Anayasa Mahkemesinin B. No: 2020/9524 ve 15/6/2022 tarihli Özgür Uyanık kararının incelenmesi.
Anayasa Mahkemesi 25/8/2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararında, AİHM verdiği tek taraflı deklarasyon ve dostane çözüm kararlarının sonuçlarını incelemiştir.
Başvurucu Özgür Uyanık anayasal düzeni zor yoluyla ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Anılan kararlar Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu mahkûmiyetle sonuçlanan davaya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuş ve müdafi yardımından yararlanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. AİHM başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucu anılan karara dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş; mahkemece başvurucu Özgür Uyanık hakkında yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar vermiştir. Başvurucu anılan bu kararlara itiraz etmiş, ağır ceza mahkemesi başvurucunun itirazını reddetmiştir.
Başvurucu, AİHM’in ihlal kararına dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucunun 16/1/2009 tarihinde AİHM’e başvuru yapması üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından bu davaya ilişkin AİHM’e (TTD/deklarasyon) gönderilmiştir. AİHM 28/5/2019 tarihli kararıyla şikâyeti anılan deklarasyon kapsamında incelemiştir. Buna göre TTD metninde yer alan koşulların ve sunulan taahhütlerin yerine getirilmesinin, bu bağlamda talep hâlinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için etkin bir çözüm için en uygun yol olacağı, dolayısıyla başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediği gerekçesiyle anılan hakkın ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun kayıttan düşürülmesine karar vermiştir. Ayrıca AİHM, kendisinin ikincil rolünü hesaba katarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin her türlü ihlalinin giderilmesinin öncelikle ulusal makamlara düştüğüne işaret etmiş ve TTD metninde belirtilen şartlara uyulmaması hâlinde başvurunun tekrar kayda alınabileceğini belirtmiştir.
Başvurucu, bu karara dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş; mahkeme başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir. Bunun üzerine başvurucu, AİHM’in kararıyla soruşturma evresinde müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlalinin tespit edildiğini ve uygun giderim yolu olarak yargılamanın yenilenmesine işaret edildiğini belirterek karara itiraz etmiş; başvurucunun bu talebi de reddedilmiştir.
Somut olayda tartışılması gereken husus, AİHM’in deklarasyon koşulları ve burada belirtilen taahhütlerin yerine getirilmesine ilişkin kuralları dikkate alarak verdiği kayıttan düşürme kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediğidir. Diğer bir ifadeyle deklarasyonda belirtilen taahhütler kapsamında ihlal edildiği kabul edilen ve Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan -hakkaniyete uygun yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik ihlalin giderilip giderilmediğidir.
5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde “ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması” hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak düzenlenmiştir. Bu bende 31/7/2018 tarihinde yürürlüğe giren 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16. maddesi ile “ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi” ibaresinin eklenmesi sonucunda, bentte belirtilen mahiyetteki ihlâl kararının yanı sıra bu karar da başvurucuya yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna başvuru imkânını sağlayan bir neden olarak öngörülmüştür.
Anılan düzenleme karşısında TTD ile kabul edilen ihlalin ceza hükmüyle bağlantılı olduğu, buna göre kabul edilen ihlâlin sonuçlarının ortadan kaldırılması durumunda farklı bir karar verilme ihtimalinin bulunduğu ve ihlalin yeniden yapılacak yargılama sonucunda giderilebileceği hâllerde, başvurucunun talep etmesi durumunda kayıttan düşürülme kararının 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi uyarınca yeniden yargılama yapılmasını gerektireceği açıktır. Kaldı ki AİHM kararında, deklarasyon metninde başvurucunun talebi hâlinde yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna başvurabilmesinin teminat altına alındığı da vurgulanmıştır.
