ANAYASA MAHKEMESİ REKABET KURULU’NA 2020 YILINDA TANINAN İKİ ÖNEMLİ YETKİNİN ANAYASAYA AYKIRI OLMADIĞINA HÜKMETTİ

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da (“4054 sayılı Kanun”) önemli değişiklikler getiren 7246 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (“7246 sayılı Kanun”), 24.06.2020 tarih ve 31165 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak aynı gün yürürlüğe girmişti.

 

7246 sayılı Kanun ile getirilen değişikliklerin bir bölümünün iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne (“AYM”) yapılan başvuruyu mahkeme 9.11.2022 tarih 2020/67 (E) ve 2022/139 (K) sayılı kararında değerlendi ve bu kararını gerekçeleri ile birlikte yayımladı. AYM özellikle 7246 sayılı Kanun’da getirilen iki farklı yetki düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı olmadığını tespit ederek bu konudaki tartışmalara son vermiştir.

 

İptal davasına konu olan yetki düzenlemelerinden ilki 4054 sayılı Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrasına ilişkindir. 7246 sayılı Kanun ile 4054 sayılı Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrası şu şekilde değiştirilmişti:

 

“Kurul; ihbar, şikâyet ya da Bakanlığın talebi üzerine veya resen bu Kanunun 4 üncü, 6 ncı veya 7 nci maddelerinin ihlal edildiğini tespit ederse, ilgili teşebbüs veya teşebbüs birliklerine rekabetin tesisi için yerine getirilmesi ya da kaçınılması gereken davranışları ve teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da mal varlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirleri nihai kararında bildirir. Davranışsal ve yapısal tedbirler, ihlalle orantılı ve ihlalin etkili biçimde sona erdirilmesi için gerekli olmalıdır. Yapısal tedbirlere ancak daha önce getirilen davranışsal tedbirlerin sonuç vermediği hallerde başvurulur. Davranışsal tedbirlerin sonuç vermediğinin nihai kararla tespit edilmesi halinde ilgili teşebbüs veya teşebbüs birliklerine yapısal tedbire uyması için en az 6 ay süre verilir.”

 

Dava dilekçesinde bu fıkranın “ … ve teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da mal varlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirleri…” bölümünün iptali talep edilmiştir. Dilekçede buna gerekçe olarak, dava konusu bu kuralın yargı kararı olmaksızın mal varlığının devri sonucunu doğurduğu, mülkiyet ve teşebbüs özgürlüğünün sınırlanmasına neden olduğu, bu yöndeki kararın yargı kararıyla iptal edilmesi halinde dahi devir dolayısıyla teşebbüslerin ağır ve telafisi imkansız zararlara uğramasının kaçınılmaz olduğu, 4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi kapsamındaki birleşme ve devir işlemlerinin gerçekleşmesi halinde yapılacak hususların Kanun’un 10. ve 11. maddelerde düzenlendiği, rekabet ihlallerini düzenleyen 4. ve 6. maddelere aykırılıkların özünde davranışsal fiiller olduğu, kuralla bunlar için yapısal tedbirlerin öngörüldüğü, halbuki davranışsal fiillere ilişkin yaptırımın 57. ve 58. maddelerde zarara uğrayan kişilerin zararlarının tazmini olarak belirlendiği, bu tür ihlaller için anılan yaptırımların yeterli olduğu, kuralla öngörülen hak sınırlamalarının orantılı olmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 35., 48., 90. ve 167. maddelerine aykırı olduğu hususları ileri sürülmüştür.

 

AYM, dava dilekçesindeki tüm bu hususları ayrıntılı biçimde ele alarak söz konusu fıkranın “ … ve teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da mal varlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirleri…” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oybirliği ile karar vermiştir. Kararda, iptali istenen düzenlemede hangi yapısal tedbirlerin alınabileceği herhangi bir tereddüde yer vermeyecek  biçimde açık ve net olarak düzenlendiği, ayrıca  bu  yapısal tedbirlerin  hangi ihlallerin   varlığı halinde,   hangi  oranda ve   hangi   aşamada karara   bağlanabileceği ve uygulanması  için  en az  ne  kadar süre  tanınması  gerektiği hususlarının da düzenlediği, dolayısıyla kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca Anayasa’nın 35. maddesi çerçevesinde mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği ifade edildikten sonra, Anayasa’nın 167. maddesiyle devlete  yüklenen teşebbüslerin  güvenli  ve serbest piyasa içinde çalışmasını  sağlama, piyasalarda  tekel ve  kartelleşmeyi   engelleme yükümlülüğü   kapsamında piyasada rekabete aykırı işlemle zarar gören rekabet sürecinin etkili bir şekilde  düzeltilmesi suretiyle  serbest  piyasa ekonomisinin,  ekonomik aktörlerin  davranışlarının oluşturduğu  tehditlerden korunmasını  amaçladığının  anlaşıldığı belirtilmiş ve bu itibarla kamu  yararını  gerçekleştirmeye  yönelik kuralın  anayasal  bağlamda meşru  bir amacının bulunduğu sonucuna varılmıştır. AYM kararında ayrıca, söz konusu düzenlemenin Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olup olmadığını elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilke çerçevesinde değerlendirmiş ve düzenlemenin ölçülü olma şartını sağladığı sonucuna varmıştır.

