Sigortalı olarak çalışan kişilerin emekli olabilmesi için belli şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Bu şartlar en genel haliyle; yaş sınırının doldurulması, sigortalılık günlerinin tamamlanması ve primlerin tamamen ödenmesidir.
Sigortalı günlerini tam doldurmamış olanlar, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 41. maddesine göre sigortalı olmadıkları günleri borçlanabilirler. 5510 sayılı kanuna göre borçlanabilecek kişiler;
“Sigortalıların borçlanabileceği süreler
MADDE 41- Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların;
-
- a) (Değişik: 10/9/2014-6552/43 md.) Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki sigortalı kadının, üç defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla borçlanılacak sürelerde uzun vadeli sigorta kolları açısından sigortalı sayılmaması ve çocuğunun yaşaması şartlarıyla talepte bulunulan süreleri,
- b) Er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay, yedek astsubay okulunda geçen süreleri,(2)
- c) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanların, personel mevzuatına göre aylıksız izin süreleri,
- d) Sigortalı olmaksızın doktora öğrenimi veya tıpta uzmanlık için yurt içinde veya yurt dışında geçirdikleri normal doktora veya uzmanlık öğrenim süreleri,
- e) Sigortalı olmaksızın avukatlık stajını yapanların normal staj süreleri,
- f) Sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreleri,
- g) Grev ve lokavtta geçen süreleri (…) (1),
- h) Hekimlerin fahrî asistanlıkta geçen süreleri,
ı) Seçim kanunları gereğince görevlerinden istifa edenlerin, istifa ettikleri tarih ile seçimin yapıldığı tarihi takip eden ay başına kadar açıkta geçirdikleri süreleri,
-
- i) (Ek: 13/2/2011-6111/30 md.) Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreleri,
- j) (Ek: 4/7/2012-6353/37 md.) Sigortalı olmaksızın, 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna göre yurt dışına gönderilen ve öğrenimini başarıyla tamamlayarak yurda dönenlerden yükümlü bulunduğu mecburi hizmet süresini tamamlamış olanların, yurt dışında resmî öğrenci olarak geçirmiş oldukları öğrenim sürelerinin 18 yaşının tamamlanmasından sonraki döneme ait olan kısmı, kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82’nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır. (Ek cümle: 13/2/2011-6111/30 md.) (i) bendi kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık sigortası primi ödenmiş bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı %20 oranı üzerinden hesaplanır.
Bir ay içinde ödenmeyen borçlanmalar için ise yeni başvuru şartı aranır. Primi ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmaz. Borçlanma sürelerinin ne şekilde belgeleneceğini belirlemeye Kurum yetkilidir.
Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık bağlanır.
Borçlanılan süreler, uzun vadeli sigorta ve genel sağlık sigortası bakımından;
-
- a) (Değişik: 4/7/2012-6353/37 md.) Birinci fıkranın (a), (b), (d), (e), (f), (g), (h) ve (j) bentleri gereği borçlananlar, borçlandığı tarihteki 4’üncü maddenin birinci fıkrasının ilgili bendine göre,
- b) (Değişik: 13/2/2011-6111/30 md.) Birinci fıkranın (c) ve (ı) bentleri gereği borçlananlar, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendine, (i) bendine göre borçlananlar ise 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre,
sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.
Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonraki sürelere ait borçlanmalarda; borçlanılan prime esas gün sayısı borçlanılan ilgili aylara mal edilir. Seçilen prime esas kazanç, borcun ödendiği tarihteki prime esas asgarî kazanca oranlanarak, söz konusu oran ilgili ayın prime esas asgarî kazancı ile çarpılır. Bulunan tutar, ilgili ayın prime esas kazancı kabul edilir. Ancak hesaplanan prime esas kazanç hiçbir suretle o ayın prime esas azamî kazancını geçemez.” hükümlerine göre sigortalı olmadıkları süreleri borçlanabilirler. Bu kanun maddesi vatandaşların prim borçlanmasına ilişkin olup ayrık durumlarda farklı kanun maddeleri uygulanacaktır.
Yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının yurtdışında geçen sürelerinin prim borçlarına ilişkin olarak 3201 sayılı Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun uygulanacaktır. Buna göre yurtdışında çalışmış olan kişiler bu kanuna göre çalıştıkları süreyi borçlanabileceklerdir. 3201 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Türk vatandaşları ile doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin on sekiz yaşını doldurduktan sonra Türk vatandaşı olarak yurt dışında geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri hâlinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.”
3201 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.”
3201 sayılı Kanunun kapsamı yararlanabilecekler Türk vatandaşları olanlar ve doğuştan Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ile sınırlıdır. Buna göre istekleri halinde bu iki grup on sekiz yaşını doldurduktan sonra Türk vatandaşı olarak yurtdışında geçirdikleri sigortalılık süreleri borçlanabilirler. Ayrıca bu kişiler yurtdışında geçirilen süreler arasında veya sonunda her bir dönemde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri de borçlanabileceklerdir. Yurtdışında yaşayan ve çalışmayan kadınlar ev kadını olarak geçen süreleri belgelendirmeleri koşuluyla borçlanabilirler. Kanunda ancak yabancıların prim borçlarına ilişkin usul ve esasları düzenlenmemiş olup, sonradan vatandaşlık kazanacak kişilerin prim borçlanmasının mümkün olup olmadığı, mümkün ise hangi şartlar dâhilinde ve hangi usul ve esaslara göre yapılacağı düzenlenmemiştir. Bu noktada Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından sonuçlandırılmış olan Bedrettin MORİNA Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/40089) yol gösterici olacaktır.
Başvurunun konusu; “yurt dışında geçen hizmet sürelerini borçlanma imkânının sonradan vatandaşlığa alınanlar yönünden sadece vatandaşlığa alınma tarihinden sonraki süre için tanınması nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.”.
31/5/1951 tarihinde Yugoslavya Cumhuriyeti vatandaşı olarak dünyaya gelen başvurucu, Bakanlar Kurulunun 6/9/1996 tarihli kararıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını kazanmıştır. Almanya’da çalışan başvurucu Türk vatandaşlığını kazandıktan sona SGK’ya başvurarak yukarıda da bahsetmiş olduğumuz 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun hükümleri uyarınca borçlanma talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebinin kabul edilmesinin akabinde başvurucu tarafından prim borcu ödenmiştir. Prim borcunun ödenmesinden sonra SGK tarafından başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Bununa birlikte yaşlılık aylığının bağlanmasından 6 yıl sonra bu yaşlılık aylığı kesilmiş ve ödenmiş olan bedelin faizi ile birlikte geri ödenmesi istenmiştir. SGK bu işlemi yaparken 3201 sayılı Kanun’un 1. maddesine dayandırmıştır. Başvurucu tarafından bu işlemin iptali için yapılan başvuru sonuçsuz kalmış ve akabinde dava açılmıştır.
Yargılama aşamasında Başvurucu, yurt dışında çalıştığı süreleri Türkiye’de borçlanarak emekliliğe hak kazandığını, emekli aylığının bağlanmasından 6 yıl sonra kesilmesinin kazanılmış haklarını zedelediğini ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 3201 sayılı Kanun hükümleri uyarınca başvurucunun Türk vatandaşlığını kazanmadan önceki yurt dışı çalışmalarını borçlanması mümkün olmadığına vatandaşlığı kazanmasından önceki çalışmalara ilişkin isteğin reddine karar vermiştir. Bu tarihten sonraki çalışmalar 3.600 günü doldurduğundan bu süre üzerinden başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesine karar vermiştir. Kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi hükmü bozulmuştur. Yargıtay gerekçeli kararında, 6/9/1996 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığına geçen başvurucunun bu tarihten önce yurt dışında geçen çalışma süresini borçlanamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun isteğe bağlı sigortalı olma yönünde bir talebi de bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Bunun üzerine Başvurucu mülkiyet hakkının ihlali ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi tarafından olayın mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağı iddiası yönünden değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmede başvurucunun talebine konu yaşlılık aylığının Anayasa’nın 35. maddesi bağlamında mülk olduğunun kabulüne karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi değerlendirme yaparken iki temel kriteri esas alarak değerlendirme yapmıştır. Bunlar; Benzer Sebebin ve Farklı Muamelenin Tespiti ile Objektif ve Makul Bir Sebebin Varlığı Gereklidir.
