10 Mart 2021 tarihli Resmî Gazete’ de Abdullah Kaya ve diğerleri 2017/26740 başvuru numaralı 16.12.2020 karar tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı yayınlanmıştır.
Kararda idari yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini için tam yargı dava açma usulü ve zamanaşımı süresi incelenmiştir.
Başvuruda uyuşmazlık konusu tam yargı davalarının süre aşımı yönünden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını, sürecin makul sürede sonuçlandırılmaması da makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği savunulmuştur.
Farklı tarihlerde aynı konuda yapılan başvurular AYM tarafından birleştirilmiş ve 2017/26740 dosyası üzerinden toplu olarak inceleme yapılmıştır.
Olay ve Olgular
Başvurucular, Hakkari’nin Çukurca ilçesi Uzundere köyünde ikamet etmekte iken 1995 yılında, terör olayları nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu sebeple yaşadıkları zararların tazmini için 17.07.2004 tarihinde, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun uyarınca kurulan Hakkari Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığına (Komisyon) başvurmuşlardır.
Komisyon incelemesi sırasında dava konusu yerlerin görülmesi için keşif kararı vermiş ancak güvenlik gerekçesi ile söz konusu yerlere gidilmemiştir. Görevli teknik bilirkişi heyeti ile yeminli köy bilirkişilerinin söylemleri ve dosya üzerinde yapılan tespitlere dayanılarak keşif tutanağı düzenlenmişse de Komisyon 2008 yılında başvuruları reddedilmiştir. Bunun üzerine Başvurucular, Komisyon kararının kaldırılması istemiyle Van (1., 2. ve 3.) İdare Mahkemelerinde dava açmışlardır.
Mahkeme; ilgili yerlere gidilmeksizin keşif tutanağı düzenlenmesini, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine aykırı bulmuştur. Mahallinde keşif yapılmak suretiyle ile 5233 sayılı Kanun ve mevzuatına uygun keşif ve bilirkişi incelemesinin yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvuruculara ait taşınır ve taşınmaz malların tespit edilmesi ve başvurucuların bunlara ulaşamayarak uğradıkları zararın belirlenip ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir. Mahkeme usulüne uygun keşif yapılmaksızın karar verilmesini hukuka aykırı bulmuş ve Komisyon’un eksik inceleme yaptığına hükmetmiştir. Mahkemeler 2010 ve 2011 yıllarında açılan davalarda karar vermiş ve kararlar çeşitli tarihlerde kesinleşmiştir.
İdare Mahkemeleri tarafından verilen iptal kararları Hakkari Valiliğine (İdare) tebliğ edilmiştir. Ancak İdare aradan geçen zamana rağmen iptal kararlarının gereğini yerine getirmemiştir. Başvurucular, İdarenin iptal kararına rağmen hiçbir işlem yapmaması nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıkları gerekçesiyle tazminat talepli tam yargı davası açmışlardır.
İdare Mahkemeleri, maddi tazminat taleplerini, terör nedeniyle zarara uğranmışsa bunun İdare tarafından yeniden yapılacak araştırma sonucu tespit edilebileceği gerekçesiyle reddetmiştir. Manevi tazminat yönünden ise 1. ve 3. İdare Mahkemeleri; İdarenin uzun süre herhangi bir işlem yapmayarak pozitif yükümlülüklerini ihlal ettiği ve bu şekilde başvurucuları manevi zarara uğrattığı gerekçesiyle kısmen kabul kararı vermiştir. 2. İdare Mahkemesi ise İdarenin işlem yapmamasının bölgenin niteliklerinde kaynaklandığını (geçici askeri güvenlik bölgesi ilan edilmesi, dağlık olması, kadastro çalışmalarının devam etmesi vb.) kabul etmiştir. Mahkeme bu konudaki tazminat başvurularının sonuçlandırılması konusunda Bakanlar Kurulunca “her yıl başında İdareye yeni bir 1 yıllık ek süre” tanındığı, bu nedenle İdarenin işlem yapmamış olmasının tazminat ödemesini gerektirmediğini gerekçesi ile davayı reddetmiştir.
Anılan mahkeme kararları, taraflarca Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesine taşınmıştır. Bölge İdare Mahkemesi ise davalarda genel zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğuna, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 10. ve 7. Maddelerinde düzenlenen dava açma süresi dava açılmadığına hükmetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ayrıca aynı Kanun’un 12. Maddesine de atıfta bulunmuştur. Mahkeme göre iptal kararı sonrası tam yargı davası açmak için gereken altmış günlük sürenin de kaçırıldığını belirtmiştir. Davaları reddeden Bölge İdare Mahkemesi’nin bir diğer gerekçesi de Başvurucuların, Mahkeme kararlarının yerine getirilmesi istemiyle İdareye başvuru yapmamış olmalarıdır. Başvurucular Bölge İdare Mahkemesi’nin ret kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuş olsalar da bu talepleri de reddedilmiştir.