 

4054 sayılı Kanun’un 6. ve 7. maddelerinin yanı sıra 4. maddesinin ihlali durumunda dahi Kurul’a teşebbüslerin faaliyetlerini, mal varlıklarını ve ortaklık paylarını elden çıkarttırma yetkisi veren bu düzenlemenin AYM tarafından oybirliği ile onanmasının en önemli nedeninin, ilgili düzenlemenin yer aldığı fıkranın başarılı biçimde kaleme alınmış olduğunu düşünmekteyiz. Şöyle ki, ilgili fıkrada bir yandan Kurul’a bu konuda çok geniş yetki verilirken, diğer yandan elden çıkarttırma gibi yapısal tedbirlerin, ihlalle orantılı ve ihlalin etkili biçimde sona erdirilmesi için gerekli olması şartı getirilmiştir. Daha da önemlisi, yapısal tedbirlere ancak daha önce getirilen davranışsal tedbirlerin sonuç vermediği hallerde başvurulabileceği, davranışsal tedbirlerin sonuç vermediğinin nihai kararla tespit edilmesi halinde yapısal tedbirlere başvurulabileceği, bunun için de teşebbüslere en az 6 ay süre tanınacağı ilgili fıkrada açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla, fıkra bu haliyle elden çıkarttırma gibi yapısal tedbirlerin Kurul’ca başvurulabilecek en son yöntem olduğu garantisini teşebbüslere sunmaktadır.

 

İptal davasına konu olan yetki düzenlemelerinden diğeri 4054 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine ilişkindir. 7246 sayılı Kanun ile 4054 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi şu şekilde değiştirilmişti:

 

“a) Defterlerini, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde tutulan her türlü verilerini ve belgelerini inceleyebilir, bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabilir

 

Dava dilekçesinde bu bendin “… bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabilir” bölümünün iptali talep edilmiştir. Dilekçede buna gerekçe olarak, dava konusu kuralla hiçbir sınırlama olmaksızın teşebbüslerin her türlü belgesinin kopyalanmasının ve örneğinin alınmasının mümkün kılındığı, bu işlem sırasında ilgili teşebbüs temsilcisinin hazır bulunmasına ilişkin bir şarta yer verilmediği gibi teşebbüslerin ticari sır ve müşteri çevresine ilişkin verilere erişim yetkisi tanıyan kuralın kişisel verilerin elde edilmesi ve işlenmesi konusunda herhangi bir güvence de içermediği, bu durumun hukuki belirlilik ilkesiyle de bağdaşmadığı ve orantılı olmadığı dile getirilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 20., 35. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

 

AYM, dava dilekçesindeki tüm bu hususları değerlendirdikten sonra söz konusu bentteki “”…bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabilir” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oyçokluğu ile karar vermiştir. Kararda, verilerin ve belgelerinin kopyalarının alınabilmesinin kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırladığı tespiti yapıldıktan sonra, Kurula tanınan yetkinin konusu, kapsamı ve sınırlarının açık   ve net   olarak   belirlendiği   gözetildiğinde kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca kuralın Anayasa’nın 167. maddesiyle devlete yüklenen serbest piyasayı temin ve piyasalarda tekel ve kartelleşmeyi önleme yükümlülüğü kapsamında piyasada rekabete aykırı işlemlerin tespit edilmesi amacıyla delil niteliğindeki belgelerin kopyalarının alınmasını öngördüğü gözetildiğinde kuralın anayasal anlamda meşru bir amacının olduğu vurgulanmıştır. Getirilen bu sınırlamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı, kuralın demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan bir yönünün bulunmadığı AYM kararında dile getirilen diğer hususlardır. Kararda ayrıca, delillere ulaşma yolunda Kurul’un kendiliğinden zor kullanma yetkisinin bulunmadığı, tarafların Kurum bünyesinde kendileri ile ilgili düzenlenmiş her türlü evraka ve delile erişim sağlayabildikleri, Kurum personelinin teşebbüslerin sırlarını ifşa etmeme ve kullanmama yükümlülüğü altında olduğu hususları üzerinde durulmuştur. 6698  sayılı Kişisel  Verilerin  Korunması Kanunu kapsamında AYM kararında, piyasada rekabete aykırı işlemlerin tespit edilmesi  amacıyla delillerin toplanmasını öngörmekte  olan  kuralın kişisel  verilerin  korunmasına ilişkin olarak   bilgilendirme   hakkı, erişim   hakkı,   verilerin amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme  hakkı, verilerin  güvenliğinin sağlanması  gibi gerekli  güvenceleri karşıladığı değerlenmesi yapıldıktan sonra, teşebbüslere yasal güvencelerin sağlandığı ve onlara aşırı külfet yüklenmediği, dolayısıyla kuralın orantısız bir müdahaleye neden olmadığı ve kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.

 

Sonuç olarak, AYM 9.11.2022 tarih 2020/67 (E) ve 2022/139 (K) sayılı kararı ile, Kurul’un 4054 sayılı Kanun’un ihlal eden teşebbüslere belirli faaliyetlerini, ortaklık paylarını ya da mal varlıklarını elden çıkarttırma şeklinde yapısal tedbirler uygulayabileceğini ve ayrıca teşebbüslerin her türlü verileri ve belgelerinin kopyaları ile fiziki örneklerini alabileceğini açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır. Aynı AYM kararında, Kurum’un iç organizasyonuna ilişkin olarak 7246 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikler ise iptal edilmiş olup, iptal edilen düzenlemelerin doğrudan teşebbüsleri ilgilendiren bir yanı bulunmamaktadır.

 

İCRA YOLUYLA GAYRIMENKUL SATIŞLARINDA GÜNCEL GELİŞMELER

Haczi kesinleşen taşınmazların satış işlemleri, 5. Yargı Paketi kapsamında İcra ve İflas Kanunu’na getirilen değişiklikler sebebiyle birtakım karışıklıklara ve uygulamaya dönük bazı teknik aksaklıklar oluşmasına sebebiyet vermiştir. Amacımız; hak temini seyrinin bozulmaması adına, bu doğrultuda bir akış oluşturup istifadeli bir içerik sunmaktır. Satışa olanak sağlayan ‘‘haczin konulması’’ ile konuya giriş yaparak satış sürecini başlıklar halinde inceleyeceğiz.

