İddia ve savunma serbestliği kişilerin yargılama makamları önünde serbestçe ve hiçbir endişenin etkisi altında kalmaksızın haklarını iddia edebilmelerini veya kendilerini savunabilmelerini sağlayan bir hukuki güvencedir. İddia ve savunma serbestliği, bu görevlerin yapılması sırasında kullanılan kelimeler ve verilen yazılı belgeler yüzünden cezalandırılmamayı gerektirmektedir. İddiada bulunan ve savunma yapan kimsenin aklında acaba bu kelimeyi kullanırsam başıma bir şey gelir mi? Sunduğum belgelerden ötürü ceza alır mıyım? şeklinde bir tereddütün bulunmaması iddia ve savunma görevinin hakkıyla yerine getirilmesi açısından zorunludur. İddia ve savunma dokunulmazlığı geniş olarak yorumlanmalıdır. Dolayısıyla bu hukuki güvence yalnız ceza yargılamasında değil medeni muhakemede de geçerlidir.
İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞININ HUKUKİ DAYANAĞI NEDİR?
İddia ve savunma dokunulmazlığı temel dayanağını Hak Arama Hürriyeti başlıklı Anayasa 36. maddesinden almaktadır. Bu hüküm uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma yolu ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 128. maddesinde “iddia ve savunma dokunulmazlığı” açık bir biçimde düzenlenmiştir. İlgili hüküm uyarınca yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurularda iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞININ HUKUKİ NİTELİĞİ
İddia ve savunma dokunulmazlığı fiilin disiplin ve özel hukuk sonuçlarına dokunmayarak, sadece ceza hukukuna aykırılığını giderir. Fiilin disiplin cezası ve medeni sorumluluğu gerektirip gerektirmeyeceği konusunda hâkimin takdir hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla iddia ve savunma dokunulmazlığı bir hukuka uygunluk nedeni olarak görülmemelidir.
İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞININ SINIRLARI NELERDİR?
İddia ve savunma dokunulmazlığının hangi bakımdan inceleneceğine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/4-105 E. ve 2007/174 K. sayılı emsal nitelik arz eden bir karar vermiş olup; ilgili karara birçok Anayasa Mahkemesi kararında atıfta bulunulmuştur. Buna göre iddia ve savunma dokunulmazlığından yararlanabilmek için 3 temel şart bulunmaktadır:
1. Yer Şartı: Eylem yargı organların verilen dilekçelerde veya bu organlar huzurunda yapılmış olmalıdır.
2. Şekil Şartı: Eylem iddia veya savunma niteliğindeki evrak ile yazılı olarak veya iddia ve savunma sırasında sözlü olarak yapılmalıdır.
3. Ölçülülük Şartı: Hak kullanılırken sınır aşılmamalıdır.
İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI İLE İLGİLİ EMSAL ANAYASA VE YARGITAY KARARLARI
KARŞI TARAFI AHLAKSIZLIKLA İTHAM ETMEK İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞINDAN YARARLANIR MI?
T.C. YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ
ESAS NO : 2019/17860 E.
KARAR NO : 2019/15728 K.
‘’…Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ilgili itiraz yazısında özetle; Sanığın katılan …’a hitaben “siz her türlü ahlaksızlığı yapacaksınız” şeklindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, soyut kanaat içeren davranış niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşturmadığı, sanığın beraat etmesi gerektiği yönünde talepte bulunulmuştur.
