Hukuk & Danışmanlık Hizmetleri
Yerel ve uluslararası alanda bilgili ve
tecrübeli ekibimizle hizmet sunmaktayız.

İcra Hukukunda Şikâyet

Ana sayfa İcra Hukukunda Şikâyet

İcra ve iflas dairelerinin yapmış olduğu işlemlerin denetlenmesinin hukuki yolu arasında yer alan şikâyet uygulamada sıklıkla başvurulan bir yol olup bu kurumun mahiyetini doğru anlamak ve uygulamak önem arz etmektedir. Gerek alacaklı ve borçlunun gerek üçüncü kişilerin icra dairelerinin yapmış olduğu işlemlerden dolayı karşılaştığı veya karşılaşabileceği sorun ve hukuka aykırılıkların çözüme kavuşturulması amacıyla İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiş şikâyet kurumu doktrin ve Yargıtay kararları da göz önünde bulundurularak temel hatları ile incelenmeye çalışılmıştır.

ŞİKÂYETİN HUKUKİ NİTELİĞİ

Şikâyet; İcra İflas Kanunu’nun 16. ve devamı maddelerde düzenlenmiş olup icra ve iflas daireleri tarafından yapılan işlemlerin kanuna aykırı olması veya olaya uygun bulunmamasından yahut hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz bir şekilde sürüncemede bırakılmasından dolayı ilgililerin icra mahkemesinden icra ve iflas hukukuna aykırı bu işlemlerin iptalini veya düzeltilmesini istediği başvuru yoludur.[1] Tanımdan da anlaşılacağı üzere şikâyette sadece icra ve iflas daireleri tarafından yapılan hatalı işlemlerin hukuka uygun olup olmadığı araştırılacaktır ve hukuka aykırı olduğu sonucunda da işlemin iptali ve düzeltilmesine karar verilecektir. Bu durumda şikâyet teknik anlamda dava olmayıp icra iflas hukukunun kendi yapısına ait hukuki bir yoldur. Nitekim Yargıtay’ın bir kararında “Borçlunun icra mahkemesine başvurusu ihalenin feshi istemini içeren şikâyet olmakla; HMK’nun 118. maddesi anlamında bir dava değildir. Bu nedenle şikâyet dilekçesinin HMK’nun 119. maddesinde yazılı şartları taşıma zorunluluğu bulunmadığından karşı tarafın adresinin bildirilmemiş olması şikâyetin incelenmesine engel değildir.” denilerek şikâyetin dava olmadığı ve dava dilekçesi şartlarına takılmayacağı belirtilmiştir.[2] Bir başka kararında da “Davacıların satışın iptaline dair isteği, şikâyet niteliğinde olup, teknik anlamda bir dava değildir. Bu sebeple H.U.M.K.nun 83 (H.M.K.nun 176) vd. maddelerinde düzenlenen ve dava prosedüründe uygulanması mümkün olan ıslah müessesesinin şikayet hakkında tatbiki mümkün değildir. O halde mahkemece davacıların icra mahkemesine başvuru dilekçelerindeki satışın iptaline yönelik istemleri hakkında karar verilmesi gerekirken, ıslah talebi adı altında yargılama sırasında verilen dilekçe esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” denilerek yine dava olmadığı için ıslahın da yapılamayacağı belirtilmiştir.[3]

ŞİKÂYETİN TARAFLARI

Şikâyette de davada olduğu gibi iki taraf vardır ancak burada taraflar davalı ve davacı değil (her ne kadar uygulamada bu şekilde yer alsa da) şikâyet eden ve şikâyet olunandır. Yukarıda belirtildiği üzere dava olmadığından dolayı teknik olarak taraf sıfatından da hukuki işlemde menfaati olan anlaşılmalıdır. Bu durumda işlemin iptal edilmesinde veya düzeltilmesinde güncel ve doğrudan hukuki menfaati bulunan ilgililer şikâyet yoluna başvurabileceklerdir. Bunların başında da takibin alacaklısı ve borçlusu gelmektedir. Bazı durumlarda üçüncü kişiler de şikâyet yoluna başvurabileceklerdir. Örneğin rehin alacaklıları, haciz ihbarnamesi gönderilenler, istihkak iddiasında bulunanlar vb. de şikâyet yoluna başvurabileceklerdir.[4] Yargıtay tarafından “Yukarıda açıklanan İ.İ.K.nun 83/2. maddesi uyarınca, maaş üzerindeki hacizlerin sıraya konulması gerekmekte olup, hacze iştirak mümkün değildir. Şikâyetçinin bu yöndeki şikâyetinin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, haczi uygulamak durumunda olan ve bu sebeple şikâyette hukuki yararı bulunan şikâyetçinin taraf sıfatının bulunmadığından bahisle şikâyetin reddi isabetsizdir.” denilerek işlemden zarar gören kişilerin şikâyet yoluna başvurabilecekleri belirtilmiştir.[5]

