Hukuk & Danışmanlık Hizmetleri
Yerel ve uluslararası alanda bilgili ve
tecrübeli ekibimizle hizmet sunmaktayız.

Tedavide Hayati Öneme Sahip İlaçların Karşılanması İçin Başvurulacak Hukuki Yollar

Ana sayfa Tedavide Hayati Öneme Sahip İlaçların Karşılanması İçin Başvurulacak Hukuki Yollar

Devletin temel ödevlerinden birisi sağlığın korunmasıdır. Sosyal devlet ilkesi, devletin kişilerin sağlığının korumasını temel haklar kapsamında olduğunu kabul eder. Devletin, kişilerin sağlığının korunması için gerekli tedbirleri alması gerekmektedir. Bu kapsamda sağlık tesislerinin kurulması, sağlık personelinin istihdamı ve gerekli ilaç ve cihazların temini yer almaktadır.  Fakat özellikle bütçe ile ilgili sıkıntılar sağlık hakkı konusunda sınırlamalar getirmektedir.

Bu konuda güncel sorunların yaşandığı önemli bir alan kanser ve gen hastalıkları gibi tedavi edilmediği vakit ölümle sonuçlanan hastalıklarda görülmektedir. Bu gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ve hastalar için hayati öneme sahip olmasına rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenmeyen ilaçlar nedeniyle en temel hak olan yaşam hakkı ihlal edilmektedir.

Konunun detaylarına girmeden önce sağlık hakkının hukuki niteliği üzerine durmak gerekmektedir. Uluslararası belgelerde sağlık hakkı, sosyal haklar arasında düzenlenmiştir. Dolayısı ile sağlık hakkının koruma çerçevesi sosyal haklar bağlamında değerlendirilmiştir. Nitekim AİHS sağlık hakkı ile ilgili özel bir madde içermemektedir.

1982 Anayasası’nda ise

“Sosyal güvenlik hakkı
Madde 60 – Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu hükümlerden çıkan sonuç ve geleneksel yaklaşım sağlık hakkı devletin bütçe olanaklarına göre şekillenecektir. Dolayısı ile devletin bütçesi yetersiz olduğu durumda tedavi ve ilaca ulaşımında orantılı olarak sınırlandırabileceği anlamı çıkmaktadır.

AİHM, 2002 yılında verdiği Zdzisław Nitecki / Polonya kararında konuyla yakından ilgili kanser tedavisi gören kişinin durumunu incelemiştir. İlgili mevzuat gereği Başvurucunun kanser tedavisi masraflarının %70’i Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından;  %30’u ise kişinin kendisi tarafından karşılanması gerekmektedir. Başvurucu masrafların %30’luk kısmını karşılayamadığını ve yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

AİHM yaptığı değerlendirmede Başvurucunun uzun yıllardır kanser tedavisi hizmetinden yararlandığı ve Polonya’da mevcut sisteme göre tedavi giderinin çoğunun devlet tarafından karşılandığı dikkate alındığında yaşam hakkı ihlalinin olmadığına karar vermiştir. AİHM’in bu kararında sağlık hakkını sosyal haklar arasında gördüğü anlaşılmaktadır.

Bu geleneksel yaklaşım genel olarak geçerliliğini korumakla birlikte özellikle yaşam hakkının doğrudan ihlali oluşturabilecek durumlarda devletin, tedaviye ve ilaca erişim/bütçe olanakları şeklinde orantılamanın geçerli olmadığı kabul edilmektedir. Yani kişiler devletin genel olarak herkese sağladığı tedaviden daha yükseğini talep etmesi sosyal haklar kapsamında bir talep olduğu için kabul edilmemektedir.  Fakat tedavi veya ilaç temin edilmediği durumlarda kişinin bedensel bütünlüğü bozulacak veya ölüm riski ile karşılaşılacaksa yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Bu durumda devletin korumak zorunda olduğu yaşam hakkı kapsamında bir pozitif yükümlülük ortaya çıkmaktadır. Yani devletin kişilerin yaşamını koruma için zorunlu ilaçları temin etmesi gerekir.

