SİGORTA TAHKİM KOMİSYONU

Sigorta Tahkim Komisyonunun Kuruluşu:

 

Sigorta Tahkim Komisyonu 5684 Sigortacılık Kanununun “Sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Birlik nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu oluşturulur.” Şeklindeki düzenlemeyi havi 30. Maddeye dayanılarak Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdinde 14.06.2007 tarihinde kurulmuştur.

 

Sigorta Tahkim Komisyonunun Amacı:

Sigorta Tahkim Komisyonunun amacı; sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasındaki sigorta sözleşmesinden doğan ihtilafları nihayete erdirmektir. Komisyonun bu amacının değerlendirilmesi ile de görüleceği üzere, komisyonun uyuşmazlığın tarafı olanlara karşı yaptırım uygulama gibi bir görevi ya da yetkisi bulunmamaktadır.

Hangi Kuruluşlara Karşı Tahkim Komisyonuna Başvuru Yapılabilir:

Zorunlu sigortalar hariç olmak üzere, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle uyuşmazlık yaşanılan sigorta kuruluşunun Sigorta Tahkim Komisyonuna üye olan bir sigorta kuruluşu olması ve rizikonun da ilgili sigorta kuruluşunun komisyona üyeliğinden sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Zorunlu sigortalar hariç olmak kaydıyla, Sigorta Tahkim sistemine üye olmayan bir sigorta kuruluşuna karşı, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulamayacaktır.

Ayrıca unutmamak gerekir ki; mahkemeye ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmiş uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Komisyona başvuru mümkün değildir.

Zorunlu sigortalar açısından ise, Sigortacılık Kanununun 30. Maddesinde 03.04.2013 tarihinde yapılan düzenleme uyarınca “İlgili mevzuat ile zorunlu tutulan sigortalardan kaynaklanan bu fıkra kapsamındaki uyuşmazlıklar için ilgili kuruluş sigorta tahkim sistemine üye olmasa dahi hak sahipleri bu bölüm hükümlerine göre tahkim usulünden faydalanabilir.” Şeklinde düzenleme yapılmasından dolayı ilgili kuruluşun üye olup olmadığına bakılmaksızın başvuruda bulunulabilecektir.

Ayrıca Sigortacılık Kanunun 30. Maddesinde yer alan sigorta tahkim sistemine üye olan kuruluşlarla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlık konusu olan ve taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usûlünden faydalanabileceği düzenlemesi karşısında Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulabilmesi için bu hususta sözleşmede özel bir hükmün yer almasına gerek bulunmamaktadır.

Başvuru Şartları Nelerdir:

Sigortacılık Kanununun 30. Maddesinin 13. Fıkrasında “komisyona gidilebilmesi için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu teşkil eden olay ile ilgili olarak sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve talebinin kısmen ya da tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir. Sigortacılık yapan kuruluşun, başvuru tarihinden itibaren on beş iş günü içinde yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 97. Maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” Hükmü yer almaktadır. Düzenlemeleri kapsamında ilgili sigorta şirketine karşı yazılı olarak başvuruda bulunulması, başvurunun kısmen ya da tamamen olumsuz şekilde neticelenmesi veya zorunlu mali sorumluluk sigortasından doğan talepler için 15 gün, diğer talepler için ise 15 iş günü içerisinde başvurunun yazılı olarak cevaplanmaması ya da cevabın talebi karşılamaması şartı bulunmaktadır.

Yapılan başvuruya ilişkin belgelerin ve ilgilerin Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılacak olan başvuru ile birlikte sunulması gerekmektedir.

Başvuru Usulü:

Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılacak olan başvuru, başvuru formu doldurulması suretiyle yapılacak olmakla birlikte, bu formun elden teslimi veyahut posta yoluyla komisyona gönderilmesi mümkündür.  