Yine Anayasa Mahkemesi tarafından, şikâyet yoluna başvurup taraf sıfatına haiz olmaması nedeniyle sonuç alamayan eş için “Bu bağlamda aile konutunun haczedilmesine karşı borçlunun eşinin de yargı yoluna gitmekte hukuki yararının olduğu; aile konutu güvencesinden kaynaklanan haklarını ileri sürebilme ve bunları yargı mercilerinde tartıştırabilme imkânına sahip olması gerektiği açıktır. Aksi takdirde ailenin yaşamını sürdürdüğü konutun aile konutu güvencesinden yararlanmasının hiçbir anlamı kalmaz (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldız Eker (GK), B. No: 2015/18872, 22/11/2018, § 39).” denilerek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.[6]

Şikâyette, icra dairelerinin kendi yaptığı işlemlere karşı şikâyet yoluna gitme hakkı bulunmamaktadır. Aynı zamanda icra müdürü verdiği karardan da dönemeyecektir. Nitekim Yargıtay da bir kararında icra müdürünün işlemden dönemeyeceğini ancak işleme uygun yeni bir karar vermesinde hukuki engel bulunmadığını belirtmiştir.[7]

Şikâyet her ne kadar icra iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılmış olsa da şikâyete konu olan işlem lehine olan taraf şikâyetin zorunlu olarak şikâyet olunanıdır.[8] İcra müdürlüğü şikâyette taraf olarak gösterilemeyecektir. Bu hususu Yargıtay “Şikâyetin mahiyetine göre mahkemece İİK’nun 18. maddesine göre duruşma açıldığı halde alacaklı hasım gösterilmeden ve adı geçenin hukukunu ilgilendiren bu konuda yargılamaya katılması sağlanmadan sonuca gidilmiştir. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca (…duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır…) icra müdürü şikâyette hasım olarak gösterilemez. Takipte taraf olan alacaklının şikâyette de taraf gösterilmesi gerekir. O halde mahkemece öncelikle yasal taraf teşkili yapıldıktan sonra yargılamanın sonuçlandırılması gerekirken alacaklı yargılamaya dâhil edilmeden ve alacaklının yargılamaya katılma talebi de dikkate alınmadan yargılamanın sonuçlandırılması isabetsizdir.” diyerek takipte taraf olanın şikâyette de taraf olacağını belirtmiştir.[9] Ancak burada icra mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda haklı olan taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi halinde yapılan işleme hiçbir etkisi olmamış taraf için haksızlık söz konusu olacaktır. Nitekim Yargıtay tarafından “Takibe konu ilamın alacağa ilişkin bölümünden alacaklı feragat ettiğine göre, bu kısma yönelik talebin iptaline karar verilmesi sonuca etkili değil ise de, sözü edilen feragate rağmen icra müdürünün alacağa ilişkin yeniden icra emri çıkarması icra müdürünün kusurundan kaynaklandığından, alacaklının yargılama giderinden sorumlu tutulması isabetsizdir.” denilerek sadece icra müdürünün yaptığı işlemlerden dolayı yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği belirtilmiştir.[10]