Bu durum özellikle nadir görünen bazı hastalıklarda ve kanser gibi kimi pahalı ilaçların kullanılması gereken hastalıklarda ortaya çıkmaktadır. Bu hastalar için hastanelerde uygulanan tedavi ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafında temin edilen ilaçlar yeterli olmamaktadır. Bu hastalar için uygulanan tedavi ve ilaçlar yaygın olarak kullanılmadığından oldukça pahalıdır. Sosyal güvenlik kurumu bu tür tedavi ve ilacı bütçe imkânlarını sebep göstererek karşılamamaktadır.

Burada önemli bir hukuki sorun ortaya çıkmaktadır. Devletin bu tür nadir kullanılan ve pahalı ilaçları alması gerekir mi? Diğer bir bakış açısı ile devletin bu pahalı ilaçlar için bütçe ayırmasının ülkedeki genel sağlık sistemi üzerinde olumsuz bir etkisi olacak mıdır?

Konunun diğer boyutlarını tartışmadan salt deneysel tedavilere ayrıca değinmek gerekir. Bu tür deneysel tedaviler her ne kadar hastalar için yeni bir umut ışığı olsa da yetkili kuruluşlar tarafından etkinliği ve güvenilirliği onaylanmadığı için hastalar açısında geçerli bir talep hakkı doğurmadığı genellikle kabul edilmektedir. En azından belirli aşamaları geçmeyen ve hiçbir devlet tarafından kabul edilmeyen deneysel tedavileri devletin karşılaması zorunluğu yoktur.

AİHM, 2012 yılında verdiği Hristozov ve Diğerleri / Bulgaristan kararında deneysel tedavileri değerlendirmiştir. Bulgaristan deneysel tedavilerin en azından başka bir devlet tarafında onaylanması şartı ile izin vermektedir. Başvurucunun almak istediği tedavi, henüz herhangi bir devlet tarafında onaylanmadığı için izin verilmemiştir. AİHM devletin etkinliği ve güvenirliği ispatlanmamış tedavilere onay vermemesinin kişilerin yaşam hakkını korumak yükümlüğü kapsamında olduğuna karar vermiştir. AİHM, 2014 yılında verdiği Durisotto / İtalya kararında, Başvurucu çocuğuna deneysel olduğu için uygulanmayan tedavinin daha sonra onaylanması sonucunda başka hastalara uygulanmasının ayrımcılık yasağını ihlal edip etmediğini incelemiştir. AİHM deneysel bir tedaviye izin verilmemesinin makul bir sınırlama olduğuna ve eşitlik ilkesine aykırı olmadığına karar vermiştir.

Bizim incelemek istediğimiz konu ise etkinliği ve güvenirliği yetkili otoriter tarafından kabul edildiği halde ekonomik sebeplerle alınmayan ilaçlardır.

Türkiye’de mevcut sosyal güvenlik sistemi büyük oranda kişilerin tedavisi için gereken ilaçları karşılamaktadır. Fakat Türkiye’de satışta olmaması veya Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Telbiği’nde (SUT) geçmemesi sebebi ile bazı ilaçlar ödenmemektedir. Bu durumda eğer ilaç kişilerin tedavisi için hayati öneme sahip ise, hastalar kendi imkanları ile ilacı temin edip daha sonra SGK‘ye dava açarak bu bedelleri tahsil etmektedir. Bu konuda çok sayıda mahkeme kararı mevcuttur.

Fakat bazı ilaçların çok pahalı olması ve hastaların bu bedelleri karşılayacak durumda olmaması ilaç bedelini ödeyip, kuruma rücu edilmesi yöntemini işlevsiz kılmaktadır. Bu hastalar ilacı alamadığından ağır hastalık tablosu ile karşılamakta ve ölüm riski altına girmektedirler.