 

Başvuru Ücreti Ne Kadardır:

Tahkim sistemine üye olmak isteyen sigorta kuruluşlarından katılma payı, uyuşmazlık çözümü için Komisyona başvuranlardan ise başvuru ücreti alınmaktadır.

Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru ücretleri 06.01.2023 tarihi itibariyle güncellenmiş olup, başvuru ücreti uyuşmazlık konusu tutara göre belirlenmektedir. Buna göre, uyuşmazlık konusu miktar, 0-5.000,00 TL arasında ise 200,00 TL, 5.001,00-10.000,00 TL arasında ise 450,00 TL, 10.001,00-30.000,00 TL arasında ise 650,00 TL, 30.001,00 TL ve üzerinde ise 650,00 TL’den az olmamak kaydı ile uyuşmazlık tutarının %1,5’ine tekabül eden tutar başvuru ücreti olarak alınacaktır.

 

Başvuru Nasıl Karara Bağlanır:

 

Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvuru, komisyon raportörleri tarafından en geç on beş gün içinde incelenir. Raportörler tarafından uyuşmazlık hakkında çözüm bulunamaması halinde başvuru komisyonca sigorta hakemi listesinden seçilen hakeme aktarılır. İşin niteliğine göre bir hakem yerine en az üç sigorta hakeminden oluşan bir heyet oluşturulabilir ancak 28.02.2023 tarihi itibariyle ihtilaf konusu miktarın 50.000,00 TL ve üzerinde olması durumunda heyet halinde başvurunun incelenmesi ve karara bağlanması zaruridir.

Hakemler, yapılan başvuru ile ilgili olarak görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermektedirler. Bu dört aylık sürenin tarafların yazılı ve açık muvafakati olması şartıyla uzatılması mümkündür. Hakemler kendilerine verilen evrak üzerinden başvuru hakkında karar verirler.   

Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurusu yapılan 15.000,00 Türk Lirasının altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir ve bu kararlara karşı herhangi bir itiraz yolu bulunmamaktadır. 15.000,00 Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde kararın tebliğinden itibaren en geç 10 gün içinde itiraz edilebilir. Bu durumda yapılan itiraz, itirazları incelemek üzere oluşturulan itiraz hakem heyetlerince incelenir ve bu kez en geç iki ay içinde itiraz karara bağlanır.

Yine 28.02.2023 tarihi itibariyle 238.730,00 Türk Lirasının üzerindeki kararlar için taraflarca temyiz başvurusunda bulunulabilecektir. Temyiz başvurusunun kararın tebliğinden itibaren en geç 2 hafta içinde yapılması gerekmektedir. Temyize ilişkin usul ve esaslar için Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.

Sonuç:

Sigorta Tahkim Komisyonu, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda da detaylı bir şekilde düzenlenmiş olan tahkim uygulaması için ülkemizde kurulan ilk ihtisas tahkim komisyonudur. Yukarıda izah edildiği üzere, başvurunun ve başvurunun incelemesinin evrak üzerinden yapılıyor oluşu, karar vermek için öngörülen azami süreler, başvuruyu inceleyecek olan hakemlerin sigorta alanında uzman olan kişilerden olması gibi nedenlerle, sigorta alanında yaşanılan ve Sigorta Tahkim Komisyonunun görev alanına giren konularda dava açmak ve oldukça uzun süren yargılama sürecinden kaçınmak noktasında başvurucu ve sigorta şirketleri açısından büyük fayda sağlamaktadır.

