Hukuk & Danışmanlık Hizmetleri
Yerel ve uluslararası alanda bilgili ve
tecrübeli ekibimizle hizmet sunmaktayız.

Elektronik Tebligat Usulü İle İlgili Güncel Sorunlar

Ana sayfa Elektronik Tebligat Usulü İle İlgili Güncel Sorunlar

Teknolojik ilerlemeler hayatı kolaylaştırdıkları gibi birçok yeni problemi de beraberinde getirmiştir. Bunlardan biri de elektronik ortamda yapılan tebligat yani E-Tebligattır. Tebligata ilişkin usul ve esaslar 11.02.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanun’unda düzenlenmiştir.

Tebligatlarda yaşanan sıkıntılar ve teknolojinin gelişimi ile birlikte tebligatın elektronik ortamda yapılmasına karar verilmiştir. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na 11.01.2011 tarihinde 6099 sayılı Kanun’un 2. Md. ile 7/a. maddesi eklenmiştir. 28.02.2018 tarihindeki 7101 sayılı Kanun’un 48. Md. değişikliği ile madde son halini almıştır.

Elektronik ortamda yapılması hedeflenen tebligatlara ilişkin usul ve esasları düzenleyen Elektronik Tebligat Yönetmeliği, 19.01.2013 tarihli 28533 sayılı Resmî Gazete sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 6.12.2018 tarihli 30617 sayılı Resmî Gazete sayısı ile güncellenmiş ve şimdiki halini almıştır.

Yönetmelik Tebligat Kanunun 7/a. maddesine dayanılarak çıkarılmıştır. Yönetmelik kapsamı “Bu Yönetmelik, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca tebligat çıkarmaya yetkili makam ve merciler tarafından Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT) vasıtasıyla yapılacak elektronik tebligata ilişkin hususları kapsar.” şeklinde belirtilmiştir.

11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na 7/a. Maddesinde tebligatın kimlere elektronik ortamda yapılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Buna göre aşağıda belirtilen gerçek ve tüzel kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunludur;

1. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar.
2. 5018 sayılı Kanunda tanımlanan mahallî idareler.
3. Özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları.
4. Kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri.
5. Sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklar.
6. Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları.
7. Kanunla kurulanlar da dâhil olmak üzere tüm özel hukuk tüzel kişileri.
8. Noterler.
9. Baro levhasına yazılı avukatlar.
10. Sicile kayıtlı arabulucular ve bilirkişiler.
11. İdareleri, kamu iktisadi teşebbüslerini veya sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıkları; adli ve idari yargı mercileri, icra müdürlükleri veya hakemler nezdinde vekil sıfatıyla temsile yetkili olan kişilerin bağlı bulunduğu birim.

Birinci fıkra kapsamı dışında kalan gerçek ve tüzel kişilere, talepleri hâlinde elektronik tebligat adresi verilir. Bu durumda bu kişilere tebligatın elektronik yolla yapılması zorunludur.

Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır.

Elektronik Tebligata ilişkin düzenlemelere rağmen uygulamada birçok problem ortaya çıkmıştır. Bu problemlerden en önemlisi tebligatın ne zaman yapıldığı ile ilgilidir. Kanun bu konuda “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” demiş ve ayrıntıları yönetmeliğe bırakmıştır ancak Yönetmelikte de benzer ifadeler tekrarlamakla yetinilmiştir.

Tebligatın ne zaman yapıldığı konusu Yargıtay hukuk daireleri arasında görüş ayrılığına sebep olmuştur. Yargıtay henüz bir içtihadı birleştirme kararı almamış ve bu arada konuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi Kararları çıkmıştır. Bu kararlar da tartışmaya yeni boyutlar eklemiştir.

Konu ile ilgili olarak Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 25.09.2018 T. 2018/4120 E. 2018/6993 K. sayılı Kararında;

“Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair 21.03.2018 tarihli kararın, davacı kurum vekiline elektronik tebligat yolu ile 13.04.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 30.04.2018 tarihli temyiz isteminin, iki haftalık yasal sürenin geçtiğinden bahisle reddine dair karar verildiği anlaşılmaktadır.