AİHM, 2012 yılında verdiği Panaitescu / Romanya kararında Başvurucunun tedavisi için gerekli iki ilacın pahalı olduğu gerekçesi ile karşılanmaması ve Hamburg’da 2 aylık tedavi için gereken masrafların karşılanmamasını konusunu incelemiştir. Başvurucu lehine ilaç ve tedavi masraflarının karşılanması gerektiğini belirten yerel mahkeme kararı vardır. AİHM bu kararlara rağmen tedavi masraflarının karşılanmamasının usul açısında yaşam hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. AİHM, yaşam hakkını korumakla görevli olan devletin mali sebepleri mazeret göstererek mahkeme kararlarını uygulamasını geciktiremeyeceğini belirtmiştir. AİHM, kararda kötü muamele ve yaşam hakkı ihlalini ayrıca esastan inceleme gereği duymamıştır.

Hastaların tedavisi açısında hayati öneme sahip ilaçların SGK tarafında karşılanmaması durumunda bu hastalar hangi hukuki yollara başvurabilecektir?

Yaygın tedavi yöntemleri ile netice alamayan hastaları yaşamlarını korumak amacı ile tedbir usulü başvurmak önemli bir yöntemdir. Tedavilerin için hayati öneme sahip ilaçları SGK tarafında karşılanmayan hastalar bu yöntemine başvurabilirler. Bu tedbir taleplerinde hastaların hemen bu ilaca ihtiyacı varsa ve ilaç teminin dava sonuna kadar uzaması halinde kişinin hayatı tehlikeye girecekse mahkeme tarafından tedbir kararı verilebilmektedir.

Tedbir kararı nihai karardan farklı olarak bir uyuşmazlığı çözme amacı taşımaz. Tedbir kararı tipik olarak dava sonucunda verilen kararın etkisiz kalmasını, dava konusunun kişinin vücut bütünlüğünün ve hayatının zarar görmesini engellemek için geçici olarak verilen bir hukuki korumadır.

Mevcut hukuk sistemimizde 3 çeşit başvuru usulü bulunmaktadır. Kişiler tedbir talebi için iş mahkemesine, Anayasa Mahkemesine veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilirler. Kural olarak kişilerin öncelikle iş mahkemesine başvurması gerekir. Sonuç alamaz veya sonuç alamayacağı açık ise Anayasa Mahkemesinden tedbir isteyebilirler. Son olarak da eğer ilk iki yöntem etkili olmaz veya bu iki yöntemin ektili olmayacağı açıksa doğrudan AİHM tedbir kararı istenilmesi mümkündür.

Her üç başvuru usulünü örnek kararlarla birlikte inceleyelim.

İş mahkemesinde Tedbir Talebi:

Kişiler ellerindeki tıbbi belgelerle (raporlar, SGK yazıları vb.) birlikte iş mahkemesine tedbir talepli olarak başvurabilirler.  İlk derece mahkemeleri ve istinaf mahkemeleri genellikle sağlık raporlarını dikkate alarak tedbir kararı vermektedir. Konu hakkında birkaç emsal kararı inceleyelim

Bursa 6. İş Mahkemesi 17/07/2020 tarihli ara karar ile “davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulüne; davalı Kurumun, davacının X1 etken maddeli ilaç bedellerinin Kurumca karşılanması talebine ilişkin olarak, Kurumun 1706/2020 tarih ve 49784982-118.05.01-E. 7142343 sayılı ret işleminin tedbiren durdurulmasına,”X1″ adlı ilaçların davacının tedavisinde kullanılmak üzere bedelinin ileride gerektiğinde sorumlusundan alınmak üzere Üniversite veya Araştırma ve Uygulama Hastanelerinin Onkoloji bölümünden, davacının hastalığına ilişkin olarak Türkiye’de kullanılan standart tedavi ilaçlarını kullanması halinde bu durumun davacının sağlığında ciddi, hızlı ve geri dönüşü olmayan bir bozulmaya ya da ölüme ya da yaşam beklentisinde ciddi azalmaya veya yoğun acıya sebep olup olmayacağına dair değerlendirme içeren tıbbi raporun alındığı tarihe kadar ihtiyati tedbir yolu ile SGK tarafından karşılanmasına” karar verilmiş bu karar karşı yapılan itiraz Bursa BAM, 11. HD., E. 2020/1239 K. 2020/989 T. 12.10.2020 kararı ile reddedilmiştir.