 Haciz İşlemi

Haciz borcunu ödemeyen kişinin malına, borcu ödemeye zorlama veya mal üzerinde satış işlemi gerçekleştirip borcun ödenmesini sağlama amacıyla alacaklı lehine hukuken el konulmasıdır.  Borçlunun mal varlığı üzerine işlenen haciz cebri icra hukukun en güçlü kalelerindendir. Cebri icra yolu ile borçlunun adına kayıtlı taşınmazları, haczedilebilir. Taşınmaza işlenen her haciz bir yıllık süre ile baki kalır. Satış istenmemesi halinde mevcut icra alacağı için tekrar haczin işlenmesi gerekir.  

Satış (Paraya Çevirme)

İcra Hukuk sistemimizde; borçlunun üzerinde haciz işlemi yapılan malvarlığı, alacaklıya aynen verilerek borcu tahsil edilmez. Hacizli mallar üzerinde satış işlemi yapılır, bedeli ile alacaklının alacağı ödenir. Borçludan haczedilen şey para ise paraya çevirme evresine gerek kalmaz ve paranın paylaştırılması yapılır. Satış amacı, borçlunun mallarının paraya çevrilerek alacaklının para ile tatminini sağlamaktır. Birkaç istisnai durum dışında satışlar açık artırma yolu ile veya rızaen satış ile yapılmaktadır. (İflasta ve mal varlığının terki suretiyle konkordatoda alacaklılar karar verirse pazarlık yolu ile satış mümkündür.)

 Taşınmazın Satış İşlemlerinin Başlatılabilmesi İçin Neler Gerekmektedir?

Satış işlemleri, icra dairelerinin bir alacak için haciz ile elde ettiği ya da ipotek tesis ettiği taşınmaz için satış talep edilmesi ile başlar. Buradaki haczin kesin haciz olması gerekir. Geçici ve ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmedikçe satış isteme süreleri başlamaz. 30.11.2021 tarih ve 31675 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren 7343 sayılı ‘‘İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ maddesinin yürürlüğe girmesi sonucu gerçekleşen değişiklik ile satış işlemini başlatabilmek için satış talebi tek başına yeterli olmayacak, satış talebiyle birlikte Bakanlıkça her yıl belirlenen tarifeye uygun kıymet takdirini ve satış giderlerinin tamamıyla peşin olarak yatırılması da gerekecektir ancak bazen taşınmazın kıymet takdiri, haciz aşamasında yapılmış ve kesinleşmiş olabilmektedir. Bu durumda tekrar yapılmasının bir lüzumu olmayacak, kıymet takdiri masraflarının yatırılmasına da gerek kalmayacaktır.  Ayrıca yatırılan miktarın yetersizliği, fark edilirse İcra Müdürü tarafından eksikliğin giderilmesi için 15 günlük süre verilmektedir. Satış işlemleri sırasında, buna rağmen satış giderleri yatırılmaz ise satış talebi eksik kabul edilip yapılmamış sayılacaktır. Satış talebinin yapılmamış sayılması, vaktinde satış istenmemesi sonucunu doğuracağından bir yıllık süre de dolmuş ise haciz düşecektir.

 Kimler Satış Talebinde Bulunabilir?

7343 sayılı kanun maddesi gereğince ‘‘Alacaklı veya borçlu, hacizden itibaren bir yıl içinde haczolunan malın satışını isteyebilir.’’ Kanun değişikliği ile alacaklıya olduğu kadar borçluya da satışı talep etme ve satışı bizzat yapma yetkisi tanınmıştır. Durumu alacaklı yönünden açıklamak gerekirse; Alacaklı, haczi kesinleşen taşınmaz üzerindeki alacığının temini için hacizden itibaren 1 yıl içerisinde satış talebinde bulunabilmektedir. Satış talebi, hacizi tatbik eden icra dairesine gönderilir. Satış talebinde bulunan alacaklıya, kıymet takdiri ve yasanın belirlediği giderlerin tamamını peşin yatırması (m.116/3) için 15 günlük kesin süre verir. Kesin süre içinde satış giderini ödemezse, satılması istenen mal üzerindeki haciz kalkar. Alacaklı ödemeleri gerçekleştirdikten sonra m.123 gereğince (‘‘Taşınmazlar, satış talebinden nihayet üç ay içinde icra dairesi tarafından açık artırma ile satılır.’’) satış talebinden sonra işlemlere başlanır ve aşağıda aktaracağımız biçimiyle aşamalar halinde süreç neticelenir. Borçlu bakımından açıklayacak olursak; 7343 sayılı kanun uyarınca borçluya satış yetkisi verilmesi yeni bir paraya çevirme yöntemi (Rızaen Satış) olarak belirlenmiş ve genel hükümler arasında düzenlenmiştir. Borçlunun bu talebi, belirli sürelerle sınırlandırılmıştır. Borçlu; kıymet takdirinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde talepte bulunur, kıymet takdiri yapılmayan durumlarda ise borçlunun önce bu istemde bulunması gerekir.

Borçlunun İstemi İle Rızaen Satış

Kıymet takdirinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde talepte bulunan borçluya, kıymet takdirinin kesinleşmesi ile icra takip işlemleri durdurularak 15 günlük süre verilir ve alacaklı için de satış süresi işlemez. 15 günlük süre içerisinde borçlu taşınmazını, piyasa değeri ile tahmini maddi bedelinin %90’ ını ya da varsa rüçhanlı alacakların toplamından hangisi fazla ise onun değerine satış giderleri de eklenerek elde edilen meblağı karşılar derecede satmalıdır. Satış işleminin gerçekleştirildiği alıcı, taşınmaz bedelini mevcut 15 günlük sürede icra dosyasına ödemelidir. Ödeme ile birlikte İcra Dairesi, dosyayı İcra Mahkemesine gönderir ve Mahkeme 10 gün içinde karar verir. Mahkemenin kabul kararıyla İcra Dairesi taşınmaz üzerindeki hacizleri kaldırarak devir-teslim işlemlerini gerçekleştirir. Ret kararı sonucunda ise para iade edilir.

