28 Aralık 2020 tarihli 31348 sayılı Resmî Gazete’ de Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/5738 esas ve 2020/4350 sayılı karar nolu ilamı yayınlanmıştır. Bu çalışmamızda Yargıtay kararı incelenmiş ve karar ile ilgili tespitlerde bulunulmuştur.
Bakırköy 6. Tüketici Mahkemesi’nin 2018/591-2019/881 sayılı kararının HMK 363. Maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına hükmedilmiştir. İlama konu dava; davacının, davalı Bankaca üye işyerine verilen kredi kartı bilgisi ve rızası hilafına “mail order” yöntemiyle yapılan alışveriş nedeniyle uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir.
Mail order yöntemi, ödeme yapacak tarafın kredi kartı bilgilerini ilgili formu doldurup imzalayarak alacaklı iş yerine gönderip kredi kartından ödeme talimatı verdiği bir sistemdir. Gönderilen talimat sonucunda alacaklı işyeri, aldığı kredi kartı bilgilerini kullanarak fiziksel veya sanal pos cihazından giriş yapar ve ödenmesi gereken tutarı tahsil eder. Şu ana dek süregelmiş uygulamada mail order yönteminin kullanıldığı işlemlerde sorumluluk; pos cihazı kullanmak suretiyle işlemi yapan taraf olan işyerlerine ait olarak kabul edilmektedir.
Davaya konu olayda davacının iddialarına göre bankanın üye işyeri sahibi tarafından, davalı Bankaca davacıya verilmiş kredi kartı ile 3.900,00 TL mail order yöntemi kullanılarak çekilmiştir. Daha sonra işyeri sahibi 1.700 TL’yi davacıya iade etmiştir. Davacı kalan 2.200 TL bakiye alacağı için Bankaya itiraz formu ile başvurduysa da parayı iade alamamıştır. Bunun üzerinde davacı Esenler Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığına başvurmuş ancak Başkanlık iki ayrı davalı için vermiş olduğu iki ayrı kararda da görevsizlik kararı vermiştir. Bunun üzerinde davacı söz konusu bu kararların iptaline ve bakiye 2.200 TL’nin faizi ile davalılardan tahsil için dava açmıştır.
Davalı Banka; davaya konu olayda üye işyerinin sorumlu olduğunu, söz konusu 3.900 TL’nin davacının kredi kartından çekilmesi işleminin işyerine verilmiş pos cihazından gerçekleştiğini, mail order işlemlerinde finansal sorumluluğun üye işyerine ait olduğunu ve kendilerine kusur izafe edilemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir. Ayrıca Banka olaya ilişkin iddialarını destekleyen log kayıtlarını da delil olarak dava dosyasına sunmuştur.
Bakırköy 6. Tüketici Mahkemesi’nde görülen davada Mahkeme; davacının bilgisi dışında gerçekleşen işlemde harcama tutarının 1.700 TL’sinin davacıya iade edildiğini, Banka ile işyeri arasında üye işyeri sözleşmesinin varlığı konusunda bir delilin dosya içerisinde bulunmadığını belirtmiştir. Ayrıca davacının Esenler İlçe TSHH’ye davalı işyeri yönünden başvuruda bulunduğunu, bu nedenle banka ve kredi kartı uygulamalarına uygun hareket eden davalı Banka yönünden husumetin oluşmadığını gerekçe gösteren Mahkeme; davanın, davalı Banka yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan inceleme sonucunda, davalı Bankanın vermiş olduğu cevap dilekçesinde ve bilirkişi raporunda davalı işyerinin üye işyeri olduğunun anlaşıldığı ve davacıya iade edilen 1.700 TL’nin banka yahut işyeri tarafından davacıya iade edilmiş olmasının husumetin belirlenmesi noktasında hukuki bir illiyet bağı kuramayacağı belirtilmiştir. Bunlara ek olarak davacının Tüketici Hakem Heyetine her iki davalı için aynı dilekçeyle başvuruda bulunduğuna da dikkat çekilmiş ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olması gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Yargıtay, ilamında bu hususları incelemiş ve her ne kadar Mahkeme tarafından davalı banka yönünden davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olsa da bankaların özel durumları gereğince ağırlaştırılmış bir sorumluluklarının bulunduğunu vurgulamıştır. Buna göre, bankalar özel yasa ile kurulan ve kendilerine çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bu vasıfları nedeniyle bankalar, bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu nedenle bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesi ve bu özel güven sebebiyle banka sorumluluklarının ağırlaştırılması gerekmektedir. Bu ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak bankalar, objektif özen yükümlülüğü altındadırlar, yani hafif kusurlarından dahi sorumlu tutulacaklardır.
Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanun’unun şu maddeleri karara gerekçe teşkil etmiştir:
Kart çıkarma ve buna ilişkin yükümlülükler
MADDE 8 –
Kart çıkaran kuruluşlar, kartların düzenli ve güvenli kullanımı ile bildirim, talep, şikâyet ve itirazlara ilişkin gerekli tedbirleri almaya yönelik sistemi kurmak ve kesintisiz olarak açık tutmakla yükümlüdür.
Kart çıkaran kuruluşlar, kartın verilmesi anında kart hamilini yeteri derecede bilgilendirmek ve talep edilmesi halinde, gerçekleştirilmiş işlemlere ait kayıtları otuz günü geçmemek üzere işlemin mahiyetine uygun bir süre zarfında sağlamakla yükümlüdür. Yurt dışı işlemlerinde bu süre altmış gün olarak uygulanır.
Kart çıkaran kuruluşlar, kartların kullanılması bir kod numarası, şifre ya da kimliği belirleyici başka bir yöntemin kullanılmasını gerektiriyorsa, bu tür bilgilerin gizli kalması amacıyla gerekli önlemleri almak ve harcama ve alacak belgesinin müşteri nüshası üzerinde ve yazışmalarda kart numarasının açıkça yer almasını engellemekle yükümlüdür.
Özen yükümlülüğü
MADDE 33 – Kartlı sistem kuran, kart çıkaran, üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar ve üye işyerleri bu Kanun ve ilgili düzenlemeler ile getirilen yükümlülüklerin yerine getirilmesinde gerekli basiret ve özeni göstermekle yükümlüdür.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi banka ve kredi kartı çıkaran bir kuruluş olan bankalar, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 8. ve 33. Maddesi belirtilen yükümlülüklerini yerine getirirken gerekli basiret ve özeni göstermek zorunda olduğunu vurgulamıştır.
Kararda Yargıtay’ın bankaların ekonomik sistem içindeki görev ve yetkilerine vurgu yaptığını görmekteyiz. Yargıtay, bankaları sadece ödemelerin yapıldığı bir aracı olmanın ötesinde ticari ve ekonomik hayatta güven tesis eden bir kuruluş olarak tanımladığı anlaşılmaktadır. Alışveriş yapan taraflar birbirlerini hiç tanımasalar da bankanın verdiği kredi kartı taraflar için bir güvenceyi ifade etmektedir. Satıcı, bankanın verdiği kredi kartı ile alacağını garanti altına almaktadır. Diğer yanda alıcı, bankanın aldığı tedbirler sayesinde iradesi dışında kartında para çekilmeyeceğine dair bir güven taşımaktadır. Yargıtay, bu güven ilişkisinin korunması için bankalara özen borcu yüklemektedir.
Dava açısından mail order yönteminin, pos makinesi ile yapılan alışverişten farklı önem arz etmektedir. Pos makinesinde yapılan işlemlerde -küçük limitlerdeki temassız işlemler haricinde- şifre girilmesi gerekmektedir. Bu yolla kart sahiplerinin iradesi dışında ödeme yapılmasının önüne geçilmektedir. Mail order yönteminde ise sadece kart bilgileri ile herhangi bir şifre veya doğrulama işlemi yapılmadan kredi kartlarından doğrudan ödeme yapılabilmektedir. Bu yöntem hiçbir ek koruma yöntemi içermediğinden kart sahipleri açısında büyük risk taşımaktadır.
Yargıtay bu kararıyla bankaların, mail order yöntemi ile ödemede kart sahiplerini korumak için ek tedbirler alması gerekirken bunu yapmayarak üzerine düşen özen görevini yerine getirmediğini, bu sebeple sorumlu olduğunu vurgulamıştır.
Açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesinin davalı Banka yönünden verdiği pasif husumet nedeniyle davanın reddi kararı Yargıtay’ca uygun bulunmamıştır ve HMK 363/1 gereğince söz konusu kararın bozulmasına hükmedilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin bu kararı sonucunda artık mail order yöntemiyle gerçekleştirilen işlemlerde sorumluluğun sadece işlemi gerçekleştiren işyerinde ait olması uygulamasına son verilerek bankaların da beraberce sorumlu olacağı karar altına alınmıştır. Bankaların müşterinin güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alması konusunda sorumluluğu artmıştır. Bundan sonra mail order sistemi ile yapılan alışverişlerde bankaları ağırlaştırılmış objektif özen yükümlülükleri gereğince hafif kusurlu olmaları halinde dahi müşteri nezdinde meydana gelen zarardan sorumlu tutulacaklardır.
Stj. Av. Ebrar Büyükgüçlü