1-Dairemizce de benimsenen YCGK’nın 17/07/2007 tarih ve 2007/105-174 sayılı kararı ile 5728 sayılı TCK’nın 128. maddesindeki “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez,” şeklindeki yasal düzenleme birlikte değerlendirildiğinde; “savunma (veya iddia) amacıyla vaki olan yazı ve sözlerin” hakaret suçları açısından hukuka uygunluk nedenlerinden birisini teşkil eden “hakkın kullanılmasını” oluşturabileceği, Böyle bir hakkın ihdas edilmesinin amacının, ceza yargılaması bakımından gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin yerine getirilmesi olduğu, Bu şekilde, davada taraf olan; davalı, davacı, şahsi davacı, katılan, sanık ve savcının iddianın ve savunmanın gerektiği şekilde yapılabilmesi için belirli koşullar dahilinde bazı isnatlarda bulunabilecekleri, bunu yaparken de bazen muhataplarını küçük düşürücü ifadeler kullanabilecekleri öngörülmekle, iddia ve savunmanın gerekliliği ile orantılı olmak şartıyla bu şekilde ortaya çıkan eylemler hukuka uygun sayılacağından, Somut olayda; sanığın, Büyükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 2011/2385 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamanın, 27/09/2012 tarihli duruşmasındaki savunması, YCGK’nın 17/07/2007 tarihli içtihadıyla birlikte ve bir bütün olarak değerlendirildiğinde; iddianamede yer alan sözlerin, savunma dokunulmazlığı kapsamımda kaldığı ve hakaret suçlarında hukuka uygunluk nedeni oluşturan hakkın kullanılmasına ilişkin YCGK’nın anılan kararında yer alan koşulları taşıdığı gözetilmeden mahkumiyet hükmünün kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve katılan …’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, Dairemizin 31/03/2016 gün ve 2015/26963 esas, 2016/6518 sayılı kararında yer alan ve itiraza konu edilmeyen, sanığın, katılan …’ya yönelik eylemi nedeniyle verilen bozma kararının olduğu gibi bırakılmasına, 07/11/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi…’’
AVUKATIN DAVACI ASİLE YALANCI, DOLANDIRICI DEMESİ SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI SINIRINI AŞAR MI?
T.C. ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞVURU NUMARASI : 2015/17892
KARAR TARİHİ : 19.02.2019
Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi 9/9/2015 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şöyledir:
“…Sanık Av. Kenan Gül’ü [A.T.] vekili sıfatı ile mahkemeye sunduğu 25/04/2013 tarihli dilekçesinde katılana yönelik olarak ‘davacı baba, dürüst olmayıp yalancı ve dolandırıcı mizaçtadır. Çalışmayı sevmemektedir. Gayri meşru işlerle uğraşmaktadır,… Davacı baba ahlaken dürüst olmayıp, müvekkilime çok zarar verdiği gibi müşterek çocuklarına da kandırdığı’ şeklinde ifadelere yer verdiği, sanık savunmasında dilekçesindeki bu ifadelerin iddia ve savunma kapsamında hukuka uygunluk sınırları içerisinde olduğunu savunmuş ise de, dilekçesinde yukarıda belirtilen şekildeki ifadelerin iddia ve savunma kapsamında olmadığı, Avukat olan hukukçu kimliği haiz sanığın bunu bilmesi gerektiği, ayrıca yine sanığın hukukçu kimliğinin bulunması nedeniyle dilekçesindeki katılana yönelik hakaretamiz ifadeleri kastı olmaksızın kullanmasının mümkün olmadığı gibi her ne kadar müvekkilinin düşüncelerini dile getirdiğine, hakaret kastı ile hareket etmediği gerekçesiyle suç unsurlarının oluşmadığına ilişkin savunma yapmış olsa da sanığın bu gerekçesinin ceza hukuku bakımından geçerli savunma olarak kabul edilemeyeceği ve söylenen sözlerin içeriği katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte bulunması itibariyle atılı suçun unsurlarının oluştuğu, bu haliyle sanığın atılı hakaret suçunu işlediği tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, sanığın eylemine uyan hakaret suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği yönünde oluşan vicdani kanı ile CMK 231/5 teki koşulların bulunması nedeniyle sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm tesisi usul ve yasalara uygun bulunmuştur…”
Söz konusu karara karşı başvurucu tarafından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmuştur.