Av. Zülfiye DIŞKAYA& Av. İbrahim TOPCU

Haksız Fiil Suç Ayrımı

Sosyal düzen kurallarından olan hukuk kurallarının düzenlenme konusu; gerçek kişilerin yani insanların davranışlarının dış dünyada meydana getirdiği değişiklikler ve bu değişikliklere bağlanan sonuçlardır. Bu doğrultuda gerçek kişilerin dış alemde meydana getirdiği her davranışın da hukuk biliminin ilgi alanına girmediği belirtilmelidir. Ancak kendisine hukuki sonuç bağlanılan eylemler hukukun ilgi alanına girmektedir. Hukuk düzeni insanların yaptığı her davranışı da her zaman hoş görmez. Hukuk düzenince onaylanmayan bu tür fiillere hukuka aykırı fiiller denir. Hukuka aykırı fiillere gerek özel hukuk bakımından gerekse ceza hukuku bakımından birtakım sonuçlarbağlanılmıştır. Özel hukuk açısından bakıldığında hukuka aykırı bir eylemde bulunan kişi tüm şartları oluştuğu taktirde haksız bir fiil işlemiş olur. Haksız fiil özel hukukta borcun kaynaklarından biri olarak görülür (TBK Madde 49-76). Şayet haksız bir fiil işlenmiş ise bunun sonucunda bir borç doğmakta ve bu borcun edimi genellikle tazminat (maddi-manevi) şeklinde gerçekleşmektedir. Ceza Hukuku bağlamında hukuka aykırı bir eylemde bulunulduğunda ise yapılan bu eylem suç olarak nitelendirilir. Ancak suçun kanuniliği ilkesi gereğince her eylem suç teşkil etmeyip kanunda öngörüldüğü taktirde bu davranış suç olur. Kanun koyucu suçun karşılığında özgürlüğü bağlayıcı ceza (hapis cezası), güvenlik tedbirleri ve adli para cezası gibi çeşitli müeyyideler öngörmüştür.

Yapılan açıklamalar ışığında haksız fiil ve suç ayrımını en temel haliyle ele alırsak bir fiilin suç teşkil etmesi için kanunda düzenleme altına alınmış olması lazımdır. Buna suçun kanuniliği ilkesi denir. Suç karşılığında uygulanan yaptırım ise cezadır. Ancak haksız fiiller için kanunda hangi davranışların haksız fiil teşkil ettiği hususu tek tek yazılmamaktadır. Bunun yerine bir eylemin haksız fiil olabilmesi için genel olarak dört tane unsur “hukuka aykırı fiil, kusur, zarar, illiyet bağı” belirtilmiş ve bu unsurların birlikte meydana gelmesi halinde haksız fiilin varlığından söz edebiliriz. Haksız fiil neticesinde hukuk hâkimi yargılama sonucunda zarar gören lehine olayın şartlarına göre zararının giderilmesi adına belli bir miktar tazminata hükmetmektedir.

1- Hukuka Aykırı Fiil

Hukuka aykırı fiil haksız fiilin temel unsurlarından biridir. Bir haksız fiilden bahsedebilmemiz için ortada hukuk düzenince uygun görülmeyen, tasvip edilmeyen bir insan davranışının yani hukuka aykırı bir fiilin olması şarttır. Hukuka aykırı fiil “yasalar tarafından konulmuş belli kurallara karşı, kişilerin bu kurallara uymak zorunda olmasına rağmen, uymayarak bu kuralları çiğnemesi ve toplum düzenine aykırı sonuçlara sebep olacak davranışlar sergilemesi şeklinde tanımlanabilir.’’ Hukuka aykırı fiiller iki şekilde meydana getirilir. Birincisi fiilin icrai hareketlerle işlenmesi, ikincisi ise fiilin ihmali hareketlerle işlenmesidir. İcrai hareketle yapılan hukuka aykırı fiillerde kişi; kanunun yasakladığı, yapma dediği bir davranışı aktif hareketler sonucu gerçekleştirmesidir. Örneğin; atılan taş sonucu bir kimsenin penceresinin kırılması, bir kişinin aracını park etmeye çalışırken bir başkasının aracına vurması vb. İhmali hareketler sonucu yapılan hukuka aykırı fiillerde ise kişi şayet dikkatli olsaydı meydana gelmeyecek olaylardır. Yani kişi üzerine düşen gerekli dikkat ve özeni göstermediğinden hukuka aykırı netice gerçekleşmektedir. Örneğin; doktorun zamanında hastaya yapması gereken bir iğneyi yapmaması sonucu hastanın durumunun daha da kötüye gitmesi. Bir kişinin ihmali bir davranış sonucu meydana gelen zarardan sorumlu olabilmesi için kişinin kanundan, sözleşmeden veya kendisi tarafından yaratılan icrai bir tehlikeli davranıştan ötürü sorumluluk altına girmesi gerekir. Bu üç durumda ancak ihmal suretiyle oluşan zarardan kişiyi sorumlu tutabiliriz.