19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değişik 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 7/a maddesinde; Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir.

Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen besinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” Hükümleri dikkate alındığında, elektronik yolla davacı vekiline 13.04.2018 tarihinde yapılan tebliğden 5 gün sonra tebliğ yapılmış sayılması gerektiğinden, 30.04.2018 tarihli temyiz isteminin yasal iki haftalık süresi içinde yapıldığı anlaşılmaktadır.” denilmiştir.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tebligatın açılıp açılmadığına bakılmaksızın, tebligatın posta kutusuna iletildiği andan itibaren 5. günün sonunda tebliğ edildiğini kabul etmektedir.

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 18.09.2019 T. 2019/3962 E. 2019/16152 K. sayılı Kararında;

“25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında “İlk Derece Mahkemeleri tarafından bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar, karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabidir.” düzenlemesi bulunduğu, İlk Derece Mahkemesi karar tarihinin 26.07.2017 olduğu, buna göre karar tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinin 3. fıkrası uyarınca temyiz süresinin gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 8 gün olduğu anlaşılmakla gerekçeli karar temyiz talebinde bulunan dâhili davalılar vekiline e-tebligat ile 06.03.2019 tarihinde tebligat alanına başarılı bir şekilde konulduğu, aynı tarihte tebligatın alıcısı tarafından açıldığı, ancak 8 günlük temyiz süresi geçtikten sonra 19.03.2019 tarihinde kararın dahili davalılar vekili tarafından temyiz edildiği, buna göre temyizin süresinde yapılmadığı anlaşıldığından dahili davalılar vekilinin temyiz isteminin süreden dolayı REDDİNE, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 18.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” denilerek Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin aksi yönünde okuma tarihini esas alan bir karar vermiştir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin verdiği kararda hareket noktasının tebligatın açılması durumunda öğrenilmiş sayılacağı, çünkü tebliğin aslında bir öğrenme biçimi olduğunun kabul edildiği kanısındayız. Yeni tarihli Yargıtay 22.Hukuk Dairesi 23.01.2020 T. 2020/41 E. 2020/1172 K. sayılı Kararında “Gerekçeli karar davalı … vekiline elektronik tebligat yoluyla 27.11.2019 tarihinde tebliğ edildiği halde, temyiz süresinin son günü olan 11.12.2019 tarihinden sonra, 12.12.2019 tarihinde davalı vekilinin harcını yatırarak kararı temyiz ettiği ve temyiz talebinin 12.12.2019 tarihinde iki haftalık temyiz süresi geçirildikten sonra yapıldığı anlaşıldığından; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 432. maddesi gereğince, süre aşımı sebebiyle davalı … vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, peşin alınan temyiz harcının talep halinde ilgiliye iadesine 23.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” denilerek tebligatın açılmış sayılmasının tebliğ edilmiş olması anlamına geldiği belirtilmiştir.

Ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesi bu görüşünü oldukça tartışmalı bir yöntemle değiştirmiştir. Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 03.12.2019 T. 2019/7836 E. 2019/21446 K. sayılı Kararı ile;

“İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi’nin 19.12.2018 tarihli kararının, temyiz başvurusunda bulunan dâhili davalılar vekilinin elektronik tebligat için ayrılmış alanına 06.03.2019 tarihinde konulduğu, dâhili davalılar vekilinin 15.03.2019 tarihli temyiz isteminin, 8 günlük temyiz süresinin geçtiği ve temyiz tarihinin 19.03.2019 olduğundan bahisle Dairemizce reddedildiği anlaşılmaktadır.

19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 3. maddesi ile değişik 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 7/a maddesinde; “Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir.

Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi kararının, temyiz isteminde bulunan dahili davalılar vekilinin elektronik tebligat için ayrılmış alanına, 06.03.2019 tarihinde konulmasından 5 gün sonra, tebliğ edilmiş sayılması gerektiğinden, dahili davalılar vekiline tebligatın yapıldığı tarih 11.03.2019 olarak kabul edilmelidir.