‘’…Avukatlık mesleğini yürüten kişilerin müvekkilinin menfaatlerini korumak için hukuk düzeninin öngördüğü tüm iddia ve savunma vasıtalarından yararlanabileceği açıktır. Avukatlık meslek kuralları gereğince avukattan söz konusu vasıtaları kullanırken ölçülü olması ve mesleğe yaraşır biçimde hareket etmesi beklenir. Ancak bu beklenti avukatı kullanacağı her sözcüğü ölçüp tartmaya, fikir beyanında bulunmaktan kaçınmaya sevk edecek boyuta ulaşmamalıdır.
- Başvurucunun kullandığı ifadelerin vekilinin menfaatlerini korumak için ileri sürdüğü tezlerin bir parçası olduğu, dolayısıyla uyuşmazlıkla bağlantılı olduğu ve olayın bütünü ışığında objektif bakımdan savunulabilir bir amaca hizmet ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Anılan ifadelerin iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmemesi hâlinde savunma hak ve görevinin yerine getirilmesinin engelleneceği ortadadır.
- Şikâyet konusu sözler nedeniyle başvurucu hakkında kamu davası açılmış, başvurucunun hakaret suçundan 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi, savunma görevini yerine getiren avukat hakkında cezaya hükmetmesinin zorunlu bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklandığını ortaya koyamamıştır. İlk derece mahkemesi bahse konu sözlerin hakaret niteliğinde olduğunu, iddia ve savunma kapsamında olmadığını, hukukçu kimliği olan başvurucunun bunu bilmesi gerektiğini, bu sözleri kastı olmaksızın kullanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Mahkeme, bahse konu sözlerin hakaret olduğunu tespit etmekle yetinmiş; ne sözlerin kullanıldığı bağlamı ve amacını ne kime karşı yöneltildiğini ne de olayın bütününü dikkate almıştır.
- Bundan başka hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ağırlığını hafifletmediği vurgulanmalıdır. Başvurucu beş yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmıştır ve bir avukat olan başvurucunun bu süre içinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi vardır ve sonunda kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile bu etki ileride düşünce açıklamaları veya müvekkillerinin çıkarlarını hararetle savunma görevi üzerinde caydırıcı etki oluşturabilir (savunma görevinin yerine getirilmesi üzerinde caydırıcı etki için Keleş Öztürk, § 60; toplantı hakkının kullanımına yönelik caydırıcı etki için Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 60; gazetecilerin ifade özgürlüğü alanındaki faaliyetleri üzerindeki caydırıcı etki için Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 24; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 50 kararlarına bakılabilir.).
- Sonuç olarak olaylara bir bütün olarak yaklaşan Anayasa Mahkemesi başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşılamaması nedeniyle demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine ulaşmıştır.
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir…’’
KARŞI TARAFA BİR SAĞLIK KURULUŞUNA SEVK EDİLEREK KAFA YAPISINA BAKTIRSINLAR DEMEK İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ?
T.C. YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ
ESAS : 2016/17129
KARAR : 2018/15900
‘’…Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Somut olayda, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sanığın, 08/11/2013 tarihli duruşmada, karşı taraf olan katılanı kastederek “Yaşanmamıştır, karanlık dünyasında bu şekilde senaryo kurmaktadır. Bir sağlık kuruluşuna sevk edilerek kafa yapısına baksınlar” şeklindeki sözlerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, kaba hitap tarzı niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile mahkûmiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş ve sanık …’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözönüne alınmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27/11/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi…’’
Tüm bu kararların yanında mahkemelerce icra dairesindeki işlem sırasında avukatın icra müdürüne ‘’cahil’’ demesinin veya duruşma esnasında avukatın savcıya ‘’işgüzar’’ demesinin (AYM T:07.03.2019 ve B.N.: 2015/19278) iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığına karar verilmiştir.
Av. Bilal BOZKURT