İzmir 14. İş Mahkemesi 01.07.2019 tarihli ara kararında “İhtiyati tedbir talebinin teminatsız olarak kabulü ile Sağlık Bakanlığı’nın 15/05/2019 tarihli cevabi yazısı doğrultusunda davacının tedavisinde kullanılan X1 adlı ilacın bedelinin ileride gerekirse sorumlusundan alınmak üzere kesinti yapılmaksızın ihtiyati tedbir yolu ile SGK tarafından karşılanmasına,”yönelik ara kararına itiraz üzerine, “Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Kurumu’nun 15/05/2019 tarihli yazısı ile davacı K1 isimli hastanın rahatsızlığı olan; “Mide malign neoplazmı” tanısının/tanılarının tedavisinde “PEMBROLİZUMAB”etkin maddeli ilaç/ilaçların 6 aylık dozda kullanımının uygun görüldüğü, Kurumun X1 isimli ilacın SUT listesi Ek-4/A’da bedeli ödenecek ilaçlar listesinde yer almadığından bahisle ödenmesinin mümkün olmadığının belirtildiği anlaşılmakla, konulan teşhis sebebiyle hayati tehlikesi bulunan davacı yönünden HMK’nın 389. maddesinde belirtilen ihtiyati tedbir şartlarının oluştuğu değerlendirilerek, X1 isimli ilacın bedelinin dava süresince kesinti yapılmaksızın SGK tarafından karşılanması yönünde ihtiyati tedbir kararı vermek gerekmiştir” denilmiştir. Bu karar karşı yapılan itiraz İzmir BAM, 10. HD., E. 2020/61 K. 2020/222 T. 5.2.2020  kararı ile reddedilmiştir.

Aksi yönde mahkeme kararları da bulunmaktadır. Bu kararlara karşıda Anayasa Mahkemesine başvurmak mümkündür.

Anayasa Mahkemesinde Tedbir Talebi:

Anayasa Mahkemesi kendisine yapılan başvurularda tedbir kararı istenirse ve başvurucu açısında bedeni ve ruhi açıdan zarar görme veya ölüm riski mevcut ise tedbir kararı verebilmektedir. Bu konuda işleyen bir sistem mevcut olup, başvurucuların talepleri çoğunlukla bir iş günü içinde değerlendirilmektedir.

Anayasa Mahkemesi  (B. No: 2020/12646, 3/6/2020) kararında hastalar için hayati öneme sahip ilaçların temini konusunda şu ilkeleri ortaya koymuştur.

    1. Başvurucu; hastalığın tedavisi için mutlak surette gerekli olan ilacın maliyetinin yüksek olması nedeniyle kendi imkânlarıyla ilacı tedarik edemediğini, tedavi edilememesine bağlı olarak da maddi ve manevi bütünlüğünün tehlikeye gireceğini belirterek ilaç bedelinin SGK tarafından ödenmesine yönelik tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
    2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) “Tedbir kararı” kenar başlıklı 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması hâlinde Bölümlerce resen veya başvurucunun talebi üzerine gerekli tedbirlere karar verilebilir.
    3. Mevcut başvuruda olduğu gibi Strensiq isimli ilacın ithali için gerekli masrafın SGK tarafından karşılanmasına ilişkin olarak yargı makamlarınca verilen tedbir kararının uygulanmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin D. B. ((T.K.), B. No:2019/41507, 7/1/2020) ve Halil Emre Acar ((T.K.), B. No: 2020/9392, 20/3/2020) başvurularında doktor raporunda gerekli görülen tedavi süresi boyunca Strensiq isimli ilacın bedelinin ilacın ithalinde yetkili olan kuruluşa ödenmesinin derhâl sağlanmasına yönelik tedbir kararı verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi 7.1.2020 tarihli D. B. (B. No:2019/41507) tedbir kararında ise konuyu şu şekilde ele almıştır.