Dairemizce temyiz isteminin 15.03.2019 tarihinde ve yasal 8 günlük temyiz süresi içinde yapıldığı hususunda maddi hata yapılarak, temyiz isteminin süreden reddine dair karar verilmesinin maddi hataya dayandığı anlaşılmakla;

Dairemiz 18.09.2019 tarih, 2019/3962 Esas ve 2019/16152 Karar sayılı ilamının ORTADAN KALDIRILMASINA karar verilmiştir.”

Önceki kararın maddi hata gerekçe gösterilerek kaldırılmasına karar verilmiştir. Ancak kararın ortadan kaldırılması da beraberinde yeni tartışmaları getirmiştir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul 10.04.1992 T. 1991/7 E. 1992 K. sayılı Kararında özetle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmasının bozmayı gerektirdiğini belirtmiştir. Bu kuralın dayanağı da kararı veren hâkim tarafından dosyadan el çektiği ve dosyaya bir daha bakamayacağı görüşüdür. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 28.01.2014 T. 2013/10469 E. 2014/2140 K. sayılı Kararında da;

“Mahkemece 22.1.2013 tarihli son celsede, davayı sona erdiren nihai karar verildikten sonra, aynı tarihte “her ne kadar dosyanın duruşması yapılmışsa da dosyadaki ıslah dilekçesinin dosyaya bakıldığı halde sehven görülememesi, davacı vekilinin de ıslah dilekçesini bulamaması üzerine dosyanın karara çıktığı ancak taraf vekillerinin tekrar bakıldığında ıslah dilekçesinin dosya arasına sıkışması nedeniyle görülemediği, gerçekte ıslah dilekçesinin olduğunu bildirmeleri ve hep birlikte taraf olmaları ve duruşmanın yeniden yapılmasını talep etmeleri üzerine maddi hata bulunduğundan duruşmanın yeniden yapılmasına karar verildi.” açıklaması ile yeniden bir celse açılarak, ıslah dilekçeleri de gözetilmek suretiyle yeniden bir hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

Oysaki yargılama sonunda uyuşmazlığın esası ile ilgili nihai kararın verilmesinden, hâkimin bu şekilde dosyadan el çekmesinden sonra, resen ya da tarafların talebi ile dosyanın tekrar ele alınması ve yeniden bir hüküm kurulması mümkün değildir. Hâkim, verdiği (tefhim ettiği) hüküm ile bağlıdır. Sonradan hükmün yanlış olduğu kanısına varsa bile, artık hükmü değiştiremez. Başka bir ifade ile mahkeme davayı tekrar ele alıp, yeni ve başka bir hüküm veremez. Mahkemenin nihai kararla el çekmiş olduğu dosyanın, ancak kanuni yollardan geçmek suretiyle hâkimin önüne yeniden gelmesi halinde tekrar ele alınabilmesi mümkün olabilir. O halde açıklanan hususlar göz ardı edilerek 22.1.2013 tarihli son celsede, davayı sona erdiren nihai karar verildikten sonra, mahkemece aynı tarihte yeniden bir celse açılarak verilen hükmün değiştirilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” denilmiştir.

Kararda, hükmü açıklayan hâkimin resen veya tarafların talebi ile yeniden duruşma açamayacağı ve yeni bir karar tesis edemeyeceği belirtilmiştir. Bu sebepledir Yargıtay 9. Hukuk dairesinin sonradan vermiş olduğu kararın usule aykırı olduğu kanaatindeyiz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi dosyadan el çektirdikten sonra yeni bir karar tesis etmek yerine dosya ile ilgili başka bir işlem yapmaması gerekirdi.