Bunun üzerine Başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuş, tam yargı davalarının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının, idari ve yargısal sürecin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Başvurucular, zararın tazminini talep ederken başvurdukları idari ve yargısal süreçlerin çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.
Konu ile ilgili olarak bireysel başvuru tarihinden sonra; 31.07.2018 tarihli Resmî Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı Kanun’un 20. Maddesi ile, 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’a geçici madde eklenmiştir. Bu geçici maddeye göre yargılamanın uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi nedeniyle AYM ’ye yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle AYM önünde derdest olan bireysel başvurular, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilmeyecek ve kararın tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı tarafından incelenecektir. AYM söz konusu başvurunun bu düzenlemeye tabi olduğuna ve başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Başvurucular lehlerine olan yargı kararlarının İdare tarafından uygulanmadığını, açtıkları tam yargı davasın da mevzuatın yanlış yorumlanarak süre aşımı nedeniyle reddedildiğini ve bunun mahkemeye erişim haklarının ihlali anlamına geldiğini iddia etmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi olayda devam eden ihlal durumu görmemiş ve başvurucuların mahkeme kararının uygulanmaması sebebi ile tazminat taleplerinin zamanaşımında reddetmesi olaya uygun düşmemektedir.
AYM, değerlendirme yaparken öncelikle Başvurucuların açtıkları tam yargı davalarında, iptal kararlarının icrasını talep edip etmediklerini ve icrası gereken bir kararın olup olmadığını incelemiştir. Başvurucuların açtıkları tam yargı davalarına konu olan iptal kararlarında, İdare tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak yeniden bir değerlendirme yapılması hüküm altına alınmıştır. Yani ortada icrası gereken bir kararın olduğu açıktır. Bunun tespitinin ardından AYM, söz konusu kararın icra edilip edilmediğini incelemek gerektiğini, icra edilmemişse Başvuruculara tazminat ödenmesinin gerekeceğini belirtmiştir.
Somut olayda Bölge İdare Mahkemesi; Başvurucuların açtıkları tam yargı davalarını incelerken, Başvurucuların mahkeme kararlarının uygulanması talebiyle İdareye başvuru yapmasını şart olarak görmüştür. Oysaki İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. Maddesinde İdareye başvuru şartı bulunmamaktadır. Kaldı ki İdare, uygulanmayan iptal kararına ilişkin davanın bir tarafıdır ve iptal kararından haberdardır. İdarenin, mahkeme kararını derhal uygulamasına yönelik Anayasal bir yükümlülüğü de vardır. İptal edilen Komisyon işlemleri sonucunda Başvurucuların talebinin Komisyon tarafından yeniden incelenmesinin gerektiği açıktır ve bu konuda Bölge Mahkemesinin öngördüğü “İdareye başvuru” şartının hiçbir kanuni temeli bulunmamaktadır.
Öte yandan Bölge İdare Mahkemesi açılan tam yargı davasını, süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Oysaki söz konusu davalar, iptale konu idari işlem sebebiyle talep edilen tam yargı davası olmayıp davaya konu idari işlemin iptal edilmesine rağmen kararın uygulanmaması sebebiyle açılmış tam yargı davalarıdır. Devam eden ihlal durumu söz konusu olduğu için davaları süre yönünden reddedilmesinin hiçbir kanuni dayanağı bulunmamaktadır. Bütün bu gerekçelerle AYM, Başvurucuların mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi kararına açıkça belirtilmese de yargı kararlarının uygulanmaması bir “devam eden ihlal” durumudur. Devam eden ihlal durumunda zamanaşımı ancak ihlalin sona erdiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Mahkeme kararlarının uygulanmaması yapısı gereği bir devam eden ihlal türü olduğundan, eylem İdarenin kararı uygulaması gereken son tarihte başlar. İdari Yargılama Usul Kanun’da İdareye kararları uygulamak için en fazla 30 günlük bir süre tanımıştır. Bu süre aşıldığı anda ihlal başlamıştır. Ancak İdare, İdare Mahkemesi kararını tam olarak uyguladığında devam eden ihlal sona erer ve zamanaşımı süresi işlemeye başlar.
Anayasa Mahkemesi bu içtihadı ile idare mahkemesi kararlarının uygulanmaması sebebi ile açılacak tam yargı davasında idari başvuru şartının olmadığını ve zamanaşımının söz konusu olmayacağını ortaya koymuştur.
Stj. Av. Ebrar Büyükgüçlü