Ayrıca yapılan her davranış hukuka aykırıdır diye bir genelleme yapılamaz. Olayda hukuka aykırılığı ortadan kaldıran nedenlerin varlığı halinde artık hukuka aykırı fiil söz konusu olmaz. Yapılan davranış hukuka uygun olur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md.63-64‘te hukuka aykırılığı ortadan kaldıran haller düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 63 ve 64. maddelerinde değindiği durumların varlığı halinde artık yapılan eylem hukuk düzenince tasvip edilen bir hal alacağından failin eylem sonucu oluşan zarardan sorumlu tutulması beklenemez.

2- Kusur

Türk Borçlar Kanunu’nda kusur, sorumluluğun temelini oluşturmaktadır. Lakin kanun koyucu kusur unsuruna gerek Türk Borçlar Kanunu’nda gerekse diğer kanunlarda herhangi bir tanımlama yoluna gitmemiştir. Biz genel olarak kusuru“kişinin, hukukun uygun gördüğü davranışlarda bulunması gerekirken hukuka aykırı ve haksız olan davranışı seçmesi sebebiyle toplumda kınanmasıdır’’ şeklinde tanımlayabiliriz. Yani daha geniş bir anlatımla kusur; kişinin, hukuk düzenince olumsuz karşılanan fiili ile fiil sonucu olan neticeyi ve meydana gelecek olan zararı istemesi ya da kişi meydana gelecek olan bu neticeyi ve zararı istememesine rağmen hukuka aykırı fiili yapmamak için üzerine düşen davranışı göstermemesi, dikkatli davranmaması, zararın meydana gelmemesi için gerekli önlemleri almaması olarak da tanımlayabiliriz. Türk borçlar hukukunda kusur ikiye ayrılır: Kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk diye. Hukukta asıl olan sorumluluk kusur sorumluluğudur. Bununla beraber kusursuz sorumluluk halleri de bulunmakta ve bu kusursuz sorumluluk halleri istisnaidir. Bunlar kanunda tahdidi (sınırlı) olarak sayılmıştır. Kusur sorumluluğu kasti ve ihmali davranışlar sonucu ortaya çıkmaktadır. Kast; “hukuka aykırı fiilin, sonucu önceden bilinerek ve istenerek davranışın gerçekleştirilmesidir.” Kast unsurunda kişi yaptığı hareketin hukuka aykırı sonucunun bilincindedir ve bu sonucu isteyerek hareket etmektedir. Kısacası kastın varlığı bilme ve isteme unsurunun beraber olması halinde olur. İhmal ise “kişinin işlediği fiilin sonucunu istememekle beraber hukuka aykırı bu fiilin işlenmesi sırasında gerekli dikkat ve özeni göstermemesi’’ şeklinde tanımlanabilir.

 Nitekim aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Esas: 2003/11-756 Karar: 2003/743 sayılı kararında kast ve ihmal şu şekilde tanımlanmıştır. “… Kusur kast ve ihmal olmak üzere ikiye ayrılır. Kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesidir. İhmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir.  Trafik kazaları, kural olarak, kusurun bu çeşidinden kaynaklanmaktadır…’’

Kusursuz sorumluluk ise genel olarak kişinin bizzat gerçekleştirmediği bir eylem sonucunda kanunda belirtilen durumların varlığı halinde kusur aranmadan kişinin söz konusu davranıştan dolayı kınanması, sorumlu tutulmasıdır. Bu haller ise sınırlı sayıdadır.