Yargıtay kararlarından sonra Elektronik Tebligat konusu Anayasa Mahkemesi kararlarına da yansımış, ancak Anayasa Mahkemesi ilk kararında tebliğ süresi konusuna dolaylı olarak değinilmiştir. 30960 sayılı Resmî Gazete sayısında yayımlanmış olan 19.09.2019 T. 2018/144 E. 2019/72 K. sayılı Anayasa Mahkemesi Kararında başvuru konusu “4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na 23/7/2010 tarihli ve 6009 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen 107/A maddesine 7/4/2015 tarihli ve 6637 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın Anayasa’nın 10., 13. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.” Anayasa Mahkemesi yaptığı değerlendirmede;

“Kanun koyucu tarafından, mükellefin elektronik adresine giriş yaptığı veya elektronik tebligatı açtığı tarihte tebliğin gerçekleşmiş sayılması yerine tebligatın elektronik adrese ulaştığı tarih esas alınmış olmakla birlikte muhatabın fiziki ortamda gerçekleşmeyen tebligattan haberdar olabilmesinin belirli bir süreyi gerektireceği gözetilerek tebliğin yapılmış sayılması için elektronik adrese ulaştığı tarihten itibaren ayrıca beş günlük bir sürenin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Zira muhatabın elektronik ortamda tarafına iletilen tebligattan haberdar olabilmesi internet vergi dairesi aracılığıyla kendi elektronik adresine erişim sağlamasına ve dolayısıyla elektronik adresini kontrol etmesine bağlıdır.

Bu bakımdan itiraz konusu kural, muhataplara öncelikle elektronik posta adreslerini belirli aralıklarla kontrol etme yükümlülüğü yüklemektedir. Anılan yükümlülüğe beşer günlük aralıklarla uyulduğu takdirde hukuki yollara başvuru süresi yönünden herhangi bir hak kaybı olmayacaktır. Muhatabın elektronik posta adresini her gün ya da beş günden daha az aralıklarla kontrol etmesi hâlinde ise tebliğin yapılmış sayılacağı tarihten de önce tebligattan haberdar olunacağı için dava açma süresi yönünden bir hak kaybı yaşanmayacağı gibi bu sürenin birkaç gün daha uzaması söz konusu olacaktır.

Bu durumda günümüz teknolojik imkân ve koşullarında elektronik posta adresini beşer günlük aralarla kontrol etme yükümlülüğünün mücbir sebep hâllerinde beş günlük kanuni sürenin işlemeyeceği hususu da gözetildiğinde makul olmayan bir külfet getirmediği, kuralda birey ile kamu yararı arasındaki dengenin korunduğu, mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.” denilmektedir.

Söz konusu kararda özetle başvurucu; tebligattan haberdar olmadığı takdirde tebligatı açamayacağını, bu nedenle de kanunda öngörülmüş olan 5 günlük sürenin yeterli olmadığı gerekçesiyle başvuruda bulunmuştur. Mahkemece yapılan değerlendirmede Elektronik Tebligat kullanan kişilerin posta kutularını kontrol etmekle mükellef oldukları ve 5 günlük sürenin makul olduğu sonucuna varılmıştır. Bu kararda da tebligatın ne zaman tebliğ edildiğine ilişkin net bir sonuca ulaşılmamış ancak açılıp açılmadığı konularına değinilmeksizin azami 5 günlük sürenin sonunda tebliğ olmuş sayılacağı belirtilmiştir. Ancak burada da 5 günlük süreden önce açılmış olan tebligatın ne zaman tebliğ edilmiş sayılacağına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.

31058 sayılı Resmî Gazete sayısında yayımlanmış olan 04.03.2020 T. 2019/6266 E. sayılı Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı konuya birebir ilişkilidir. Anayasa Mahkeme bireysel başvuru ön şartlarını incelerken Elektronik Tebligata ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Mahkeme Kararında;

“Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de otuz günlük süre kuralıdır. Sürenin başvurunun her aşamasında dikkate alınması gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 32). Ayrıca otuz günlük sürenin başlangıcında kanun hükmü gereği öğrenme tarihi esas alınmalıdır.

