HAGB KURUMUNA İLİŞKİN ANAYSA MAHKEMESİ TARAFINDAN VERİLEN İPTAL KARARI

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesinde hüküm altına alınmıştır. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231/6. maddesinde tanımlanan nesnel ve öznel şartların varlığı halinde öncelikle sanığın atılı suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu tespit edilmesi gerekmektedir. CMK 325/2’ye göre; HAGB kararı verilmesi halinde vekâlet ücreti ile diğer yargılama giderleri yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı mahkûmiyet kararı gibi değerlendirilmekte ve  her ne kadar tartışma konusu olsa da hükmedilen vekâlet ücretinin tahsili mümkün kılınmakta idi.

Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan başvuru sonrasında Anayasa Mahkemesi’nin 01.06.2023 tarihinde vermiş olduğu HAGB kurumunun iptali kararı (Anayasa Mahkemesi’nin 2022/120 E. 2023/107 K. Sayılı 01.06.2023 tarihli kararı) neticesinde mevcut tartışmalar son buldu. Çalışma devamında durumu aydınlatır nitelikte değerlendirmede bulunulacaktır.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması; yapılan yargılama sonrasında suçluluğu sabit görülen sanığın, yasada belirtilen durumlar altında yükümlülükleri yerine getirmesi şartı (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013) ile kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasıdır. Yasa Koyucu, bu uygulama biçimiyle sanık hakkında ceza mahkûmiyeti yerine bir şans tanınıp topluma kazandırılarak yeniden suç işlemesinin önlenmesini hedeflemektedir. (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015) Sanık için suçun sabit olduğu ancak cezanın ertelendiği açıktır lakin yargılama sonucunda sanığın suçlu olduğuna karar verilmesi fakat hükmedilecek olan cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması halinde mahkemece suçlu olduğuna karar verilen sanığa kanunen tanınan bir yoldur.

Günümüzde genellikle muhakeme sırasında hâkim tarafından “yargılama sonunda ceza verilecek olunursa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ister misin?”  şeklinde soru yöneltilerek sanığın kabulü ile uygulanmaktadır. (CMK 231/6-c) Bu karara karşı sadece itiraz kanun yolu açık olup kural gereği istinaf veya temyiz başvurusu yapılamamaktadır. İtirazı inceleyen mahkemenin işin esasına girme yetkisi bulunmayıp sadece kanunda aranan şartların mevcut olup olmadığı yönünde şekli bir inceleme yetkisi bulunmaktadır. Yüksek Mahkeme; bu duruma ilişkin ihlal kararları vermiş (Ümmügülsüm Salgar, B. No: 2016/12847, 21/10/2021)  ve en etkili çözümün iptal kararı vermek olacağını (Fırat Can, B. No: 2016/762, 2/6/2020) açıkça beyan etmiş olsa da uygulamada değişiklik yapılmamış idi.

Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “kasten yaralama” ve “görevi yaptırmamak için direnme” suçlarından açılan bir ceza davasında “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararının iptali için Yüksek Mahkemeye başvurmuş ve sonrasında Anayasa Mahkemesi, gittikçe artan bireysel başvurulardan mütevellit Anayasa’ya aykırılığı gündemde olan HAGB’nin iptaline hükmetmiştir. İptal kararının 1 yıl sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. (AYM, E.2022/120, K.2023/107, 01/06/2023) 

BAŞVURU SEBEBİ

            Başvuru kararında; HAGB kararı verilmesinin mağdurlar açısından yeterli giderim sağlamadığı, faillerin cezadan muaf tutulmasına yol açtığı ve devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme şeklindeki yükümlülüğünü yerine getiremediği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Başvurucu tarafından; Anayasa’nın 17. maddesinin amacının, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanması ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamak olduğu  belirtilip tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi gerektiği ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmasının önemi ifade edilmiştir. Aynı zamanda AİHM ‘in de 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesiyle düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile ilgili yaptığı değerlendirmede; düzenlemenin, faillerin cezasız bırakılması sonucunu doğurduğu kanaatine varılmıştır. AİHM, hâkimlerin takdir yetkilerini, hukuka aykırı son derece ciddi bir eylemin hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğini göstermek yerine, bu eylemin sonuçlarını olabildiğince aza indirgemek yönünde kullandıklarına işaret ederek işkence failleri hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakıldığı davalarda Sözleşme’nin 3. maddesinin usul bakımından ihlal edildiğine hükmetmiştir. (Özgür Çarpanalı, B. No: 2015/20368, 7/2/2019) 