    1. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

 Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”

    1. Anayasa’nın “Sosyal güvenlik hakkı” kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:

“Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.”

    1. Anayasa’nın “Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları” kenar başlıklı 65. maddesi şöyledir:

“Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.”

    1. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve İçtüzük’ün “Tedbir kararı” başlıklı 73. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre; başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması hâlinde, Bölümlerce resen veya başvurucunun talebi üzerine gerekli tedbirlere karar verilebilir.
    2. Sağlık ve sosyal güvenlik hakları, Anayasa’nın 56. ve 60. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla ve devletin söz konusu alanlarda görevleri bulunmakla birlikte, Anayasa’nın 65. maddesinde de öngörüldüğü üzere devletin bu görevlerini, öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesi gerekmektedir.
    3. Devletin vücut bütünlüğünü koruma konusundaki ödevi, sağlık hizmetlerinin mutlak anlamda ücretsiz olarak sağlanacağı şeklinde yorumlanamaz (Salim Sayın, B. No: 2013/3382, 4/11/2015, § 41). Devletin bireylere sağlık hizmeti sunma konusundaki yükümlülüğü, ülkenin sosyal ve ekonomik gerçekleriyle yakından ilgilidir. Bu nedenle devlet, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılabilmesi noktasında, kaynakların tahsis edildiği alanlara ilişkin bazı sınırlamalar öngörebilir. Dolayısıyla sağlık hizmeti sunma konusunda devletin pozitif yükümlülüğünün ekonomik sınırları belirlenirken, devletin kamu kaynaklarını kullanma konusundaki takdir hakkı ile tedavi ücretlerinin bireylere yüklediği ekonomik külfet arasında makul bir denge kurulmalıdır (Salim Sayın, § 40).
    4. Bu ilkeler ışığında ve devletin sağlık ve sosyal güvenlik haklarına dair ödevinin, sağlık hizmetlerinin mutlak anlamda ücretsiz olarak sağlanacağı, her durumda ilaç bedellerinin devlet tarafından karşılanacağı şeklinde yorumlanamayacağı kabulü (bkz. § 29) göz önünde bulundurularak başvuru konusu tedbir talebi incelendiğinde, başvurucunun bebeğinin şu an 6 aylık olduğu, bedelinin SGK’ca karşılanması talep edilen ilacın hastalığın tek tedavisi olduğu ve hastalığın tedavi edilmemesi halinde ilk bir yıl içindeki ölüm oranının % 50 olduğu (bkz. § 10) nitekim başvurucunun ilk çocuğunun da aynı ölümcül hastalık nedeniyle 13 aylıkken vefat ettiği (bkz. § 8), söz konusu hastalığın bir yılda 5 ila 13 hastada ortaya çıkmasının beklendiği (bkz. §§14, 15) anlaşılmaktadır.
    5. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yukarıda değinilen hususlar gözetilerek bahse konu ilacın kullanımının acil ve hayati önemi haiz oluşu nedeniyle ilaç bedelinin SGK tarafından karşılanmasına dair tedbir kararı verilmiştir (bkz. § 16).
    6. Bununla birlikte,Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen tedbir kararının SGK tarafından “alternatif geri ödeme” şeklinde uygulanması nedeniyle uyuşmazlığın çözülmediği, dolayısıyla SGK tarafından Bölge Adliye Mahkemesince herhangi bir şart öngörülmeksizin verilen tedbir kararının SGK tarafından verilme amacına uygun şekilde yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
    7. Bahse konu ilacın bebeğin ölümcül hastalığının tedavisindeki önemi ve aciliyeti gözetildiğinde, bebeğin tedavisine derhal başlanması gerektiği değerlendirilmiştir.
    8. Bu nedenle, başvurucunun bebeğinin “yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğu” anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen tedbir kararının verilme amacına uygun şekilde yerine getirilmesi ve oluşan tehlikenin ortadan kaldırılması konusunda derhal gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesi gerekir.