Yine Yargıtay tarafından bir başka kararda “Somut olayda şikâyetin konusu, takip dayanağı belgenin ödeme emrine eklenmemesine dair icra memur işlemi olup, mahkemece evrak üzerinde yapılan inceleme ile şikâyetin sonuçlandırılmasına ve alacaklı tarafça şikâyete karşı çıkılmamasına rağmen şikâyetçiler lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesi isabetsiz olup hükmün bu nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.” denilerek şikâyete karşı çıkmamış taraf aleyhine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini belirtmiştir.[11] Ancak bu halde de kendisini vekille temsil ettirmiş olan taraf için vekâlet ücretine hükmedilmemesi haksızlık oluşturacaktır. Örneğin 3 gün içinde ödeme emrinin düzenlenip borçluya gönderilmemesi durumunda yapılan işlemde borçlunun kusuru olmamakla birlikte alacaklının işlemin yerine getirilmesi için şikâyet yoluna başvurması halinde kendisini vekille temsil ettiren alacaklıya vekâlet ücretine hükmedilmemesi hakkaniyetli olmayacaktır.

Bu konuda Türkiye Barolar Birliği’nin görüş istemesine binaen Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 23.06.2014 tarihinde verilen görüş yazısında da “münhasıran icra müdürünün kusurundan kaynaklanan, karşı tarafa yüklenebilecek bir kusur bulunmaması ve yine karşı tarafın şikâyete karşı durmaması hallerinde karşı taraf aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücreti verilmemesi, bunun yanında şikâyete konu işlemin niteliğine göre şikâyet edilenin yani alacaklının yapılan işlemin gerçekleşmesinde bir kusuru var ise yargılama giderinden ve tâbi vekâlet ücretinden sorumlu tutulması yönündedir. Nitekim uygulamada mahkemelerce yaygın olarak bu doğrultuda bir uygulama benimsendiği bilinmektedir.” denilerek yukarıda belirtilen kararlara paralel cevap verilmiştir. Dolayısıyla icra dairelerinin işlemlerine karşı şikâyetin kabul edilmesi halinde icra daireleri yahut devlet yargılama giderlerine mahkûm edilmemektedir.[12]

İcra takibinin ölü kimseye karşı başlatılmış olması durumunda da Yargıtay icra mahkemesinin doğrudan doğruya takibin iptal edilmemesini HMK’nın 124/3-4 maddesi uyarınca taraf değişikliği yapmak suretiyle yanlışlığın düzeltilmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Ancak burada da Yargıtay maddi hataya ve kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde söz konusu olacağını açıklamıştır.[13]

ŞİKÂYETİN SEBEPLERİ

Şikâyet sebepleri Kanunun 16. Maddesinde belirtilmiştir. İcra iflas daireleri tarafından yapılan işlemlerde kanuna uyulmaması veya kanunun yanlış uygulanması, işlemin olaya uygun olmaması, bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz bir şekilde sürüncemede bırakılması şikâyet sebepleridir. Kanunda sayılan sebeplerden birisinin bulunması şikâyet yoluna başvurmak için yeterli olacaktır. Şikâyet yolunda yapılan işlemin kusurlu olmadan yapılmış olması veya şikâyet edenin zararını ispat etmesi de gerekli değildir.[14]

İşlemin kanuna aykırı olması; kanun hükmünün uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Burada kanundan anlaşılması gereken sadece İcra ve iflas kanunu olmayıp diğer tüm kanun, tüzük ve yönetmeliklerdir.[15] Taşınmazın pazarlık yoluyla satılması, alacaklının talebi olmadan haciz yapılması vb. işlemin kanuna aykırı olmasına örneklerdir.[16]

İşlemin olaya uygun olmaması; kanunun icra ve iflas dairelerinin takdir yetkisi tanıdığı durumlarda gerçekleşir. Örneğin borçlunun kazandığı ücret geçimini sağlamada yetersiz ise maaşının dörtte birinden fazlasının haczedilmesi somut olaya uygun düşmeyecektir.[17]

Hakkın yerine getirilmemesi; icra iflas dairelerinin görev alanına giren bir konuda işin yapılmaması ya da reddedilmesi durumunda ortaya çıkacaktır.