3-Zarar

Hukuka aykırı bir eylem sonucu bir kimseyi yapılan eylemden ötürü tazminata mahkûm edebilmemiz için hukuka aykırı eylemin bir zarar oluşturması gerekir. Zarar, tazminat borcunun en önemli unsurudur. Sorumluluk bakımından tazminat borcunun doğabilmesi için haksız fiillerde zararın meydana gelmesi şarttır. Zarar yoksa tazminatta yoktur. Yani zararın yokluğu halinde ceza hukukunun aksine özel hukuk açısından hukuki sorumluluk da söz konusu olmayacaktır.Haksız fiilden doğan zararları maddi zarar ve manevi zarar olarak ikiye ayırabiliriz. Maddi Zarar; kişinin malvarlığına karşı dış dünyadan gelen ve kişinin iradesi dışında meydana gelip, mamelekte bir eksilme veya beklenen bir karın gerçekleşmemesi gibi para ile ölçülebilen zararlardır. Manevi Zarar ise bir kimsenin başkalarına karşı gerçekleştirmiş olduğu haksız fiilin, kişinin bedensel bütünlüğüne veya kişilik haklarına saldırı teşkil edip zarar görenin bu saldırıdan kaynaklı olarak duyduğu acı, elem ve kederi ifade eder.Bu zararın karşılanması da yapılan yargılamada hâkimin takdiri ile belirlenecek manevi tazminatla olmaktadır. Hâkim tazminatı takdir ederken esasen mağdurda manevi bir tatmin duygusunu sağlayacak miktara hükmetmelidir. Hâkim manevi tazminatı belirlerken tarafların ekonomik ve sosyal durumunun yanında kusur durumunu ve olayın oluş şeklini de dikkate almalıdır. Yargıtay’ın kararlarında, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağına dair kabulü bulunmaktadır. Bununla ilgili olarak Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 23.10.2019 tarih ve 2016/20094 E. 2019/10401 K. Sayılı vermiş olduğu kararında;

“Hâkim manevi tazminat miktarını belirlerken Medeni Kanun’un 4.maddesi gereğince hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Somut olay değerlendirildiğinde yeniden alınacak rapor sonucu hekimin kusurlu bulunması halinde, dava konusu olayın gelişimi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve özellikle dört yıllık evli olan ve çocuk sahibi olmak isteyen çiftin ilk bebeklerini kaybetmesi karşısında, mahkemece takdir edilip hükmedilen manevi tazminat oranı duydukları elem ve ızdıraba göre çok azdır. Bu husus da usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”

4- İlliyet Bağı

            İşlenenhaksız fiil neticesinde tazminat borcunun doğabilmesi için hukuka aykırı fiil ile zarar arasında bir illiyet (nedensellik) bağının bulunması gerekir. Fiil olmasaydı meydana gelen zararın doğması mümkün olmayacak idiyse fiil ile zarar arasında bir illiyet bağı var demektir.Bir tazminat yargılamasında nedensellik bağının bulunduğuna ilişkin delilleri zarar gören taraf göstermeli uygun nedensellik bağının bulunup bulunmadığını ise TMK md.4 gereği hâkim takdir etmelidir. Takdir yetkisi hâkimde olmasına rağmen kusursuz sorumluluk hallerinde sorumluluğu doğuran olayla zarar arasındaki nedensellik bağının varlığının adi karine olarak kabulü gerekeceğinden bunun aksini ispat yükü zarar veren kişi üzerinde olacaktır. İlliyet bağının tespit edilmesi ve sorumlu kişinin belirlenmesi ile ilgili olarak öğretide iki farklı teori bulunmaktadır. Bunlar; şart teorisi ve uygun illiyet teorisidir.