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL GEREKÇELERİ

            Söz konusu kararda değinilen ilk durum HAGB neticesinde başvurulabilecek tek kanun yolunun itiraz olması ve bunun da mahkemeye erişim hakkını ihlal etmesidir: ‘’36-38. HAGB kararı verilen yargılamalar bakımından 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrası uyarınca itiraz kanun yolu kabul edilmiştir. Diğer bir ifadeyle istinaf kanun yoluna tâbi olması öngörülen bir yargılama sanığın HAGB kararı verilmesini kabul etmesiyle itiraz yoluna tabi hâle gelmektedir. Sanık, hakkında HAGB kararı verilmesini kabul etmekle birlikte istinaf kanun yoluna başvurma hakkından feragat etmektedir.’’ Sanığın henüz yargılamanın başında hakkında HAGB kararı verilmesini kabul edip etmeme konusunda karar vermesinin istenilmesinin sanık üzerinde haksız bir baskı oluşturacağı ve sanığa aşırı bir külfet yüklediği, hükmün kurulmasından önceki bir aşamada “peşinen” istinaf kanun yolundan feragat etmesine yol açan bu iradesinin anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı vurgulanmıştır. Bundan hareketle AYM, sanığın hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ile mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden bahisle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Bir diğer gerekçe; işlenen suç ile verilen ceza arasında orantısızlık olması veya hiç ceza verilmemesinin bu tür fiillerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki doğuramayacağı ve cezasızlık durumu oluşacağıdır: ‘‘54. HAGB kararının bu niteliğini gözeten Anayasa Mahkemesi daha önceki birçok kararında, kötü muamele iddiaları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının, sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğu ve bu kurumun uygulanmasında mağdurun muvafakati ya da mağdur açısından manevi bir telafinin sağlanmasının da aranmadığını dikkate alarak anılan geri bırakma kararının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığını değerlendirmiştir (Şenol Gürkan, § 110; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 81).’’ Görüldüğü üzere karada HAGB kurumunun sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğu, bunun yanında mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığı tasdik edilmiştir.

Keyfi uygulamalara açık bir hüküm olması da iptal gerekçeleri arasında bulunmaktadır:‘‘56. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin Atilla Yazar ve diğerleri kararında belirtilen eksikliklerin (Atilla Yazar ve diğerleri, §§ 123-173) bütünüyle giderilmesine yönelik kanun koyucu tarafından gerekli değişikliklerin yapılmadığı, HAGB kurumunun mevcut haliyle -bireysel başvuru kararlarında da işaret edildiği üzere- kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarını önlemekte yetersiz kaldığı ve başta ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki doğurduğu anlaşılmaktadır.’’ Bu durum hasebiyle AYM, HAGB kurumunu düzenleyen CMK md.231 f.5’in birinci cümlesinin ve uygulama imkânı kalmayan diğer hükümlerinin de Anayasa’nın 13, 17, 35 ve 36. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptaline hükmetmiştir.

HAGB kurumu, yeni olmasına rağmen yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Bakanlık Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı 2020 yılı verilerine göre HAGB kararlarının mahkûmiyet kararlarının dörtte birini oluşturduğu, 01.01.2013 ile 08.02.2022 tarihleri arasında HAGB kararlarına yapılan 608.915 itirazın reddedildiği, 63.603 itiraz talebinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. ( Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku Cilt III, Adalet Yayınevi, 20. Baskı, Ankara, 2023, s.2085, 2086.) Bu istatistikler dikkate alındığında HAGB kurumunun Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında belirttiği gibi etkili bir yol olmadığı görülmektedir. İptal kararının 1 Ağustos 2024’te yürürlüğe girmesiyle beraber HAGB Kurumu hukuk sistemimizden kalkacaktır.  

01.08.2024 tarihine kadar hüküm yürürlükte kalmaya devam edeceğinden aynı doğrultuda kararlar verilecektir ancak itirazların oluşmaması, karışıklıkların daha da artmaması adına ilk derece mahkemelerince daha temkinli davranılacağı ya da bu aşamadaki yargılamaların uzatılacağı kanaatindeyiz. Yasa koyucu tarafından yeni bir düzenleme ortaya konulabilir, HAGB yerine “hükmün ertelenmesi”, “yargılamanın ertelenmesi” veya “cezanın ertelenmesi” gibi alternatif kurumlar getirilebilir yahut Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında karşı oy sunan üyelerin üzerinde durduğu hususlar çerçevesinde değerlendirmeler yapılarak HAGB kurumunun varlığına müdahale etmeden yeni yöntemler geliştirilebilir. Tüm bu varsayımlar; vatandaşın haklarına cevaz verecek biçimde, zaman içerisinde netleşerek mevcut boşluk usulünce giderilecektir.

                                                                                                      

                                                                                                                                Av. Elvan ÖNAL

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Sonrası Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi

Genel Olarak

Bir suçtan veya kabahatten hakkında soruşturma/kovuşturma yapılan yahut mahkûmiyet kararı verilen kişinin kaydının adli sicile düşmesi de kişinin bilahare iş arama özgürlüğünün önünde engel oluşturan ve kaygı teşkil eden mühim bir konudur.