Hakkın sebepsiz bir şekilde sürüncemede bırakılması; icra iflas dairelerinin talep üzerine veya resen yapması gereken işlemleri haklı bir neden olmaksızın uygun olan süre içinde yapmadığı ya da sürüncemede bıraktığı durumlarda gerçekleşecektir. Örneğin takip talebinden sonra icra dairesi tarafından üç gün içinde ödeme emri düzenlenip borçluya gönderilmemesi veya haciz talebinden itibaren üç gün içinde haciz yapılmaması durumunda hakkın sürüncemede bırakılması söz konusu olacaktır.[18]

ŞİKÂYETİN SÜRESİ VE USULÜ

İcra iflas daireleri tarafından yapılan işlemlerde kanuna uyulmaması veya kanunun yanlış uygulanması, işlemin olaya uygun olmaması halinde 7 gün içinde icra mahkemesine başvurulması gerekmektedir. İcra Mahkemesi tarafından hak düşürücü süre olan 7 günlük süreye uyulup uyulmadığı resen dikkate alınacaktır. Asıl olan şikâyetin süreye tabi olmasıdır. Ancak kanunda 7 günlük süre için istisnalar mevcuttur. Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz bir şekilde sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet söz konusudur. Bu hükmün amacı da icra dairelerinin bir hakkı yerine getirmemesine karşı ilgilileri korumaktır. Ayrıca Yargıtay uygulamaları ve doktrinde de geliştirilmiş olan “kamu düzenine aykırılık” halinde de süresiz şikâyete başvurulacağı belirtilmiştir. Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında kesinleşmeden icraya konulamayan ilamlara ilişkin şikâyette kesinleşme o ilamlı takibin esaslı unsuru olduğundan kamu düzenine ilişkin olduğu, dolayısıyla süresiz şikâyete tabi olduğu belirtilmiştir.[19]

Kanunun gösterdiği bazı durumlarda bu süre farklıdır. Örneğin kanunda kambiyo senetlerine ve iflasa ilişkin şikâyet sebepleri 5 gün olarak öngörülmüştür.

Kanunda öngörülen 7 günlük süre, işlem öğrenilmişse öğrenme tarihinden, tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır. Tebliğ edilmemesi durumunda dosyadan da aksi anlaşılmıyorsa öğrenme tarihi ilgilinin beyan ettiği tarihtir. Süreli ve süresiz şikâyet yoluna takip sonuçlanıncaya kadar başvurmak mümkündür. Takip sonuçlandıktan sonra o takibe ilişkin şikâyet yoluna başvurulamayacaktır.[20]

Şikâyeti incelemede ve karar vermede Kanunun 4. Maddesi uyarınca işlemi yapan icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemeleri yetkilidir. Kamu düzenine ilişkin olduğundan kesin yetki niteliğindedir. Bazı durumlarda şikâyeti incelemede hangi mahkemenin yetkili olduğu hususu tartışmalıdır. Örneğin Yargıtay bir kararında “İİK’nun 79. maddesi gereğince; haczolunacak malların başka bir yerde bulunması halinde icra dairesi, malların bulunduğu yer icra dairesine talimat yazarak haczin yapılmasını ister. Bu halde, hacizle ilgili şikâyetler, kendisine talimat yazılan icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesince çözümlenir. Anılan husus, kesin yetki kuralı olup mahkemece re’ sen uygulanmalıdır. Ancak, talimat yazısı, borçluya ait menkul ve gayrimenkul mallar ile 3. kişilerdeki hak ve alacakların haczi yönünde ve genel nitelikli olmayıp da, belli bir malın haczini isteyen “nokta haczi” biçiminde yazılmış ise, bu halde anılan hacizle ilgili şikâyet, talimatı yazan icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesince incelenir. Bir başka deyişle, böyle hallerde İİK’nun 79. maddesi hükmü uygulanamaz. Yine, resmi sicile kayıtlı mallara ilişkin haciz işlemi, talimat yoluyla değil de, doğrudan ilgili kuruma müzekkere yazılarak yapılmış ise, haciz işlemini yapan icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesi şikâyetleri incelemede yetkilidir. Somut olayda, tapu kaydının incelenmesinde taşınmaza, asıl takip dosyası olan… 2. İcra Müdürlüğü’nün 2012/1858 Esas (yeni esas 2016/1202) sayılı dosyasından yazılan müzekkere ile doğrudan haciz konulduğundan, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve kurallar gereğince; anılan takip dosyası ile ilgili meskeniyet şikâyetini inceleme yetkisi, haciz işlemini yapan icra dairesinin bağlı olduğu… İcra Hukuk Mahkemelerine aittir.” diyerek talimat yazılan icra dairelerinin bağlı olduğu icra mahkemelerinin yetkili olduğunu belirtmiştir.[21] Kanunun 18. Maddesi uyarınca icra mahkemesi şikâyeti basit yargılama usulüne göre inceleyecektir. Şikâyet yargılamasında duruşma yapılıp yapılmayacağına işlemin konusuna göre icra mahkemesi karar verecektir.

