13 Nisan 2021 tarihli Resmi Gazete’de 2018/20766 başvuru numaralı 10.03.2021 karar tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı yayınlanmıştır.
Başvurucular Ali Yazıcı, Müslüme Arat, Selma Bağrıyanık, Şeküre Çayköylü ve Şerife Songül Yazıcı; kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla başvuru yapmışlardır.
Olay ve Olgular
Başvurucular, başvuru konusu taşınmazın miras yoluyla hissedarıdırlar. Çorum/İskilip’te yer alan taşınmaz, İskilip Belediyesinin (İdare) kararı ile 28.524,306 TL (eski TL) değer biçilerek 05.05.1986 tarihinde kamulaştırılmıştır. Daha sonra kamulaştırılan taşınmaz dava konusu yapılmış, bu sırada Belediye 30.05.1988 tarihinde kamulaştırma bedelini talimata istinaden ödenmek üzere Vakıflar Bankası İskilip Şubesine (Banka) bloke ettirmiştir. Taşınmaz ise 08.06.1988 tarihinde Belediye adına tescil edilmiştir.
Başvurucular, bedeli ödenmeden kamulaştırma yapıldığı gerekçesiyle İdare aleyhine 01.06.2004 tarihinde İskilip Asliye Hukuk Mahkemesine sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davası açmışlardır. Mahkeme ise davanın süresinde açılmadığı, kamulaştırma bedelinin bloke edilerek başvurucuların murisine işlemin tebliğ edildiği, paranın alınıp alınmaması hususunun İdareyi ilgilendirmediği, husumetin Bankaya yöneltilmesi gerektiği ayrıca daha önce açılan ve süre aşımından ötürü reddedilen kamulaştırma bedelinin artırılması davasında bu hususun ileri sürülmediği gerekçeleriyle 02.11.2004 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Başvurucular tarafından Mahkeme kararı temyiz edilmişse de Yargıtay 3. Hukuk Dairesince karar 27.06.2006 tarihinde onanmış ancak daha sonra 07.07.2011 tarihinde başvurucuların karar düzeltme talebi kabul edilerek bozmaya hükmedilmiştir. Bozma kararına; Anayasa hükümleri uyarınca kamulaştırma bedelinin peşin ödenmesinin gerektiği, oysa Banka hesabına yatırılan paranın İdarenin talimatı şartına bağlandığı ve ödendiği hususunun İdare tarafından ispatlanamadığı gerekçe gösterilmiştir.
Bozma kararı sonucunda yeniden yapılan yargılamada 08.03.2013 tarihinde bilirkişi raporu alınmıştır. Raporda başvurucuların murisinin taşınmaza 13824/84480 oranıyla pay sahibi olduğu, dolayısıyla kamulaştırma tarihinde tespit edilen 28.524,306 TL üzerinden 4.670.000 TL’yi hak ettiği, bunun yeni Türk lirası karşılığının ise 4,67 TL olduğu belirtilmiştir. Murisin vefat etmiş olması nedeniyle ise her bir başvurucuya yalnızca 0,93 TL pay düştüğü, bu değerin dava tarihindeki denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplanmasıyla 405,69 TL karşılık geldiği tespit edilmiştir. Yargılamanın yapıldığı Mahkeme ise 21.02.2014 tarihinde davanın kısmen kabulüne, kamulaştırma bedelinin artırılması davasındaki yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin olarak birleştirilen davanın ise reddine karar vermiştir. Kararda her bir başvurucu için 0,94 TL kamulaştırma bedelinin faiziyle ödenmesine, reddedilen miktar üzerinde başvurucular aleyhine 9.170 TL lehine ise 500 TL vekalet ücretine hükmedilmiş, gerekçe olarak ise bilirkişi raporuna itibar edildiği belirtilmiştir.
Başvurucular Mahkeme kararını temyiz etmişse de karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 24.11.2016 tarihinde onanmış, karar düzeltme talebi ise 23.05.2018 tarihinde reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucular 18.07.2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
İnceleme ve Gerekçe
Başvurucular, başvuru konusu taşınmazın gerçek kamulaştırma bedelinin hakkaniyete uygun olarak tespit edilmediğini, enflasyon oranları dikkate alınmaksızın kamulaştırma tarihindeki bedelden altı sıfır atılarak her bir başvurucu için 0,94 TL alacağa hükmedildiğini buna rağmen vekalet ücreti hesabında taşınmazın güncel değerinin esas alındığını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
İddianın kabul edilebilir olduğuna karar veren Anayasa Mahkemesi esas yönünden incelemeye geçmiştir.
Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin pek çok kararı bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi 09.05.2019 tarihli, 2016/9364 başvuru numaralı Sadettin Ekiz kararında, kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında hükmedilecek vekalet ücretine ilişkin uygulanacak ilkeleri ortaya koymuş ve maktu bir vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini söylemiştir. Buna göre hükmedilecek vekalet ücreti kamulaştırma bedelini önemli ölçüde azaltmamalı, mülk sahibine aşırı bir külfet yüklememelidir. Sonuçta kamulaştırma, kişinin haklarına bir müdaheledir ve müdahelenin dayandığı kamu yararı ile kişinin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin korunması, müdahelenin ölçülü olması gerekmektedir. Kamulaştırma bedelini önemli ölçüde azaltacak düzeyde, maktu bir vekalet ücretine hükmedilmesi bu ilkelere aykırı olarak mülk sahibine aşırı bir külfet yükleyecektir.
Öte yandan enflasyon karşısında kamulaştırma alacağının değer kaybına uğratılması konusunda Anayasa Mahkemesi 19.12.2013 tarihli 2013/817 başvuru numaralı Mehmet Akdoğan ve diğerleri kararında; kamulaştırmayla mülkiyet hakkına yapılan müdahelenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin belirlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca ödenmeye kadar geçen süre için gerçekleşen enflasyon sonucu taşınmazın hissedilir düzeyde değer kaybetmemiş olması gerekir. Aynı kararda, kamulaştırma bedelinin enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirmesi gerektiği belirtilerek kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen sürede oluşan değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanabileceği, bunun kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybını önleyebilecek bir araç olduğu açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi atıfta bulunduğu 06.07.2017 tarihli 20214/2073 numaralı Ali Şimşek ve diğerleri kararında; mülkiyet hakkına kamulaştırma suretiyle yapılan müdahelenin ölçülü olup olmadığı hususunda sonuca varabilmek için taşınmazın tespit edilen gerçek değeri ile mülk sahibine yapılan ödemelerin enflasyondan arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerektiğini ortaya koymuştur. Buna göre müdahelenin ölçülülüğü tespit edilirken yapılan ödemelerin değer kaybı toplam bedele oranlanmalıdır, bu şekilde mülk sahibinin maruz kaldığı yük belirlenecektir.
Somut olayda kamulaştırma bedeli İdare tarafından 30.05.1988 tarihinde Bankaya depo edilmişse de konulan kısıtlama nedeniyle başvurucular bu bedele kavuşamamıştır. Taşınmaz için 1986 yılında belirlenen kamulaştırma bedelinin murise düşen yeni Türk lirası karşılığının 4,67 TL olduğu, her bir başvurucuya düşen hissenin ise 0,94 TL olduğuna hükmedilmiştir. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi somut olayda, yukarıda bahsi geçen kararlarında belirlediği ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum görmemiştir.
Somut olayda başvurucular; sırf İdare tarafından kamulaştırma bedeli Bankaya depo edilirken getirilen bir kısıtlama nedeniyle kamulaştırma bedeline ulaşamamıştır. Ödemenin gerçekleşmemesinde başvurucuların hiçbir kusuru bulunmamaktadır. Yargılama sırasında ise kamulaştırma bedeli, bedelin ilk tespit edilmesinden itibaren yaklaşık otuz iki yıl geçtikten sonra, enflasyon karşısında herhangi bir güncelleme yapılmaksızın 1986 yılındaki rayiç değeri üzerinden belirlenmiştir. Yani Anayasa’nın 46. Maddesinde yer alan taşınmazın gerçek değeri üzerinden kamulaştırma yapılması yönündeki güvence ihlal edilmiştir.
Kamulaştırma bedelinin ödenmesinin gecikmesi ve değerinin enflasyon oranı dikkate alınmaksızın salt altı sıfır atılarak belirlenmesi başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemektedir. Bu nedenle somut olayda kamulaştırma suretiyle yapılan müdahele, mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaktadır ve ölçülü değildir. Bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi Anayasanın 35. Maddesinde yer alan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Yeniden yargılamanın yapılmasına hükmeden Anayasa Mahkemesi, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun şekilde yeniden karar verilmesi için kararının bir örneğini İskilip Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Burada yapılacak yeni bir yargılama ile kamulaştırma bedelinin dava tarihindeki güncel enflasyon değeri tespit edilerek dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekmektedir. Vekalet ücretine ilişkin olaraksa Anayasa Mahkemesinin Sadettin Ekiz kararında ortaya koyduğu ilkeler gözetilmelidir.
İhlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yeterli görüldüğü için başvurucuların tazminat talepleri ise reddedilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Hükmü
Açıklanan gerekçelerden ötürü Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İskilip Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, başvurucuların tazminat taleplerinin ise reddine karar vermiştir.
Stj. Av. Ebrar Büyükgüçlü