Alacaklı İstemi Üzerine Açık Artırma İle Satış

Artırma ile satış, artırmaya hazırlık ve artırmanın yapılması şeklinde iki aşamadan oluşur:

  1. Açık Artırmaya Hazırlık Aşaması (M.114)

     A. İlan Ve Tebligat

Açık artırmanın yapılacağı yer, gün ve saat satış gününden önce İcra Müdürlüğünce belirlenip İcra Dairesi tarafından ilan edilir. ‘‘Birinci ve ikinci artırmanın yapılacağı gün ve saat aralığı, artırmaya başlangıç tarihinden en az on beş gün önce ilan edilir. Elektronik satış portalında yapılacak ilan, artırmanın bitimine kadar erişime açık tutulur. İkinci artırmanın başlangıç tarihi, birinci artırmanın bitimi tarihinden itibaren bir ayı geçmeyecek şekilde belirlenir. İlanın şekli ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra dairesince tarafların menfaatine göre belirlenir. ‘‘İcra dairesince yapılması zaruri ilanlar dışında, taraflar elektronik satış portalında yer alan ilan metnini, masrafı kendilerine ait olmak üzere, diledikleri vasıtalarla ilan edebilir ancak hususi mahiyetteki bu ilan resmî muameleye tesir etmez.’’ (İİK m.114) Görüldüğü üzere ilana ilişkin detaylar ve elektronik satış portalında yapılacak ilanda yer alması gereken bilgiler kanun maddesinde açıkça belirtilmiştir. Ayrıca taşınır ilanlarından farklı olarak taşınmaz satış ilanlarında malvarlığının öneminden ötürü tebligat da bulunmaktadır. Yasada ‘‘İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

      B. İhale Şartnâmesi

‘‘İcra dairesi, taşınmazların bulunduğu yerin sayısına göre en elverişli tarzda artırma şartlarını tespit eder.’’ Artırma şartnamesinde taşınmaz ile ilgili hususlar ayrıntılı bir şekilde belirtilir. Bunlara ayrıca elektronik satış portalında da yer verilir. Satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli vasıfları, tahmin edilebilir kıymeti, bulunduğu yer, varsa görselleri, hangi masrafların müşteriye ait olacağı, taşınmaz mükellefiyetleri, ipotekler, ipotekli borç senetleriyle birlikte satıldığı ve borçlunun bu taşınmaz ile temin edilmiş şahsi borçlarının da alıcıya intikal edeceği gibi durumlar şartnamede belirtilir. Şartnamede artırmaya iştirak edeceklerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat yatırmaları gerektiği yazılır. Resmî gazetede yayımlanan örnek şartname belgesi de mevcuttur.

 

        C. Mükellefiyet Listesi

Mükellefiyet listesi, hem taşınmaz alacaklısına yansıyacak olan mükellefiyetleri hem de satış bedelinin paylaştırılmasını gösterir bir sıra cetveli niteliğindedir. İcra dairesi, artırmayı ilan ettiği sırada taşınmaz üzerindeki mükellefiyetleri tapu müdürlüğünden re’sen sorar. Mükellefiyet listesinin temelini oluşturan tapu kayıtlarının satışa en yakın zamanda İcra dairesince, Tapu Sicil Müdürlüğü’nden istenerek mükellefiyet listesinin hazırlanması gereklidir. İcra dairesi, artırmanın ilanı ile beraber on beş gün içerisinde taşınmaz üzerinde hak sahibi olduklarını bildiren kişilerin varlığını belgelendirdikleri mükellefiyetleri listeye dâhil eder. İcra İflas Kanunu Madde 128 hükmü ‘‘İcra memuru satışa başlamadan evvel taşınmaz üzerindeki tapu sicilline resmi senede dayanak olan mükellefiyetlerin hepsinin bir listesini yapar ve bu listeyi haczedenlerle borçluya tebliğ eder ve itirazlarını bildirmeleri için üç gün mühlet verir.’’ şeklindedir. Mükellefiyet listesine, tebliğden itibaren üç günlük süre içerisinde ilgililer tarafından itiraz edilmez ise liste kesinleşmiş olacaktır.

      D. Kıymet Takdiri

Son olarak şartname hazırlandıktan, mükellefiyetler listesi belirlendikten sonra artık taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi gerekecektir ki bu hususlar eklendikten sonra taşınmaz değerlerinde artışlar veya düşüşler tespit edilebilecektir. Bu sebeple kanun koyucu ayrıca kıymet takdiri yapılmasını uygun bulmuştur. Eğer ilgililer, İcra Dairesinin söz konusu kıymet takdirinin miktarının düşük olduğunu düşünürler ise İİK 128/a Maddesinde buna özel bir şikâyet yolu düzenlenmiştir. ‘‘Kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilirler. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir.’’

  1. Açık Artırmanın Yapılması Aşaması

Bütün işlemlerin tamamlanmasından sonra satış için ihale aşamasına geçilir.

      A) Birinci Artırma

Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci artırma tarihinden yirmi gün önce başlar, artırmanın yapılacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda artırma sona erdikten sonra ilanda belirtilen yer, gün ve saatte açık artırmaya başlanır. İsteklilerin ileri sürdükleri peyler, tellal tarafından yüksek sesle duyurulur. Bu ihalenin yapılabilmesi için satış bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini ve varsa rüçhanı olan alacakların toplamından fazlasını, ayrıca da satış ve paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir. Artırma bedeli bu şartları sağlamıyorsa veya alıcı çıkmazsa, icra müdürü satışı geri bırakır. Bundan sonra ise, öncelikle tekrar elektronik ortamda başlatılan teklif verme sürecinin akabinde, ikinci artırma yapılır.

    B) İkinci Artırma

İkinci artırmada elektronik ortamda teklif verme, birinci artırmadan sonraki beşinci gün başlar, (beşinci günü takip eden) en az yirmi gün sonrası için belirlenecek ikinci artırmanın tamamlanacağı günden önceki gün sona erer. İlanda belirtilen yer, gün ve saatte açık artırmaya başlanır. İkinci artırmada da aynı birinci artırmada olduğu gibi elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek en yüksek pey sürene ihale yapılır. Bu ihalenin yapılabilmesi için birinci artırmada olduğu gibi satış bedelinin tahmin edilen değerinin %50’sini ve varsa rüçhanı olan alacaklar toplamından fazlasını, ayrıca da satış ve paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir. Artırma bedeli bu şartları sağlamıyorsa bu sefer satış talebi düşer.

Satış Bedelini Ödeme Şekli Ve Tescil

İhale neticesinde ihaleyi kazanıp taşınmazın sahibi olmaya hak kazanan alacaklı hacizli taşınmazın satış bedelini peşin olarak öder ancak gerekirse icra dairesi alıcıya ödeme yapması için 10 günlük süre verebilir. Satış bedelinin ödenmesi için mühlet verilmiş ise para verilinceye kadar hasar ve masrafı müşteriye ait olmak üzere taşınmaz, icra dairesi tarafından idare olunur. Bu müddet içinde icra dairesinin müsaadesi olmaksızın tapuda hiçbir tescil yapılamaz. İcra dairesi satış bedelini temin için ayrıca teminat gösterilmesini isteyebilir.

Satış Bedelinin Ödenmemesi Hâli

İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan, diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludurlar. İhale farkı ve temerrüt faizi başka herhangi bir mahkeme kararına gerek kalmaksızın icra müdürlüğü tarafından tahsil olunur.

İhalenin Feshi

İcra dairesi tarafından taşınmaz kendisine ihale edilen alıcı o taşınmazın mülkiyetini iktisap etmiş olur. İhale kesinleşinceye kadar taşınmazın ne şekilde muhafaza ve idare edileceği icra dairesi tarafından kararlaştırılır. İhalenin feshi davasının açılmaması ya da açılmasına rağmen reddedilip ihalenin kesinleşmesi ile alıcı taşınmazın mülkiyetini kazanmış olur. Taşınmaz alıcıya ihale edilip bedeli alındıktan sonra alıcı adına tescil edilmesi için icra müdürlüğü tarafından tapuya müzekkere yazılır. Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir sözleşmeye dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise on beş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur.

E-İhale Nedir?

7343 sayılı kanun ile satış mevzuunda e-ihale, uygulamada günden güne daha aktif bir pozisyona bürünmektedir. Yeni olması sebebi ile mevcut teknik sorunların giderilmesi için de çalışmalar sürmektedir. Aynı zamanda 8 Mart 2022  tarihinde 31772 sayılı resmi gazetede yayımlanan İcra ve İflâs Kanunu uyarınca elektronik ortamda yapılacak satışların usulü hakkındaki yönetmelik de kılavuz niteliğindedir. Bu konu hakkında yasa koyucu, net bir tarif sunmuştur. ‘‘Haczolunan malın satışı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine entegre elektronik satış portalında açık artırma suretiyle yapılır. Açık artırmada teklif verme süresi yedi gündür. Açık artırma, ilanda belirtilen gün ve saat aralığında ve teklif verme yoluyla yapılır. Teklif verenlerin kişisel bilgileri, artırma süresi içinde bilişim sistemini işleten kamu görevlileri hariç hiç kimse tarafından görülemez ve bilişim sisteminde gösterilemez. Teklifler arasındaki fark, satışa çıkarılan malın muhammen kıymetinin binde birinden ve herhâlde yüz Türk lirasından az olamaz. Açık artırmada en yüksek teklifi veren, artırma süresi içinde kendisinden yüksek bir teklif verilmedikçe teklifini çekemez ve teminatını alamaz. Açık artırma süresinin son on dakikası içinde yeni bir teklifin verilmesi hâlinde açık artırma bir defaya mahsus olmak üzere on dakika uzatılır.’’

Av. Sultan Aslı EK- Stj. Av. Elvan ÖNAL

ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR 7440 SAYILI KANUN 12 MART 2023 TARİHLİ VE 32130 SAYILI RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANARAK YÜRÜRLÜĞE GİRMİŞTİR.

 

Söz konusu Kanun ile;

Vergi dairesine ödenmemiş vergi ve diğer borçların tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı ve faizi yerine Yİ-ÜFE (Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi) oranında güncelleme yapılarak hesaplanan borcun ödenmesi,

Vergi aslına bağlı cezaların (vergi ziyaı cezası) tamamının silinmesi,

Vergi aslına bağlı olmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının %50’sinin silinmesi,

Ödenmemiş motorlu taşıtlar vergisinin (MTV) aslı ile bunlara bağlı gecikme zammı ve gecikme faizi yerine Yİ-ÜFE oranında güncelleme yapılarak hesaplanan borcun ödenmesi,

Trafik para cezaları ve diğer idari para cezalarının tamamı ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı yerine Yİ-ÜFE oranında güncelleme yapılarak hesaplanan borcun ödenmesi,

Öğrenim ve katkı kredisi alacaklarının asıllarına vade tarihleri ile 9 Kasım 2022 tarihleri arasında gecikme zammı, Yİ-ÜFE tutarı, katsayı tutarı gibi alacaklar hesaplanmadan ödeme imkanı,