Şikâyet, icra mahkemesine verilecek dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesinde tutanağa geçirilmek suretiyle de olabilecektir. Ancak kambiyo senetlerine özgü iflas yolunda şikâyet icra dairesine yapılacak inceleme de asliye ticaret mahkemesi tarafından yapılacaktır.

İcra mahkemesine yapılan şikâyet Md. 22 uyarınca doğrudan icra takibini durdurmayacaktır. İcra mahkemesi icranın durmasını gerekli gördüğü durumlarda resen ya da ilgilinin talebi üzerine takibin durdurulmasına karar verilecektir.[22] İnceleme sırasında takibin durdurulmasına karar verilmişse şikâyetin reddi üzerine icra takibine devam edilecektir.

İcra mahkemelerinin yetkileri sınırlı ve dar ise de mahkeme şikâyet nedenleri ile bağlı olmayıp şikâyet konusu işlemi bütün olarak inceleyecektir. Ayrıca şikâyette icra mahkemesi keşif yapabilecek, bilirkişi incelemesine başvurabilecek ve tanık dinleyebilecektir.[23] Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da “Bunun yanında, ilamın icra dairesince infazı özellikle ilama aykırı ise, borçlu ilama aykırı infaz işleminin iptali veya düzeltilmesi için icra mahkemesine şikâyet yoluna başvurabilir (İİK.nun 41, 16. maddeleri). Şikâyeti inceleyecek icra mahkemesinin yetkisi ise sınırlıdır. Bu nedenledir ki, yerleşik yargısal uygulamada, ilamların infaz edilecek kısmının, hüküm bölümü olduğu, hükmün içeriğinin aynen infazı gerektiği ve gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili icra mahkemesinin ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip olmadığı kabul edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.10.1997 gün ve E:1997/12-517, K:1997/776; 22.03.2006 gün ve E:2006/12-92, K:2006/85; 25.06.2008 gün ve E:2008/12-451, K:2008/453; 03.03.2010 gün ve E:2010/12-124, K: 2010/110 sayılı ilamları). Nihayet, şikâyeti inceleyecek icra mahkemesinin yetkisi dar ve sınırlı ise de, icra dairesince yapılan infazın ilama uygun yapılıp yapılmadığını denetleyebileceği gibi gerektiğinde mahallinde keşif yapmak suretiyle ilama uygun infazın yapılmasını da sağlayabilir.[24] denilmiştir.

Şikâyetin incelemesi ivedi işlerden olması dolayısıyla yargılamaya devam edilmesi gerekmektedir. Kanunun 18. Maddesi uyarınca icra mahkemesi, taraflar gelmese dahi gereken kararı verecektir. Bu nedenle de HMK Md. 150 de belirtilen dosyanın işlemden kaldırılması hükmü şikâyet yargılamasında uygulanmayacaktır. Yargıtay tarafından bu husus “Şikâyetçi borçlunun icra mahkemesine başvurusu, emekli maaşı üzerine konulan haczin kaldırılması talebine ilişkin olup, İİK’nun 16. Maddesi kapsamında şikâyet niteliğindedir. Başka bir deyişle başvuru, HMK anlamında dava niteliğini taşımaz. Şikâyetin yargılama usulü ise İİK’nun 18. maddesindeki hükümlere tabidir. Bu durumda, mahkemece, taraflar gelmese bile şikâyet konusunda İİK’nun 18/3. maddesi uyarınca re’ sen inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” denilerek açıklanmıştır.[25]

ŞİKÂYETİN SONUÇLARI

Şikâyet talebi sonucunda şikâyetin kabul edilmesi halinde icra dairesi tarafından yapılmış olan işlem Md. 17 gereğince konusuna göre iptal edilebilir veya düzeltilebilir ayrıca icra dairesince sebepsiz olarak sürüncemede bırakılması halinde işlemin yapılması emredilebilir. Şikâyet süresinde yapılmadığı zaman usulden reddedilebileceği gibi sebepleri yerinde görülmediği durumda da esastan reddedilecektir.[26]