Buna göre mahkemenin 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi uyarınca yapılan yargılamanın yenilenmesi talebini, deklarasyon metninde de kabul edilen ihlalin niteliğini nazara alarak değerlendirmesi gerekmektedir. Deklarasyon metninde de kabul edilen ihlalin yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir ihmal, işlem veya başka bir eksiklikten kaynaklanması durumunda söz konusu hususun yeni bir ihlale yol açmayacak şekilde giderilmesi gerekmektedir. Kabul edilen ihlaldeki eksiklikler yargılamanın duruşma açarak yeniden yapılmasını gerekli kılabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti (Hükûmet) tarafından bu davaya ilişkin olarak AİHM’e tek taraflı deklarasyon gönderilmiştir. 6/9/2018 tarihli deklarasyon metni şu şekildedir:
“Türkiye Hükümeti, Mahkemenin yerleşik içtihatları ışığında mevcut davada başvuru sahibinin Sözleşmenin 6 §§ 1 ve 3. maddesi kapsamındaki haklarının ihlal edilmiş olduğunu kabul etmektedir.
Hükümet, 4928 sayılı Kanunun ‘avukata erişim hakkı üzerine sistemik kısıtlamaya’ ilişkin hükmü 15 Temmuz 2003 tarihinde yürürlükten kaldırdığını da hatırlatır. Ayrıca Hükümet, dostane bir çözüm veya tek taraflı bir beyanı takiben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir başvuruyu dava listesinden düşürmeye karar verdiği davalarda, Ceza Muhakemesi Kanununun 31 Temmuz 2018 tarih ve 7145 sayılı Kanunla değiştirilmiş 311 § 1 (f) maddesinin artık ceza davasının yeniden açılmasını gerektirdiğinin de altını çizer. Hükümet, yukarıda bahsedilen kanun yolunun, başvuru sahibinin Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki şikayetleri bakımından tazmin sağlayabileceği kanaatindedir.
Bu sebeple Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülmekte olan yukarıda bahsi geçen davanın karara bağlanması/çözülmesi amacıyla, her türlü maddi ve manevi zararın yanı sıra başvuru sahibine yüklenebilecek harcama ve giderlere ilaveten her türlü vergiyi karşılaması için başvuru sahibi Özgür Uyanık’a 500 EUR (beş yüz Euro) ödemeyi teklif etmektedir.
Bu tutar, ödeme tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrilecek ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 37 § 1 maddesi uyarınca Mahkemenin kararın tebliğinden itibaren üç ay içinde ödenecektir. Bu tutarın söz konusu üç aylık süre içerisinde ödenmemesi halinde Hükümet, bu sürenin bitiminden ödeme yapılan tarihe kadar bu tutar üzerinden işleyecek basit faizi, borcun ödenmediği dönem için Avrupa Merkez Bankasının marjinal kredi faizi oranı artı yüzde üç puan olarak ödemeyi taahhüt eder. Ödeme davanın nihai çözümünü teşkil edecektir.”
Deklarasyon metninde kabul edilen ihlale konu olayda, başvurucunun -diğerlerinin yanında- soruşturma evresindeki müdafi olmaksızın alınan ikrarının da mahkûmiyette delil olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu gibi durumlarda ilgili yargısal merciler, kabul edilen ihlalin niteliğini dikkate alarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde hareket etmek zorundadır. Hâlbuki mahkeme dosya üzerinden bir inceleme yaparak yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir. Mahkeme, sanığın soruşturma evresindeki ikrarının karar gerekçesinden çıkarılmasına ve diğer delillerin atılı suçun sübuta varması için yeterli olduğuna karar vermiştir. Somut olayda başvurucunun, mahkûmiyete temel alınan diğer delillere karşı iddia ve itirazlarını dile getirme fırsatına sahip olup olmadığı karardan anlaşılmamaktadır. AİHM tarafından verilen kayıttan düşürme kararının yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde gereklerinin yerine getirilmesi için mahkemenin öncelikle yargılamanın yenilenmesine karar vermesi gerekir. Dolayısıyla mahkemece yapılan değerlendirmelerin AİHM kararıyla örtüşmediği, Anayasa’nın 36. maddesinin gerektirdiği ölçüde ve özende bir inceleme içermediği ve deklarasyon metninde kabul edilen ihlalin giderilemediği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle AİHM kararında belirtilen müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Av. Muammer ÖZ