Dava konusu yapılan ihtilafların (vergi tarhiyatları, vergi cezaları, idari para cezaları vb. ilişkin) sulh yoluyla sonlandırılması,

Vergi incelemesi ve takdir işlemleri devam eden alacakların yapılandırılması,

2018-2022 yıllarına ilişkin olarak matrah ve vergi artırımında bulunan ve şartları yerine getiren mükelleflere ilişkin olarak vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmaması,

Yapılandırılan tutarların peşin veya aylık dönemlerle azami 48 aya kadar taksitler halinde ödenmesi,

Peşin ödemelerde Yİ-ÜFE oranında hesaplanan tutardan %90 indirim yapılması,

Trafik para cezaları ve diğer idari para cezalarının peşin ödenmesi halinde, ceza asıllarından %25 indirim yapılması,

Matrah ve/veya vergi artırımı üzerine hesaplanan vergilerin peşin veya aylık dönemler halinde azami 12 eşit taksitte ödenmesi, 

Matrah ve/veya vergi artırımı sonucunda tahakkuk eden vergilerin tamamının ilk taksit ödeme süresi içinde peşin olarak ödenmesi halinde, bu vergilerden %10 indirim yapılması,

İşletme kayıtlarının (kasa mevcudu, ortaklardan alacaklar, emtia, demirbaş vb.) cezasız ve faizsiz olarak gerçek duruma uygun hale getirilmesi,

Beyan edilmemiş gelirler ve kazançlar için cezasız ve faizsiz olarak pişmanlıkla veya kendiliğinden beyan,

Yapılandırılan borçların anlaşmalı bankaların kredi kartı ile ödenmesi,

Her bir taşıt için Kanun kapsamında ödenecek olan motorlu taşıtlar vergisi, taşıta ilişkin idari para cezaları ile geçiş ücretinin en az %10’unun ödenmesi şartıyla taksit ödeme süresince araç muayene izni verileceği,

Araç muayenesini yaptırmamış olanların 30/9/2023 tarihine kadar muayenelerini yaptırmaları şartıyla ödeme kolaylığı sağlanması,

Belediyelerin;

1- 213 sayılı Kanun kapsamına giren ve 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önceki dönemlere ait, 6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilen ve bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan asli ve fer’i amme alacakları,

2) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 97’nci ve mükerrer 97’nci maddelerine göre tahsili gereken ve vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan ücret ve pay alacakları ile bunlara bağlı fer’i alacakları,

3) 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamındaki belediyelerin vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan su, atık su ve katı atık ücreti alacakları ile bunlara bağlı fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları,

4) Büyükşehir belediyelerinin, 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 11 inci maddesine göre vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan katı atık ücreti alacakları ile bunlara bağlı fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları,

5) 20/11/1981 tarihli ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamındaki büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin, vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan su ve atık su bedeli ile harcamalara katılma payı alacakları ve bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı gibi fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları, ile

Bu kanunun uygulanmasında;

Gümrük Vergilerinde,  İlgili mevzuat uyarınca eşyanın ithali veya ihracında uygulanan ve Ticaret Bakanlığına bağlı tahsil daireleri tarafından takip ve tahsil edilen gümrük vergisi, diğer vergiler, eş etkili vergiler ve mali yüklerin tümü, hakkında uygulanmak üzere önemli imkan ve kolaylıklar getirilmiştir.

Bu imkanlardan faydalanmak için 31 Mayıs 2023 tarihine kadar başvuru yapılması gerekmektedir.

Gelir İdaresi Başkanlığınca, 7440 sayılı Yapılandırma Kanunu uygulamasına yönelik olarak hazırlanacak olan uygulama tebliği yayımlanmasına müteakip, konu ile ilgili geniş bilgilendirme yazımız hazırlanarak sitemizde yayınlanacaktır.

Vergi Uzmanı

Hüseyin CANPOLAT

KARAYOLLARI ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASININ GENEL ŞARTANME İLE DÜZENLENMESİNE İZİN VEREN HÜKÜM ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLDİ

Günümüzde hemen hemen her ailenin bir motorlu araca sahip olduğu varsayıldığında oluşan trafik sorunu ve bu kapsamda meydana gelen kazalardan dolayı uğranılan zararların nasıl karşılanacağı büyük bir mesele haline gelmiştir.

            İlk zamanlarda bu kazalardan dolayı meydana gelen zararların tazmini için haksız fiil hükümleri uygulanmıştır. Ancak işletilme halinde olan araçların işletilmeleri bizatihi tehlike oluşturduğundan haksız fiil hükümleri adaletli sonuç vermemiştir. Bu nedenle Tehlike Sorumluluğu müessesesi düzenlenmiştir.

            Hukukumuzda Tehlike Sorumluluğu Türk Borçlar Kanununda genel olarak düzenlenmiştir. Ancak bu kanundaki düzenleme genel kuralları belirlemiş olup çeşitli tehlike sorumlulukları özel kanunlarda düzenlenmiştir. Tehlike sorumluluğuna dair özel kanunlarda düzenlenmeyen hususlarda Borçlar Kanununun bu genel hükümleri uygulanır.

            Bu kapsamda 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda tehlike sorumluluğuna dair özel düzenlemeler getirilmiştir. Karayolu üzerinde işletme halinde olan araçların bizatihi tehlike oluşturduğu ve bunun giderilmesi için özel hükümler ihdas ettiği görülmektedir. Buna göre her aracın en az bir işleteninin bulunduğu varsayılmıştır.

            KTK 3. maddesinde işleten düzenlenmiş olup buna göre ;

            İşleten : Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.

            Aynı yasanın 85. maddesinde İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiş olup buna göre ;

            Madde 85 –  Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.