Şikâyet incelemesi sonucunda icra mahkemesince verilen karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararında da “Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir sübjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların sübjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. Şikâyet hakkında verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Dava sonunda verilen kararlar ise kesin hüküm teşkil eder ve aynı konuda ve aynı taraflar arasında yeniden dava açılamaz. İİK’nın 16. Maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK’nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddi hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez, s. 31).” denilerek bu husus vurgulanmıştır.[27]

Son olarak icra mahkemesi kararları da harca tabidirler. Bu nedenle şikâyete başvuran taraftan başvurma ve karar harcı alınabilecektir.[28] Ancak Harçlar kanunu 13. Maddesi uyarınca icra iflas dairelerinin kusurlarından kaynaklı işlemlerde harç alınmayacaktır. Şikâyete başvuran tarafın gider avansı yatırması da gerekebilecektir.[29] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da bir kararında şikâyetçi tarafından gider avansının süresinde yatırılmaması dolayısıyla dava şartı yokluğundan usulden reddedilen yerel mahkeme kararını doğru bulmuştur.[30] Ancak Karşı oy gerekçelerinde de görüldüğü üzere şikâyetin doktrinde ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında dava olarak nitelendirilmediği karşısında karardaki gerekçe ile HMK hükümlerine atıf yapılarak karar verilmesi uygun görülmemektedir.

Şikâyetin reddi halinde yargılama giderleri ile harçlar şikâyet eden tarafından karşılanacak olup karşı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise vekâlet ücretini de ödemesi gerekecektir. Şikâyetin kabul edilmesi halinde ise şikâyete konu işlemde şikâyet olunanın kusuru olması halinde harçlar ve yargılama giderleri şikâyet olunan tarafından karşılanacak olup şikâyet eden kendisini vekil ile temsil ettirmişse vekâlet ücretini de ödeyecektir. Ancak yukarıda şikâyetin tarafları bölümünde de değinildiği gibi şikâyet konusu işlemde kusuru bulunmayan taraf aleyhine yargılama gideri, harç ve vekâlet ücretine hükmedilemeyecektir.[31]

Av. Stj. Tugay Kalelioğlu

 

KAYNAKÇA
ARSLAN Ramazan, YILMAZ Ejder, TAŞPINAR Sema, HANAĞASI Emel, İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Hukuk Yayınları, 6. Baskı, Ankara, 2020.
PEKCANITEZ Hakan, ATALAY Oğuz, SUNGURTEKİN ÖZKAN Meral, ÖZEKES Muhammet, İcra İflas Hukuku Ders Kitabı, Onikilevha Yayıncılık, 7. Bası, İstanbul, 2020.
HALMAN ÇETİN Emine, İcra – İflas Hukukunda Şikâyet ve İcra Mahkemelerinde Yargılama Usulü, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010