Benzer Sebebin ve Farklı Muamelenin Tespiti yönünden yapılan değerlendirmede;
“Sonradan Türk vatandaşı olanlar ile doğuştan Türk vatandaşı olanlar arasında yurt dışındaki hizmet sürelerinin eklenmesi yönünden ayrımcı bir muamele yapıldığı iddia edildiğine göre ayrımcılık sebebinin vatandaşlığın kazanılması temelinde tartışılması gerektiği” belirtilmiştir. Devamla yapılan değerlendirmede;
“Başvurucu başka bir devletin vatandaşı iken idarenin tesis ettiği işlem sonucunda Türk vatandaşlığını kazanmış olup borçlanılmak istenen süre yurt dışında geçen çalışmalara ilişkindir. Bu itibarla doğumla vatandaşlığı elde etmiş kişiler ile sonradan vatandaş olanların çalışma şartları ve bu çalışmaların sosyal güvenlik sistemi içindeki yeri benzer özellikler taşımaktadır. Bu durumda yurt dışındaki hizmet sürelerinin borçlandırılması suretiyle yaşlılık aylığı tahsis edilmesi bakımından doğuştan Türk vatandaşı olanlar ile sonradan Türk vatandaşlığına kabul edilenler karşılaştırılabilir birer kategori oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle yurt dışında geçen hizmetleri yönünden vatandaşlığı doğumla kazananlar ile idarenin tesis ettiği işlemle sonradan kazananların bu hizmetlere ilişkin sürenin borçlanılabilmesi yönünden karşılaştırma yapmaya müsait olacak şekilde benzer durumda oldukları açıktır.”
Anayasa Mahkemesi benzer durumu değerlendirirken yurt dışında geçen hizmetleri yönünden vatandaşlığı doğumla kazananlar ile idarenin tesis ettiği işlemle sonradan kazananların durumunun karşılaştırmaya müsait olacak şekilde benzer olduğu sonucuna varmıştır. Benzer durumda olanların farklı bir muameleye tabi olup olmadıkları değerlendirmesinde ise;
“3201 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu haklardan yararlanacak kişilerin çalışma sırasında Türk vatandaşı ya da doğumla Türk vatandaşı olup izin alarak vatandaşlıktan çıkan kişiler olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre doğumla Türk vatandaşlığını kazanan kişilere belirli şartlar altında yurt dışında geçirmiş oldukları hizmetlerine ilişkin çalışma süresinin tamamını borçlanma imkânı tanınmışken sonradan vatandaş olanlara vatandaş olmadan önce yurt dışında geçirmiş oldukları hizmetlerine ilişkin çalışma süresini borçlanma imkânı tanınmamıştır. Bu da vatandaşlığın kazanılması temelinde karşılaştırılabilir gruplar arasında farklı bir muamele teşkil etmektedir.” Denilerek bu benzerlik durumuna rağmen farklı bir muameleye tabi olduklarının kabulü gerekeceği sonucuna varılmıştır.
Objektif ve makul bir sebebin varlığı yönünden yapılan değerlendirmede esas olarak idarenin takdir yetkisine sahip olduğu kabul edilmiş ancak bu takdir yetkisini kullanırken objektif ve makul bir sebebin olup olmadığı üzerinde durulmuştur. Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmede somut olayda takdir yetkisinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı yönünden bir sınırı olduğu belirtilmiştir. Bu sebeple idare takdir yetkisini kullanması gerekirken makul ve nesnel bir gerekçeye dayalı olması ayrımcı bir şekilde uygulanmaması gerektiği vurgulanmıştır;
“Sonradan Türk vatandaşlığını kazanan başvurucu da doğuştan Türk vatandaşı olanlar gibi yabancı ülkelerdeki hizmet sürelerinin tamamını borçlanmayı talep etmektedir. Her iki durumda da benzer şekilde yabancı ülkelerde geçen çalışma sürelerinin borçlandırılması söz konusudur. Bunun yanında başvurucunun doğuştan Türk vatandaşı olanlar ile aynı primi ödeyerek borçlanması hâlinde yaşlılık aylığının tahsis edilebileceği dikkate alındığında gerek prim miktarı gerekse de aylık miktarı bakımından da sosyal güvenlik sistemine ek bir malî külfetten de söz edilemez. Bu Kanun’da yer alan diğer koşullar yönünden de sonradan Türk vatandaşı olanlar için hizmet sürelerinin borçlanılması bakımından farklılaşmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Buna göre doğuştan Türk vatandaşı olan bir kimse yurt dışındaki bütün çalışma süreleri için prim borcu ödeyerek yaşlılık aylığı alabilmekteyken sonradan Türk vatandaşı olan başvurucu, vatandaşlığı kazanmadan önceki yurt dışı çalışma süreleri için borçlanma imkânından ve dolayısıyla yaşlılık aylığından yoksun kalmaktadır. Vatandaşlığın kazanılma anına göre bu şekilde farklı bir muamele yapılmasını gerektirir nesnel ve makul bir gerekçe ise bulunmamaktadır.