            Buradaki düzenleme objektif sorumluluk mahiyetinde olup zarar görenin, işleten veya sorumlu olduğu kimselerin kusurunu ispatlama yükümlülüğü yoktur. Ancak 86. maddede işletene sorumluluktan kurtulabileceği hususları ispat imkanı tanınmıştır. Buna göre;

            Madde 86- İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

            KTK işletenin bu sorumluluğunun bir nevi güvence altına alınması için uygulamada Trafik Sigortası olarak ifade edilen Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yapma zorunluluğu getirmiştir. Buna göre;

            Madde 91 –  İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.

            Bu sigorta yaptırılmadan bir aracın trafiğe çıkması yasaktır. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının amacı, trafik kazaları nedeniyle üçüncü kişilerin uğrayacakları zararların kolayca temin edilebilmesi olduğu gibi, zarardan sorumlu olan motorlu araç işleteninin kaza riskine karşı ekonomik bakımdan korunmasıdır.

            ZMSS kapsamında sigorta şirketi 3. şahısların bedensel zararları (geçici iş görmezlik ve sürekli iş görmezlik zararları), destekten yoksun kalmadan doğan zararları ile mallarının uğradığı zararları sigorta poliçe limiti kadarki kısmını karşılar. Daha doğrusu bu koşullarda işleten ile müştereken sorumludur.

            Uygulamada ZMSS kapsamındaki tazminat hesaplamalarının ne şekilde yapılacağına dair çıkan ihtilafları gidermek üzere Karayolları Trafik Kanun’un 90. Maddesinde yapılan düzenleme ile “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” İfadesine yer verildi. Ancak yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince E:2019/40, K:2020/40 ve T:17/7/2020 kararında “ve genel şartlarda” ibaresi şu gerekçe ile iptal edildi.

            Kararda, itiraz konusu kurallarda sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre bırakılmıştır. Taraflardan birisi aleyhine ölçüsüzlük yapılabilecek şekilde yürütmeye takdir yetkisi tanınması; üçüncü kişinin yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile mülkiyet hakkı yönünden olduğu kadar işletenin ve sigorta şirketinin mülkiyet hakkı yönünden de pozitif yükümlülüklerle bağdaşmayacağı vurgulanmıştır.  

 

İşletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. İşletenin sorumluluğunu üstlenen sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmesi işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamını farklılaşacaktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edeceği açıktır.

Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebileceği dile getirilmiştir.

            Bu iptal kararından sonra kanun koyucu 90. maddede tazminat hesaplama usulünü bizzat kanun maddesi ile düzenledi, ancak yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince bu düzenlemeler de iptal edildi.

            Anayasa Mahkemesi 14.2.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan E:2021/82, K:2022/167 ve 29.12.2022 tarihli kararının gerekçesinde özetle:

             56.Motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin değer kaybı, destekten yoksun kalma ve/veya sürekli sakatlık zararına uğraması hâlinde işletenin ve kazadan dolayı olası sorumlu diğer kişilerin tazminat borçlarının kapsamı 6098 sayılı Kanun’a göre belirlenmektedir. Uğranılan zararın gerçek tutarının ne olduğu anılan Kanun kapsamında açılan davalara ilişkin yargı kararlarıyla şekillenmiştir. İşletenin tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sözleşme yapılmış olan sigorta şirketinin tazminat borcunun kapsamı ise dava konusu kurallara göre belirlenmektedir. Başka bir ifadeyle haksız fiil niteliğindeki trafik kazasından doğan söz konusu zararların tazmininden dolayı sorumlu olan kişilerin tazminat sorumluluklarının hesaplanması farklı kurallara tabi kılınmaktadır. Bu da zarar görenin gerçek zararının karşılanamaması riskini ortaya çıkarmaktadır.

             Bu çerçevede işleten ve olası diğer sorumluların 6098 sayılı Kanun’a göre hesaplanan tazminat borçlarının kapsamı ile sigorta şirketinin dava konusu kurallara göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamı farklılaşabilecektir.

             Yapılan bu yasal düzenlemelerin iptali nedeniyle uygulamada tazminat hesaplama usulünün neye göre yapılacağı tartışma konusu olmuştur. Buna ilişkin yorumları bir sonraki makalemizde değineceğiz.

Av. Mehmet Salih YILDIRIM

SİGORTA TAHKİM KOMİSYONU

Sigorta Tahkim Komisyonunun Kuruluşu:

 

Sigorta Tahkim Komisyonu 5684 Sigortacılık Kanununun “Sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Birlik nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu oluşturulur.” Şeklindeki düzenlemeyi havi 30. Maddeye dayanılarak Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdinde 14.06.2007 tarihinde kurulmuştur.

 

Sigorta Tahkim Komisyonunun Amacı:

Sigorta Tahkim Komisyonunun amacı; sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasındaki sigorta sözleşmesinden doğan ihtilafları nihayete erdirmektir. Komisyonun bu amacının değerlendirilmesi ile de görüleceği üzere, komisyonun uyuşmazlığın tarafı olanlara karşı yaptırım uygulama gibi bir görevi ya da yetkisi bulunmamaktadır.

Hangi Kuruluşlara Karşı Tahkim Komisyonuna Başvuru Yapılabilir:

Zorunlu sigortalar hariç olmak üzere, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle uyuşmazlık yaşanılan sigorta kuruluşunun Sigorta Tahkim Komisyonuna üye olan bir sigorta kuruluşu olması ve rizikonun da ilgili sigorta kuruluşunun komisyona üyeliğinden sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Zorunlu sigortalar hariç olmak kaydıyla, Sigorta Tahkim sistemine üye olmayan bir sigorta kuruluşuna karşı, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulamayacaktır.

Ayrıca unutmamak gerekir ki; mahkemeye ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmiş uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Komisyona başvuru mümkün değildir.