Anayasa Mahkemesinin karar sonrası SGK kişilerin ihtiyaç duyduğu ilaçların temini için gerekli işlemleri derhal yapmak zorundadır.

Anayasa Mahkemesi, tedbir kararlarında da belirtiği şekilde sağlık hakkını sadece bir sosyal hak olarak görmemektedir. Aynı zamanda Anayasa’nın 17. maddesine göre “yaşam hakkı” kapsamında saymaktadır.

Anayasa Mahkemesinin yukarda alıntıladığımız iki tedbir kararında başka Halil Emre Acar (B. No: 2020/9392) tedbir kararında da benzer sonuca varmıştır. Bu kararlar ışında hayati öneme sahip ilaçları sosyal güvenlik kurumunda temin edemeyenler hastalar için Anayasa Mahkemesince tedbir kararı vermektedir.

Yukarda belirtilen iki hukuki yola rağmen netice alamayan kişiler son olarak AİHM başvurarak tedbir talep etmeleri mümkündür. AİHM kısa süre içinde bu tedbir taleplerini incelemekte ve gerekli durumlarda tedbir kararı vermektedir.

AİHM Tedbir Talebi:

AİHM özellikle kötü muamele yasağı ve yaşam hakkı ihlali riskine rağmen sınırdışı edilme gibi durumlarda sıklıkla tedbir kararı vermektedir. Bu konuda yerleşmiş bir içtihadı bulunmaktadır.

Nitekim benzer bir yaklaşımla yaşam riski olan A./Türkiye (Başvuru No: 50624/19) başvurusunda 2.10.2019 tarihinde tedbir kararı vermiştir. A.A. tedavisi için hayati öneme sahip ilacın temini için daha önce iş mahkemesine ve Anayasa Mahkemesine yaptığı tedbir talepleri olumsuz sonuçlanmıştır. Bunun üzerine A.A, AİHM başvurmak zorunda kalmıştır. AİHM Başvurucunun yaşam hakkının riske girdiğini dikkate alarak, Başvurucunun herhangi bir kişisel masrafa maruz kalmadan, Pembrolizumab etken maddeli Keytruda isimli ilacın tedavisinden faydalandırılması gerektiğini Hükümete bildirmiştir.  Hükümetin tedbir kararı sonrası gerekli tedaviyi sağlamasında sonra tedbir kararı kaldırılmıştır.

AİHM başvuru yolu hayati riske rağmen gerekli ilaçları temin edemeyenler için 3. bir başvuru yöntemi olarak etkin bir yöntemdir. İş mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesinden sonuç alamayanlar her zaman için AİHM başvurabilirler.

Sonuç: Devletler kişilerin sağlığını ve yaşamını korumak için tedbirler almak zorundadır. İyi işleyen bir sağlık sistemi kişilerin sağlığını ve hayatını korumak için en etkili koruma mekanizmasıdır. Fakat gerek mevzuattan gerekse bütçe sebebi ile gerekli tedaviyi alamayan ve bu durumun hayati risk oluşturduğu kişiler tedbir mekanizmalarını kullanabilir. Hastalar ilacın hayati öneme sahip olduğuna dair raporlarla birlikte iş mahkemesinde tedbir talebi alabilirler. Bu yoldan netice alamayan hastaların Anayasa Mahkemesine başvurması ve tedbir kararı alma imkanı bulunmaktadır. Son olarak bu iki yöntemden netice alamayan hastalar AİHM’e tedbir talebi için başvurabilirler.

Av. Muammer ÖZ

Not: Yazıda atıf yapılan tedbir kararlarını şahsi arşivinden paylaştığı için Av. Ali Samsum’ a teşekkürü borç biliriz.