Somut olayda şikâyet konusu yargılama sürecine ilişkin nihai karar olan Yargıtay ilamı, başvurucunun avukatına e-tebligat yoluyla tebliğ edilmiştir. İlgili mevzuat uyarınca (bkz. §§ 12, 14) e-tebligat yolunun kullanıldığı gönderiler, muhatabın hesabına ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda tebliğ edilmiş sayılmaktadır (anılan hükmün vergi hukuku bağlamında mahkemeye erişim hakkı ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmediğine dair Anayasa Mahkemesi kararı için bkz. AYM, E. 2018/144, K.2019/72, 19/9/2019). Buna göre somut olayda tebliğ mazbatasında “Tebligat alıcının hesabına iletilmesini müteakip mevzuat gereği belirlenen süre sonunda otomatik olarak okundu sayıldı.” şeklindeki delil kaydının oluşturulduğu 20/1/2019 tarihi, tebliğ tarihidir.

Bununla birlikte başvuru konusu olayda başvurucu vekilinin 15/1/2019 tarihinde gerekçeli nihai karar tebligatını açtığına dair delil kaydı oluşturulmuş ve bu kayıt e-tebligat mazbatası ile PTT sorgulama raporuna da işlenmiştir. Yukarıda yer verilen Bakanlık düzenlemesi uyarınca söz konusu delil kaydı, tebligatın alıcısı tarafından okunduğu anlamına gelmektedir (bkz. § 15). İlgili Yönetmelik uyarınca elektronik mesajın tamamı iletilmeden delil kaydı oluşturulmadığı da dikkate alındığında (bkz. § 14) somut olayda başvurucunun e-tebligatın vekili tarafından açıldığı 15/1/2019 tarihinde bireysel başvuruya ilişkin gerekçeli nihai karardan haberdar olduğunun ve bu doğrultuda bireysel başvuru süresinin 15/1/2019 tarihinden itibaren işlemeye başladığının kabul edilmesi gerekir. Nitekim ilgili usul kuralları uyarınca sürenin münhasıran tebliğden itibaren işlemeye başlayacağının kabul edildiği uygulamaların aksine bireysel başvuru yolunda başvuru süresi, ihlalin öğrenilmesi esasına bağlanmıştır (bkz. § 18).

Sonuç olarak bireysel başvuru konusu yargılama sürecine ilişkin nihai karardan 15/1/2019 tarihinde haberdar olduğu anlaşılan başvurucunun otuz günlük bireysel başvurusu süresinden sonra, 15/2/2019 tarihinde gerçekleştirdiği bireysel başvurusunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.” denilmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu kararında başvuruyu süre yönünden değerlendirirken tebligatın açılma tarihini esas almış ve açılma tarihinde kararın içeriğinden haberdar olunduğu gerekçesiyle 30 günlük sürenin bu tarihten başlatılması gerektiğine karar vermiştir. Akabinde başvurunun süresinde yapılmadığından bahisle davanın reddine karar vermiştir. Burada mahkeme değerlendirme yaparken yerleşik içtihatlarında belirtiği öğrenme tarihini esas almıştır.

Anayasa Mahkemesi içtihadında; bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten veya başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmiştir. 29932 sayılı Resmî Gazete sayısında yayımlanmış olan 01.12.2016 T. 2014/16800 E. Sayılı Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuruda Genel Kurul tarafından verilmiş olan kararda “Somut olayda 9/4/2013 tarihinde Mahkemeye ulaşan dava dosyasındaki Yargıtay ilamı, başvurucu vekiline Mahkeme Kaleminde 16/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olmakla birlikte başvurucu vekilinin bu tarihten çok önce UYAP üzerinden Mahkemeye gönderdiği 9/7/2014 ve 11/7/2014 tarihli dilekçelerle Yargıtay kararının ve kesinleşmiş gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmasını, kesinleştirme işlemi yapılarak bakiye kalan gider avansının kendisine iadesini talep ettiği, 18/7/2014 tarihli reddiyat makbuzuyla başvurucu vekiline gider avansı iadesi yapıldığı göz önüne alındığında yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca başvurucu ve vekilinin, nihai kararın sonucunu en geç 9/7/2014 tarihinde öğrendikleri ve bu tarihte karar içeriğine erişme imkânını elde ettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun 9/7/2014 tarihinde öğrendiği nihai karara karşı bireysel başvurular için öngörülen otuz günlük süreden sonra 23/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.” denilerek Anayasa Mahkemesi başvurularında öğrenme tarihinin esas alınacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla tebliğ olsa da olmasa da öğrenme gerçekleşmiş ise süre başlamış sayılacaktır. Ancak ilk derece mahkemesi, istinaf ve temyiz mahkemesi kararlarında öğrenme tarihi diye bir kavram söz konusu olmayıp tebliğ tarihi esas alınmaktadır. Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtmiş olduğumuz kararında sadece kendisine yöneltilecek başvurular hakkında aydınlatıcı ifadelerde bulunmuş olup, tebliğe ilişkin genel ifadelere yer vermekten kaçınmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi de kararları ile de bu husus tam olarak netliğe kavuşamamıştır.