SUÇ NEDİR

            Gerek suç ile ilgili genel düzenlemeler yapan 5237 sayılı Türk ceza Kanununda gerekse diğer kanuni düzenlemelerde suçun belli bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide Timur Demirbaş’a göre suç: “toplum tarafından kabul görmeyen davranışların, kanun tarafından düzenlenip müeyyideye bağlanması’’ şeklinde tanımlanmıştır. Hamide Zafer’e göre ise suç: “ceza kanununun olumlu ya da olumsuz bir emrinin ihlalinden ibarettir ‘’ şeklinde bir tanımlama yapılmıştır. Yapılan tanımlamalardan da anlaşıldığı üzere suç; kişinin toplumun huzur ve barışını bozmasıdır, konulan yasalara aykırı davranmasıdır. Bunun karşılığında konulan ceza yasaları bu düzeni bozanlara karşı çeşitli müeyyideler öngörme amacı içerisindedir. Nitekim TCK md. 1’de ceza hukukunun amacı şu şekilde belirlenmiştir. İlgili maddeye göre Ceza Kanununun amacı“kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Genel olarak öğretide suçun unsurları üç başlık altında incelenir. Bunlar;Tipiklik, Hukuka aykırılık ve Kusurluluktur.

HAKSIZ FİİL SUÇ İLİŞKİSİ

Yukarıda detaylıca açıkladığımız haksız fiil ve suç kavramlarının arasındaki ilişkiye gelecek olursak: iki konu arasındaki ilişkiyi en iyi şekilde ortaya koymak bu konular arasındaki farklılıklara değinmekle olur.  Haksız fiil ve suç kavramları benzer yönleri olmakla beraber genel olarak birbirinden farklı kavramlardır. Çalışmamızın başında da değindiğimiz gibi her iki kavram arasındaki en temel farklılık suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince suç sayılan fiillerin kanunda önceden belirtilmiş olduğu, ancak buna karşın haksız fiiller için kanunilik ilkesi söz konusu değildir. Yani suç sayılan eylemler için kanunda açıklanan tipe uygun olması şartı(tipiklik) aranırken ve her suç tipi kanunda ayrı ayrı düzenlenmişken haksız filler için kanuni düzenlemelerde nelerin haksız fiil olduğu hususu ayrı ayrı düzenlenmemiştir. Diğer bir deyişle suçlar için kanunilik ilkesi (Kanunsuz suç olmaz ilkesi) geçerlidir. Ancak Kanunsuz suç olmaz ilkesi haksız fiiller için geçerli değildir. Bunun yerine TBK md. 49’da genel bir düzenleme ile “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür’’ hükmü düzenleme altına alınmıştır. Bu hükümden yola çıkılarak gerek öğretide gerek yargı kararlarında haksız fiil için dört temel unsur belirtilmiş (hukuka aykırı fiil, kusur, zarar, illiyet bağı) bu unsurların varlığı halinde ancak ortada bir haksız eylemden söz edilebilecektir. Haksız fiil ve suç kavramlarının diğer bir farklılığı da suç teşkil eden filler için kanunda yaptırım olarak hapis cezası, adli para cezası veya güvenlik tedbirleri gibi yaptırımlar öngörülürken, haksız fiiller için genel olarak tazminat yaptırımı söz konusudur. Ayrıca her suç için kanunda ayrı ayrı cezalara yer verilirken, haksız fiillere karşı yaptırım olarak belirlenen tazminat özel hukukta oluşabilecek tüm haksız fiil olaylarını kapsar. Her somut olay için tazminatın ne miktarda olacağı ise kanun koyucu tarafından hâkime bırakılmış olup hakim burada eldeki dava dosyasının özelliklerine göre takdir yetkisini kullanacaktır. Tazminat ile zarara uğrayan kişinin yapılan eylem sonucu oluşan zararının karşılanması amaçlanmaktadır. Aynı şekilde ceza hukuku yaptırımları hem malvarlığına hem de kişi hürriyetine yönelik olabilirken özel hukuktaki tazminat yaptırımları sadece kişinin malvarlığına yöneliktir.

