olmaz bu hak ancak kamu tüzel kişiliği haricindeki gerçek ve tüzel kişiler için söz konusudur. Zira Anayasanın 153. maddesinden anlaşılması gereken husus da budur. Her iptal kararından sonra vatandaşların kamuya açacakları her türlü idari davada yeni başvuru hakkı doğacaktır.

Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararına benzer  gibi 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu 89. maddesi 4. fıkranın birinci cümlesindeki “verilecek emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler (dikkate alınmaz)” ibaresinin iptali sonrası yaşanan hukuki gelişmeleri akla getirmektedir.

Anayasa Mahkemesi bu ibareyi iptal etmiştir. Emekliler bunun üzerine İYUK 10. madde kapsamında idareye başvuru yapmışlar ve başvuruların reddi üzerine açılan davalarda yukarıdaki gerekçe ile kabulüne ilişkin kararlar verilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz mağduriyetler bu süreçte de yaşanmıştır. Kanaatimizce yaşanmaya da devam edecektir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 08.06.2006 tarih ve E:2006/231 ve K:2006/542 sayılı kararını özeti: Davacının Anayasa Mahkemesi kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla 2577 sayılı Kanunun 10. maddesine göre idareye başvurarak bu yeni hukuki duruma göre off-shore hesabından mevduat hesabına aktardığı parasının ödenmesi talebinde bulunabileceği ve bu başvurusunun reddi üzerine dava açabileceğinin kabulü gerektiğinden işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

Danıştay 2. Dairesinin 2004/2513 Esas  ve 2004/1601 sayılı kararın da ise:

Bu itibarla, Anayasa Mahkemesinin 22/10/2002 günlü, E:2002/138, K:2002/96 sayılı kararıyla iptal edilen, ancak davacının açıktan atanmak suretiyle göreve başladığı 27/9/2002 tarihinde yürürlükte bulunan 2002 Mali Yılı Bütçe Kanununun 6. maddesinin ( g ) fıkrası uyarınca, göreve başladığı tarihten itibaren bir aylık süre içerisinde harcırah bildiriminde bulunması hukuken mümkün olmayan adı geçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesine göre yaptığı 17/4/2003 günlü başvurusunun reddi üzerine 16/5/2003 tarihinde açtığı davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden davalı idarenin bu iddiasına itibar edilmemiştir.

Bu üç karar 1982 anayasası döneminde verilmiş istisnai kararlardır. Her üç karar da İYUK madde 10’a göre yapılan başvuru üzerine dava açma süresinin yeniden başlayacağını kabul etmiştir.

Bu durumda kişilere önerimiz:

OHAL komisyonu kararı sonrasında iade edildikten sonra mali haklarını almak üzere dava açmak isteyen kimselere de belirtmek isteriz ki: Bu durumda olanlar için tazminat ödenmesi hakkaniyetli ve hukuka uygun olduğunu yukarda belirtmiştik. Fakat gerek yürürlükteki mevzuat gerekse bu konudaki yerleşik içtihatlara göre kesinleşmiş dava ve işlemler için AYM’nin iptal kararı, doğrudan bir tazminat başvuru hakkı vermediğini vurgulayalım.

Yukarda örneğini verdiğimiz bazı istisnai kararlar da ise AYM’nin iptal kararı sonrası geriye yönelik bir tazminat kabul etmiştir. Bu istisnalardan yola çıkarak açılacak yeni tazminat davalarının büyük oranda lehe sonuçlanacağını söylemek zordur. Bu anlamda dava açacak kişilerin olası davanın kaybı sonucunda katlanıcakları yargılama giderini göze alması gerekir. Hatta olası red kararların sonrası AYM/ AİHM önünde bireysel başvuru süreçleri ve masraflarını da beraber göz önünde bulundurmaları faydalı olacaktır. Aksi halde yeni hayal kırıklıklarının yaşanması muhtemeldir. Son olarak bu başvurular İYUK madde 10 kapsamında ele alındığında süreler konusunda mağduriyetlerin yaşanmaması için süreci avukatlar vasıtası ile takip edilmesinde fayda vardır.

Av. Mehmet Rauf ÇİÇEK & Av. Evin Şeyma ÇAKAN