Zorunlu sigortalar açısından ise, Sigortacılık Kanununun 30. Maddesinde 03.04.2013 tarihinde yapılan düzenleme uyarınca “İlgili mevzuat ile zorunlu tutulan sigortalardan kaynaklanan bu fıkra kapsamındaki uyuşmazlıklar için ilgili kuruluş sigorta tahkim sistemine üye olmasa dahi hak sahipleri bu bölüm hükümlerine göre tahkim usulünden faydalanabilir.” Şeklinde düzenleme yapılmasından dolayı ilgili kuruluşun üye olup olmadığına bakılmaksızın başvuruda bulunulabilecektir.

Ayrıca Sigortacılık Kanunun 30. Maddesinde yer alan sigorta tahkim sistemine üye olan kuruluşlarla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlık konusu olan ve taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usûlünden faydalanabileceği düzenlemesi karşısında Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulabilmesi için bu hususta sözleşmede özel bir hükmün yer almasına gerek bulunmamaktadır.

Başvuru Şartları Nelerdir:

Sigortacılık Kanununun 30. Maddesinin 13. Fıkrasında “komisyona gidilebilmesi için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu teşkil eden olay ile ilgili olarak sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve talebinin kısmen ya da tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir. Sigortacılık yapan kuruluşun, başvuru tarihinden itibaren on beş iş günü içinde yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 97. Maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” Hükmü yer almaktadır. Düzenlemeleri kapsamında ilgili sigorta şirketine karşı yazılı olarak başvuruda bulunulması, başvurunun kısmen ya da tamamen olumsuz şekilde neticelenmesi veya zorunlu mali sorumluluk sigortasından doğan talepler için 15 gün, diğer talepler için ise 15 iş günü içerisinde başvurunun yazılı olarak cevaplanmaması ya da cevabın talebi karşılamaması şartı bulunmaktadır.

Yapılan başvuruya ilişkin belgelerin ve ilgilerin Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılacak olan başvuru ile birlikte sunulması gerekmektedir.

Başvuru Usulü:

Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılacak olan başvuru, başvuru formu doldurulması suretiyle yapılacak olmakla birlikte, bu formun elden teslimi veyahut posta yoluyla komisyona gönderilmesi mümkündür.  

 

Başvuru Ücreti Ne Kadardır:

Tahkim sistemine üye olmak isteyen sigorta kuruluşlarından katılma payı, uyuşmazlık çözümü için Komisyona başvuranlardan ise başvuru ücreti alınmaktadır.

Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru ücretleri 06.01.2023 tarihi itibariyle güncellenmiş olup, başvuru ücreti uyuşmazlık konusu tutara göre belirlenmektedir. Buna göre, uyuşmazlık konusu miktar, 0-5.000,00 TL arasında ise 200,00 TL, 5.001,00-10.000,00 TL arasında ise 450,00 TL, 10.001,00-30.000,00 TL arasında ise 650,00 TL, 30.001,00 TL ve üzerinde ise 650,00 TL’den az olmamak kaydı ile uyuşmazlık tutarının %1,5’ine tekabül eden tutar başvuru ücreti olarak alınacaktır.

 

Başvuru Nasıl Karara Bağlanır:

 

Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvuru, komisyon raportörleri tarafından en geç on beş gün içinde incelenir. Raportörler tarafından uyuşmazlık hakkında çözüm bulunamaması halinde başvuru komisyonca sigorta hakemi listesinden seçilen hakeme aktarılır. İşin niteliğine göre bir hakem yerine en az üç sigorta hakeminden oluşan bir heyet oluşturulabilir ancak 28.02.2023 tarihi itibariyle ihtilaf konusu miktarın 50.000,00 TL ve üzerinde olması durumunda heyet halinde başvurunun incelenmesi ve karara bağlanması zaruridir.

Hakemler, yapılan başvuru ile ilgili olarak görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermektedirler. Bu dört aylık sürenin tarafların yazılı ve açık muvafakati olması şartıyla uzatılması mümkündür. Hakemler kendilerine verilen evrak üzerinden başvuru hakkında karar verirler.   

Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurusu yapılan 15.000,00 Türk Lirasının altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir ve bu kararlara karşı herhangi bir itiraz yolu bulunmamaktadır. 15.000,00 Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde kararın tebliğinden itibaren en geç 10 gün içinde itiraz edilebilir. Bu durumda yapılan itiraz, itirazları incelemek üzere oluşturulan itiraz hakem heyetlerince incelenir ve bu kez en geç iki ay içinde itiraz karara bağlanır.

Yine 28.02.2023 tarihi itibariyle 238.730,00 Türk Lirasının üzerindeki kararlar için taraflarca temyiz başvurusunda bulunulabilecektir. Temyiz başvurusunun kararın tebliğinden itibaren en geç 2 hafta içinde yapılması gerekmektedir. Temyize ilişkin usul ve esaslar için Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.

Sonuç:

Sigorta Tahkim Komisyonu, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda da detaylı bir şekilde düzenlenmiş olan tahkim uygulaması için ülkemizde kurulan ilk ihtisas tahkim komisyonudur. Yukarıda izah edildiği üzere, başvurunun ve başvurunun incelemesinin evrak üzerinden yapılıyor oluşu, karar vermek için öngörülen azami süreler, başvuruyu inceleyecek olan hakemlerin sigorta alanında uzman olan kişilerden olması gibi nedenlerle, sigorta alanında yaşanılan ve Sigorta Tahkim Komisyonunun görev alanına giren konularda dava açmak ve oldukça uzun süren yargılama sürecinden kaçınmak noktasında başvurucu ve sigorta şirketleri açısından büyük fayda sağlamaktadır.

Av. Zülfiye DIŞKAYA& Av. İbrahim TOPCU