            Ceza hukuku ile özel hukukun, hukuka aykırılık hususuna bakış açıları farklıdır. Bundan dolayı kanunda suç olarak sayılan bir eylem pek tabi özel hukukta haksız eylem oluşturmayabilir, aynı şekilde her haksız eylem ceza kanunu bakımından da suç oluşturur diye bir kanıya varmak yanlış olacaktır. Bu durumlardan ayrı olarak hem suç hem de haksız eylem teşkil eden durumlarda vardır. Bu nedenle hukuka aykırı fiilleri, özel hukuk veya ceza hukuku sorumlulukları bakımından üçlü bir sınıflandırmaya tabi tutabiliriz.

1-) Haksız Fiil Sayılıp Suç Sayılmayan Fiiller

Yapılan hukuka aykırı eylem sonucu söz konusu eylemi özel hukuk yönünden bir yaptırımla(tazminat) karşı karşıya bırakabilirken, ceza hukuku yönünden fiil suç oluşturmadığından herhangi bir cezai müeyyide ile yaptırım altına alınamamasıdır. Örnek olarak haksız rekabet, haklı bir neden olmaksızın nişanın bozulması, zina gibi fiiller özel hukuk bakımından tazminata konu yapılabilir iken ceza kanununda suç olarak sayılmamıştır.

2-) Sadece Suç Teşkil Eden Fiiller

Bu ayrım ilk ayrımımızın tersi şeklindedir. Burada bu sefer ortada suç oluşturan bir davranış varken söz konusu davranış haksız bir eylem olarak nitelendirilmemektedir. Bunun sebebi suç olarak nitelendirilen bu fiillerde zarar unsurunun bulunmamasıdır. Zarar yoksa haksız fiilden ve dolayısıyla tazminat yaptırımından da söz edilemez. Örnek olarak kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçilmesi, imar kanuna muhalefet, ruhsatsız silah taşıma vb. eylemler idari ve cezai müeyyide ile yaptırım altına alınırken bu eylemlerin haksız fiil teşkil ettiği söylenemez.

3-) Hem Suç Hem De Haksız Fiil Teşkil Eden Fiiller

 Bu fiiller yapılan ayrımda çoğunluğu teşkil eder. Zira özel hukuk kapsamında haksız fiil oluşturan bir fiil çoğunlukla ceza hukuku bakımından bir suç da teşkil etmektedir. Örnek olarak insan yaralama, hırsızlık, yağma, mala zarar verme gibi eylemler gösterilebilir.

Av. Sultan Aslı EK

KAYNAKÇA

-EREN, Fikret Borçlar Hukuku Genel Hükümler 22. Baskı Yetkin Yayınları sayfa 563-564, Ankara

-Demirbaş, Timur; Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 14. Baskı, Ankara 2019.

-DEMİRBAŞ T. ERDEM Mustafa R. Ceza Hukuku Pratik Çalışmalar 9. Baskı Seçkin Yayınevi sayfa 85

-Gedik Üniversitesi Suç Genel Teorisi Ders Notları UĞURLUBAY Gülsün A.

-KAPANCI, Kadir Berk, (2016) ‘’Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesi Kararlarına Etkisi’’ İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7 Sayı:1

-KENDİR, Arzu,’’ Ceza Mahkemesi Kararlarının Özel Hukuk Yargılamasına Etkileri’’ Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı,2020

https://www.mevzuat.gov.tr/

https://tr.wikipedia.org/

-KILIÇOĞLU, Ahmet M. Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk İlişkisi

-Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2 16. Basım Vedat Kitapçılık sayfa 57;

-ÖZBEK, Veli Özer; CMK İzmir Şerhi, Ankara 2005, s.274

-TANDOĞAN Haluk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri 5. Basım Vedat Kitapçılık 2010

-ZAFER, Hamide;  Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6.baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2016