ELEKTRONİK KAYNAKÇA
https://www.sinerjimevzuat.com.tr/
https://www.e-uyar.com/

[1] ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.77
[2] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/10926 E. , 2016/12765 K. , 02.05.2016 T. (sinerjimevzuat)
[3] Yargıtay 12.Hukuk Dairesi 2013/18008 E. , 2013/23962 K. , 25.06.2013 T. (sinerjimevzuat)
[4] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, s.63 – ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.80
[5] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2012/7056 E. 2012/23635 K. 04.07.2012 T. (sinerjimevzuat)
[6] Anayasa Mahkemesi 2016/10454 Başvuru Numaralı, 12.12.2019 Tarihli Genel Kurul Kararı – ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.80
[7] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/19215 E. 2017/10955 K. 19.09.2017 T. (sinerjimevzuat)
[8] ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.81
[9]  Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2006/11879 E. 2006/14657 K. 04.07.2006 T. (sinerjimevzuat)
[10] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 3.2.2003 T. E: 29003, K: 1884 (E-Uyar)
[11] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2013/32785 E. 2013/39103 K. 09.12.2013 T. (sinerjimevzuat)
[12] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, s.69
[13] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/8471 E. 2017/496 K. 17.01.2017 T. devamı  “O halde mahkemece tarafların duruşmaya davet edilmesi talebi halinde alacaklıya borçlu mirasçılarını takibe ek takip talebi düzenlenmek sureti ile dâhil etmesi için süre verilmesi sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.” (sinerjimevzuat)
[14] HALMAN ÇETİN, s. 3
[15] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, s.61 – ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.78
[16] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, s.61 – ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.78
[17] ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.79
[18] ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.79
[19] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/8-2833 E. 2020/855 K. 10.11.2020 T. (sinerjimevzuat)
[20] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2006/3622 E. 2006/6217 K. 28.03.2006 T. (sinerjimevzuat)
[21] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/6762 E. 2018/13008 K. 06.12.2018 T. (sinerjimevzuat) – ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.84
[22] ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.84
[23] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, s.68
[24] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/12-603 E. 2013/211 K. 06.02.2013 T. (sinerjimevzuat)
[25] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2014/29103 E. 2015/3298 K. 19.02.2015 T. (sinerjimevzuat)
[26] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, s.69
[27] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/ 518 E. 2020/37 K. 21.01.2020 T. (sinerjimevzuat)
[28] ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ/HANAĞASI, s.85
[29] PEKCANITEZ/ATALAY/SUNGURTEKİN ÖZKAN/ÖZEKES, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 7. Bası, 2020, s.68 “Duruşma yapılmayan dosya üzerinden karar verilebilecek şikâyet hakkında şikâyet edenden gider avansı alınmasına da gerek bulunmamaktadır.
[30]Kısaca; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2012 gün ve 2012/9-1202 E., 2012/1218 K.; 05.03.2014 gün ve 2013/9-651 E., 2014/202 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Açıklanan bu ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; şikâyetçi/borçlu vekiline, gider avansı yatırılması için kesin süre 05.09.2013 tarihli tensip zaptı ile verilmiş olup, Davacı vekili tarafından 130 TL gider avansının mahkememiz dosyasına 2 haftalık kesin süre içinde yatırılması aksi halde gider avansı dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verileceğinin ihtarına, davetiye masrafının şimdilik resmi ödenekten karşılanmasına şeklindeki tensip zaptı kendisine 18.09.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. 130,00 TL gider avansı ise verilen bu kesin süreden sonraki bir tarih olan 11.10.2013 tarihinde Batman mahkemeler veznesine yatırılmıştır. Gider avansının karar duruşmasından önce yatırılmış olduğu mahkemece de duruşma zaptına yazılmak suretiyle belgelenmiş ve dosyada taraflara tebligat yapmayı sağlayacak masrafın dahi bulunmadığı, hak zayiine sebebiyet verilmemesi için mevcut eksikliğin giderilmesini sağlamak için masrafın suçüstü ödeneğinden karşılanmak suretiyle şikâyetçi vekiline tensip zaptı ekli tebligat gönderildiği gerekçede açıklanmıştır. Bu durumda, usulüne uygun olarak verilen kesin süreye rağmen şikâyetçi tarafça süresinde gider avansının yatırılmaması nedeniyle davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-g ve 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gereklidir. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bazı üyelerce, gider avansının şikâyetçi/borçlu vekili tarafından kararın verildiği duruşma saatinin öncesinde yatırılmış olduğu ve gider avansının ihtar edilen kesin sürede yatırılmamış olmasının celse talikine sebebiyet vermediği, bu nedenle davanın usulden reddinin doğru olmadığı belirtilmiş, bazı üyelerce de gider avansına ilişkin 6100 sayılı HMK hükümlerin eldeki şikâyet kanun yolunda uygulanmasının mümkün olmadığı, 2004 sayılı İİK’nun 16 ve 18. maddeleri uyarınca tarafların tebligatla çağırılması şart olmaksızın icra mahkemesince karar verilebileceği için gider avansı yatırılmamış olmasının şikâyetin incelenmesine bir engelinin bulunmadığı şeklinde görüş belirtilmiş ise de Kurul çoğunluğu tarafından bu görüşler yukarıda açıklanan gerekçelerle kabul edilmemiştir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı 2014/12-1080 E. 2016/798 K. 15.06.2016 T. (sinerjimevzuat)
[31] Bkz. s. 3