Bu itibarla, kamu makamlarının yurt dışında geçen hizmet sürelerinin borçlanılması suretiyle yaşlılık aylığı tahsisi bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte somut olayın koşulları altında, sonradan vatandaşlığa geçen başvurucuya doğumla vatandaşlık elde eden kişilerin aksine vatandaşlığı kazandığı tarihten önceki yurt dışı hizmetleri için borçlanma imkânı tanımaması haklı ve objektif bir gerekçe gösterilemediği için mülkiyet hakkına yönelik ayrımcı bir muameleye yol açmaktadır.”
Yukarıda belirtmiş olduğumuz kriterler ışığından Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcı bir muameleye tabi tutulduğu kabul edilmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi kararı verirken kararın uygulanmasına ilişkin bazı hususları da belirtmiştir. Bu aşamada Anayasa Mahkemesi;
“Başvuruya konu olayda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 10. maddesinde güvence alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan 3201 sayılı Kanun’un 1. maddesinden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.
İlgili Kanun hükmü hâlen yürürlükte olduğuna göre yeniden yargılama yapılması yoluyla ihlalin giderimi mümkün değildir. İhlalin giderilebilmesi ve benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi için ihlale yol açan Kanun hükmünün gözden geçirilmesi konusunda ise takdir yetkisi yasama organına aittir. Sonradan vatandaşlığa alınanlara belirli koşullar altında yurt dışında geçen hizmet sürelerini borçlanabilme imkânı tanınarak sosyal güvenlik şemsiyesi kapsamına dâhil olabilmelerine olanak sağlayacak bir düzenleme ihlalin giderimi bakımından önem taşımaktadır. Böyle bir düzenleme benzeri ihlallerin de önüne geçerek bireysel başvurunun amacı ve işlevine de uygun olacağından kararın bir örneğinin bilgi ve takdiri için yasama organına gönderilmesi gerekir.” değerlendirmesinde bulunmuştur.
Sonuç olarak da yargılama aşamasında mahkemece başvurucudan alınmasına karar verilen ücretin iadesinden vazgeçilmesi ya da varsa ücretin tahsil edilen miktarın iadesine karar verilmiştir. Ancak somut olaya benzer birçok olayın da meydana gelebileceği dikkate alınarak bu durumda olan kişiler yönünden aylık bağlanması hususunda keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Sonuç
Prim borcuna ilişkin olarak yabancıların prim borçlanması noktasında çeşitli problemler bulunmaktadır. Her ne kadar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve 3201 sayılı Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile düzenleme yapılmışsa da sonradan Türk vatandaşlığı kazananlar hakkında yasal düzenleme bulunmamaktadır. Çalışma konusu Anayasa Mahkemesi Kararı olaya özgü olup aynı durumda olan kişilerin bu tarz bir problemle karşılaşacakları açıktır. Ayrıca ilgili karar birçok karşı oya sahip olup Mahkeme tarafından da oy birliğiyle alınmamış bir karardır. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin de belirttiği üzere konunun yasama organı tarafından değerlendirilmesi ve kanuni düzenleme yapılması gerekmektedir. 23.07.2020
Av. Mehmet Ali Bayler