Adli sicil kaydı ve adli sicil arşiv kaydı olarak ikiye ayrılan bu kayıtlar, halk arasında sabıka kaydı olarak da bilinir. Bu iki kayıt arasındaki fark ise adli sicil kaydı infazı tamamlanmamış adli işlemleri ifade ederken, adli sicil arşiv kaydı ise infazı tamamlanıp, sonuçları ortadan kalkmış kayıtları ifade edecektir.

01.06.2005 tarihinde 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu yürürlüğe girerek, 3682 sayılıAdli Sicil Kanununu yürürlükten kaldırmıştır. Her ne kadar yeni kanun hükümleri yürürlüğe girmekle eski kanun hükümlerini mülga etmişse de, 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenen suçlarla ilgili bu Kanunlardan hangisi sanığın “lehine” ise o kanunhükmünün uygulama alanı bulacağıda anayasayla güvence altına alınmıştır.

Adli sicile kişinin hangi bilgilerinin kayıt altına alınacağıAdli Sicil Kanununda belirtildiği gibi, yine aynı kanununda hangi kararların adli sicil kaydına veyahut adli sicil arşiv kaydına işlenmeyeceği de hüküm altına alınmıştır.Bu hükümler ışığında kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (verilen cezanın ertelenmesine veyahut denetim süresi sonunda düşmesine) ilişkin kararlar, adli sicil kaydında kendilerine özgü bir bölüme kaydedildiğini söyleyebilmek mümkündür.

 Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ceza muhakemesi neticesinde mahkeme tarafından suçu sabit görülen suçlunun, ceza infazının ve bu cezanın getirdiği hukuki sonuçların ertelenmesi (geriye bırakılması) anlamına gelecektir.Ceza Muhakemesi Yasası madde 231/5’te sanık hakkında HAGB kararı verilebilmesi için yargılama sonucunda verilen cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Yineaynı kanunun, 231. Maddesi fıkra 8’de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanığın beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulacağı da ifade edilmiştir.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)kararları ile ilgili kayıtlar adli sicilde tutulmayıp kendine özgü başka bir sistemde toplanır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması bir mahkûmiyet kararı olmadığından, adli sicile de kaydedilmez ve sanık sabıkalı kabul edilmez. Sanık denetim süresi olan 5 yılda kasten yeni bir suç işlemediği veyahut da 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine karar verilip de bu tedbire uymuşsa davanın düşmesine karar verilir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kayıt tutulduğu sistemden çıkarılır. Yargıtay’ın şu kararı da konumuzu aydınlatacak niteliktedir:

“…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşaedilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.

CMK’nın 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır.”   ( Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2018/56, K. 2020/438. Karar Tarihi 03.11.2020)

Nitekim Yargıtay Ceza Dairesi de bu konuya paralel şöyle bir hüküm de vermiştir.

Sanığın alınan adli sicil kaydındaki HAGB kararının mahkûmiyet kararı niteliğinde olmaması ve CMK 231/8. maddesine 6545 sayılı Kanun’un 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiş ise de; suç tarihi itibariyle adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 6545 sayılı Yasanın 72. maddesinin yürürlük tarihinden önce kesinleşmesi nedeniyle engel oluşturmaması karşısında sanık hakkında hükmün gerekçe kısmında “yasal koşulları oluşmadığından(…)” biçimindeki yetersiz ve kanuni olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi…” (Yargıtay 3. Ceza Dairesi, E. 2020/15683, K. 2021/439, Karar Tarihi 06.01.2021)

Anayasa Mahkemesi itiraz yolu ile önüne gelen HAGB’ye itirazı içeren kuralı norm denetimi yolu ile incelemiş ve iptaline karar vermiştir. AYM’nin E.2021/121, K.2022/88 ve T.20/07/2022 kararı 23/9/2022 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Fakat kararın yürürlüğünü 9 ay ertelenmiştir.

SONUÇ

Yukarıda da değindiğimiz üzere, esasen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı bir mahkûmiyet kararı olmadığı gibi hakkında HAGB kararı verilen kişinin davaya konu suçu işlediğinin kesinliğinden de bahsedilemez. Yargılanan kişi henüz “sanık” sıfatını korumakta olduğundan pek tabii masumiyet karinesinin koruması altında olacaktır. Bu yüzdendir ki, HAGB kararı verilen bir suç adli sicile işlenmeyeceği, istisnalar hariç beş yıl sonra da kendine özgü olarak tutulduğu kayıttan silinip tüm sonuçları ile ortadan kalkacaktır.

 

Av. Evin Şeyma ÇAKAN

 

 

KAYNAKÇA

  1. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
  2. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
  3. 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ve Mülga 3682 sayılı Adli Sicil Kanun
  4. CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım, 19. Baskı
  5. Adli Sicil ve Arşiv Kayıtlarının 5352 Sayılı Yasaya Göre Silinmesi, Nejat Özkan, Ankara Barosu