SONUÇ:

Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. İşlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir.

Elektronik tebligat ile işlemlerin daha hızlı yürümesi amaçlanmış ancak bu düzenleme beraberinde yeni sorunları da getirmiştir. Bunlardan en önemlisi elektronik ortamda yapılmış olan tebligatın ne zaman tebliğ edilmiş sayılacağı hususudur. Konu Yargıtay kararına yansımış ancak Yargıtay farklı hukuk daireleri tarafından farklı değerlendirmeler sonucu farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bu kafa karışıklığı devam ederken Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan kararlarda bu konuya sadece kendine yapılan başvurular açısında sürelerin başlangıcı öğrenme tarihi kabul edilmiştir. Bu değerlendirmeler yalnızca Anayasa Mahkemesi başvuru süresi ile sınırlı kalmıştır. Uygulamada kimileri tarafında 5 günün sonunda tebliğ edildiği kabul edilmiş kimilerince de elektronik tebligatın açıldığı tarihin tebliğ tarihi olarak esas alınması gerektiği vurgulanmıştır.

Kanaatimizce yakın bir süreçte içtihat birleştirmesi yoluyla veya kanuna yapılacak eklemeler ile bu husus açıklığa kavuşturulacaktır. Ancak bu süreç içerisinde tebligatların açıldığı tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesinin yararlı olacağı kanaatindeyiz. Nitekim tebligatın amacı söz konusu kararı ilgiliye bildirmek, ilgilinin bunu öğrenmesini sağlamaktır. Amaçsal yorum yoluyla varılacak bu sonuca göre tebligatın açılması durumunda öğrenmenin gerçekleştiği kabul edilecektir. Bu nedenledir ki tebligatın 5 günlük süre içerisinde açıldığı durumda bu tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilmeli, 5 günlük süre içerisinde tebligat açılmamışsa 5. günün sonunda tebliğ edilmiş sayılması gerekmektedir. Aksinin kabulü ve her durumda 5. günün sonunda tebliğ edilmiş sayıldığı halde problemler ortaya çıkabilecek, başvurular süre aşımından reddedilebilecek ve hak kayıpları yaşanabilecektir.

Av. Mehmet Ali BAYLER

 

Kaynaklar:
11.02.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu
12.2018 tarihli Elektronik Tebligat Yönetmeliği
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 25.09.2018 T. 2018/4120 E. 2018/6993 K. sayılı Kararı
Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 18.09.2019 T. 2019/3962 E. 2019/16152 K. sayılı Kararı
Yargıtay 22.Hukuk Dairesi 23.01.2020 T. 2020/41 E. 2020/1172 K. sayılı Kararı
Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 03.12.2019 T. 2019/7836 E. 2019/21446 K. sayılı Kararı
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul 10.04.1992 T. 1991/7 E. 1992 K. sayılı Kararı
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 28.01.2014 T. 2013/10469 E. 2014/2140 K. sayılı Kararı
19.09.2019 T. 2018/144 E. 2019/72 K. sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı
04.03.2020 T. 2019/6266 E. sayılı Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı
01.12.2016 T. 2014/16800 E. sayılı Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı