Bu yazımızda elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinden sonra hukuki ve fiili ayrışma ile faaliyet alanları, görev ve sorumlulukları birbirinden tamamen ayrılan dağıtım şirketleri ile perakende şirketleri karşısında mesken abonelerinin tüketici sıfatını, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve yargı kararları bağlamında değerlendireceğiz.
İçindekiler
1.Giriş
2.Günümüz Elektrik Piyasasının Oluşumu
3.Tüketici Statüsünün Değerlendirilmesi
4. Hukuki Çerçevenin Temelleri
5.Yargı Kararlarında Kaçak Kullanımı Karşısında Tüketici Kavramı Değerlendirmesi
6.Politika Önerileri ve Uygulama Çıktıları
7.Sonuç
1.Giriş
Elektrik, modern yaşamın vazgeçilmez bir gereksinimi olup, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de elektrik piyasası, liberalizasyon süreci, özelleştirme ve düzenleyici kurumların hayata geçirilmesi gibi dinamik süreçlerden geçmiştir. Ancak elektriğin kaçak tüketimi, hem ekonomik kayıplara hem de toplumsal adaletsizliklere yol açmaktadır.
Bu makalede, mesken abonesi kapsamında gerçekleşen kaçak elektrik tüketiminin; sözleşme ilişkileri, tüketici tanımı ve cezai yaptırımlar açısından hukuki boyutu ele alınacaktır.
2.Günümüz Elektrik Piyasasının Oluşumu
Bilindiği üzere 2004 yılında elektrik dağıtım faaliyeti TEDAŞ’a bağlı bölgesel 21 dağıtım şirketi tarafından icra edilmeye başladı. 2009-2013 yılları arasında bu şirketler özelleştirilerek kamusal bu faaliyet, hisseleri TEDAŞ’a ait olan mevcut dağıtım şirketlerinin hisselerinin yatırımcı şirketlere devri ile özelleşen şirketler aracılığı ile icra edilmeye devam edildi.
Dağıtım şirketlerinin hem dağıtım ve hem de perakende satış yapmasının piyasada rekabeti engellediği düşüncesiyle 4628 Sayılı Mülga Elektrik Piyasası Kanunu hükümleri kapsamında EPDK tarafından alınan 12.09.2012 tarih ve 4019 sayılı “Dağıtım Ve Perakende Satış Faaliyetlerinin Hukuki Ayrıştırılmasına İlişkin Usul Ve Esaslar” hakkındaki Kurul kararı uyarınca 01.01.2013 tarihinden itibaren elektrik dağıtım ve perakende şirketleri ve faaliyetleri hukuken ayrıştırılmıştır. Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği Geçici 4. maddesi hükmü kapsamında 01.01.2016 tarihinde fiziki ayrışma aşaması da tamamlanmıştır.
Bu tarihe kadar Elektrik dağıtım faaliyeti kapsamında hizmet sunan ve hizmet alan, son kullanıcı niteliğindeki tüm aktörlerin birbirleri ile olan ilişkileri 25 Eylül 2002 tarihli Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğine göre regüle edilmekteydi. Arada piyasa ve faaliyetin gerektirdiği bazı zaruretler nedeniyle yönetmelikte bazı revizyonlar yapılsa da özelleştirme sürecini müteakip dağıtım ve perakende şirketlerinin hukuki ve fiili ayrışması ile birlikte 8 Mayıs 2014 tarihinde ilgili yönetmeliği ilga eden ilk Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği yayımlanarak yürürlüğe girdi ve bu şekilde elektrik piyasasına teknik anlamda “tüketici” kavramı girmiş oldu.
3.Tüketici Statüsünün Değerlendirilmesi
3.1. Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği – Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği
2002 tarihli Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinde “Müşteri” Perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşmalar yoluyla hizmet alan tüketici olarak tanımlanırken “Tüketici”, Elektriği kendi ihtiyacı için alan serbest ve serbest olmayan tüketiciler olarak tanımlanmıştır. 2014 tarihli Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinde ise “Tüketici”, Elektriği kendi kullanımı için alan kişi olarak tanımlanmıştır. Hiç şüphesiz gerek 2002 tarihli kullanıcıyı müşteri olarak gören eski ve gerekse de özelleştirme sonrası yeni bir bakış açısıyla hazırlanan yönetmelikte de tüketici tanımlaması, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda yapılan “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” şeklindeki tüketici tanımından etkilenerek yapılmıştı.
Kavram olarak müşteri ibaresi yerine tüketici kavramının kullanılması, elektrik ile ilgili faaliyet gösteren bu büyük şirketler karşısında korunması gereken son kullanıcı açısından oldukça anlamlıdır. Öte yandan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ifade ettiği Tüketici işlemi ile Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği uygulamaları karşısında Tüketici işlemleri ya da Tüketici kavramı farklılık göstermektedir.
Zira adı “Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği” olsa da Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda yapılan tanımın kapsamında olmayan ve Kanun kapsamındaki haklardan faydalanamayacak olan ticarethane, tarımsal sulama, sanayi/şantiye gibi abone grupları da yönetmelikte belirlenen usul ile perakende ve dağıtım şirketlerinin süreçlerine muhatap olmaktadır.
Nitekim örneğin yönetmeliğin güncel versiyonunda Perakende satış sözleşmesi başvurusu başlıklı 21. Maddenin 3. Maddesinin b fıkrasında “…İşyeri açan gerçek ve tüzel kişilerden, (a) bendine ek olarak, ayrıca ticaret unvanlarını, vergi kimlik numaralarını, bağlı bulundukları vergi dairesini, ticaret sicil numaralarını ve ticaret sicil kaydını yaptıkları ticaret sicil memurluğunun adını, beyan etmesi istenir. Perakende satış sözleşmesi başvurusu yapan gerçek ve tüzel kişilerden kimlik fotokopisi, ikametgâh belgesi, tapu fotokopisi, kira sözleşmesi, daha önce kullanımda bulunduğu yerde elektrik borcunun olmadığını gösterir “borcu yoktur” belgesi, ticaret sicil gazetesi, vergi levhası veya vergi numarasını gösterir belge istenmez. Perakende satış sözleşmesinde bahsi geçen binanın veya tesisin mülkiyetinin kime ait olduğu konusunda da tüketicinin beyanı esas alınır ve bu hususta ayrıca bir belge istenmez…” denerek işyeri dahi olsa gerçek ve tüzel kişilerin abonelik başvurularında beyanlarına itibar edileceği hususu başvurucuların “tüketici” oldukları mantığıyla temellendirilmektedir.
Bununla birlikte yargının tüm kararlarında tüm bireysel kullanıcıları tüketici olarak görme eğiliminin büyük oranda THKK ile EPTHY arasındaki isim / kavram örtüşmesinden kaynaklandığını düşünmek mümkündür. Kanımca bu nitelendirme yazımsal olarak örtüşse de kavramsal olarak örtüşmediğinden karışıklığa sebebiyet vermektedir.
3.2. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
Zira 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tüketici işlemini “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” olarak ifade edilmiştir.
Bu itibarla özellikle yukarıda ifade ettiğimiz elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ve akabinde onu izleyen dağıtım ve perakende faaliyetlerinin ve şirket yapılarının hukuki ve fiili ayrışmaları neticesinde, az önce verdiğimiz 6502 sayılı kanun tanımı bağlamında iradi tek ilişkisi perakende şirketi ile olan mesken abonesi son kullanıcıların tüketici olduğunu söylemek doğru ve gereklidir. Zira Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği m. 5 ve devamı uyarınca kullanıcıların görevli tedarik şirketinden hizmet almadan önce müracaat ile sözleşme imzalamaları gerekmektedir. Perakende şirketi ile yapılan bu sözleşmenin imzalanması ile 6502 sayılı kanun anlamında bir tüketici işlemi doğmakta ve mesken abonesi son kullanıcılar tüketici olmaktadır.
4. Hukuki Çerçevenin Temelleri
25 Eylül 2002 tarihli Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinde, kullanıcılar ile perakende şirketleri arasında tesis edilecek sözleşme ile ilgili hükümlerden önce madde 5 ve devamında kullanıcıların bağlantı anlaşması yapmaları için dağıtım şirketine müracaatla teknik anlamda bedel karşılığı bir satış sözleşmesi olmayan (bu nedenle de anlaşma olarak adlandırılan) bağlantı anlaşması tesisine dair esaslar sıralanmış, madde 10 ve devamında perakende satış sözleşmesinin tesisi için gerekli esaslara yer vermiştir.
4.1. Perakende Satış Sözleşmesi ve Bağlantı Anlaşması
Mevcut ve eski yönetmeliklerde bağlantı anlaşması ile perakende satış sözleşmesinin aynı içerikle tanımlandığını görüyoruz. Bu itibarla bağlantı anlaşması zaman içerisinde eklenen küçük değişikliklerle “Bir üretim şirketi, dağıtım şirketi ya da tüketicinin iletim sistemine ya da dağıtım sistemine bağlantı yapması için yapılan genel ve özel hükümleri içeren anlaşma”, perakende satış sözleşmesi yine değişikliklerle mevcutta “Bağlantı anlaşması mevcut olan kullanım yeri için, görevli tedarik şirketi ile tüketiciler arasında ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde, perakende satış tarifesi veya son kaynak tedarik tarifesinden elektrik enerjisi ve/veya kapasite temini ile hizmet alımına yönelik olarak yapılan faaliyetlere ilişkin koşul ve hükümleri kapsayan sözleşmesi” olarak tanımlanıyor.
Bağlantı anlaşması ile perakende satış sözleşmesinin ilk tanımlarından bugünkü tanımlarına kadar tüm halleri ve nitelikleri dikkate alındığında bağlantı anlaşmasının ilk kullanım yerleri için perakende satış sözleşmesinden önce tesisi gereken bir anlaşma olarak karşımıza çıktığını ve aslında bir mal veya hizmet alım veya satımını konu edinmediği, kamusal bir yükümlülüğünün/hizmetin sağlanabilmesi için yerine getirilmesi gereken bir ön şart olduğu ortaya çıkmaktadır. Perakende satış sözleşmesi ise regülasyon kurumu tarafından belirlenmiş standartta iki taraflı ve her iki tarafa da sorumluluk yükleyen (serbest tüketiciler açısından oluşturulan tip sözleşmede bazı şartları müzakere edilebilir nitelikte) bir özel hukuk sözleşmesidir. Bu itibarla bağlantı anlaşması ile doğurduğu sonuçlar açısından farklılık arz etmektedir. Dağıtım bağlantı anlaşması, ilgili dağıtım bölgesinde tekel konumunda bulunan dağıtım şirket tarafından tüm kullanıcıların gayri iradi olarak, aldığı hizmetin sağlayıcısı bir metin olurken perakende satış sözleşmesi (özellikle de serbest tüketiciler yönünden tamamen) iradi bir sözleşme metni olarak ortaya çıkmaktadır.
Tüm nitelikleri dikkate alındığında 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun bağlamında dağıtım bağlantı anlaşmasının kanun kapsamında bir sözleşme olmadığı, bu sebeple bu anlaşmaya dayanarak hizmeti alanın (mesken abone grubunda) tüketici olarak nitelendirilmesi mümkün olmamakla birlikte bu anlaşmanın tesisi aşamasında ortaya çıkan ihtilafların 6502 sayılı kanun hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı değerlendirmesini yapabiliriz. Bununla birlikte perakende satış sözleşmesi açısından bu değerlendirmeyi yapmak gerektiğinde ise sözleşmenin tesis aşamasından sözleşme sonrasında ortaya çıkan ihtilaflara kadar tüm uyuşmazlıkların 6502 sayılı kanun kapsamında çözümünün gerektiği ortaya çıkmaktadır.
4.2. Türk Ceza Kanunu m.163/3 Karşılıksız Yararlanma Suçu
Esasen bu yazımızın konusu dağıtım şirketlerinin fatura tahakkuku karşısında adına fatura tahakkuk ettirilen mesken abonelerinin 6502 sayılı kanunun kastettiği anlamda tüketici sıfatını haiz olup olmadıklarıdır. Gerek Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği ve gerekse de arada geçen zamanda gördüğü revizyonlardaki versiyonlarında ve son Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinde kaçak elektrik açısından ikili bir ayrım yapılmıştır. Türk Ceza Kanununun 163. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmesi itibariyle suç olan tipte, TCK’nın tanımıyla “abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hali” kaçak kullanımı olarak tanımlanmıştır.
Kaçak elektrik tüketimi, söz konusu kişinin cezai sorumluluğunu doğururken; aynı zamanda sözleşmeye dayalı yükümlülüklerin ihlali noktasında değerlendirilmeye muhtaçtır. Bu çerçevede, mesken abonesi tarafından yapılan kaçak kullanımın, hem TCK kapsamında suç teşkil etmesi hem de TKHK kapsamında tüketici haklarının ihlali anlamına gelip gelmediği tartışılmaktadır. Ancak, burada temel soru; kaçak kullanım fiili gerçekleşmiş olsa dahi, abonenin sözleşmeye dayalı olarak elde ettiği tüketici statüsünün devam edip etmeyeceğidir.
4.3 Kaçak Tüketim Durumunda Sözleşmenin Durumu – Haksız Fiil
EPTHY, kaçak elektrik tüketimi hükümlerinden sonra da usulsüz elektrik tüketimine dair hükümler yer almış ve hangi hallerde dağıtım şirketi hangi hallerde ise perakende şirketi tarafından ne türde bildirimler yapılacağına dair hükümlerden sonra elektriğin dağıtım şirketi tarafından kesileceği düzenlenmiştir.
İşte kaçak veya usulsüz elektrik kullanımı üzerine yönetmelik ile öngörülen bildirimler yapıldıktan sonra elektriği kesilen kullanıcının tespit anına kadarki kullanımı dağıtım şirketi tarafından faturalandırılmaktadır. Yine yönetmelikte öngörülen sebeplerle elektriği kesilen ve buna rağmen elektriği kullanmaya devam eden veya yönetmelikte ayrıntılı olarak bildirilen şekillerde usulsüz kullanıma devam eden kullanıcılara dağıtım şirketi tarafından fatura tahakkukuna devam edilmektedir. Görüldüğü üzere bu faturalandırma işlemi ya TCK m. 163’te sayılan şekilde suç teşkil eden kaçak kullanımından ya da yönetmelikte öngörülen diğer suç teşkil etmeyen haksız fiil hallerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla dağıtım şirketi tarafından yapılan bu faturalandırma işlemlerinin kullanıcılar ile perakende şirketi arasında satış sözleşmesinin olup olmamasından bağımsız bir konu olduğuna şüphe yoktur. Esasen hukuk aleminde dağıtım şirketi ile kaçak veya usulsüz elektrik kullananı karşı karşıya getiren durumun hukuki niteliği “haksız fiil”dir.
Bu nedenle de dağıtım şirketi ile kullanıcı arasında bu şekilde ortaya çıkan haksız fiil ilişkisinin, hele hele suç teşkil eden şeklinin bir tüketici işlemi, kullanıcının da herhangi bir şekilde tüketici olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
5.Yargı Kararlarında Kaçak Kullanımı Karşısında Tüketici Kavramı Değerlendirmesi
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız bağlamda her seviyedeki yargı kararları kanımca çok ilginç bir bakış açısı ortaya koymuş ve bu bakış açısı yüksek bir hakikat gibi tüm yargı aşamalarında kanıksanmıştır. Şöyle ki;
Yargı kararlarında bu husus ikili bir değerlendirme ile ele alınmakta ve mesken kullanıcısının kaçak veya usulsüz elektrik kullanımı halinde abonelik ilişkisi tüketici hukukunun uygulanması açısından belirleyici olmaktadır. Buna göre aboneliği bulunan mesken kullanıcılarından kaçak kullananlar ile ilgili uyuşmazlıklar tüketici hukuku çerçevesinde ele alınırken aboneliği bulunmayan mesken kullanıcılarının kaçak kullanımlarından kaynaklanan uyuşmazlıklar genel mahkemelerce çözüme kavuşturulmalıdır.
Konu ile benzer mahiyette su idaresi ile bir abonesi arasında vuku bulan kaçak kullanımından kaynaklı ihtilafta 13. Hukuk Dairesi, asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla yargılamayı sonuçlandıran yerel mahkeme kararını, ihtilafın, 4077 sayılı (Mülga Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun) kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı vermiş, yerel mahkemenin direnme kararı üzerine konuyu ele alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2010/232 K. 2010/316 T. 16.06.2010) sözleşmeden kaynaklanan sorumluluk ile haksız fiilden kaynaklanan sorumluluğu yarıştırarak olaya uygulanması gereken hükümlerin daha güçsüz durumda olan hizmet alan açısından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Karara göre kaçak tüketiminin varlığı halinde aboneliğin de bulunması halinde uyuşmazlığın Tüketici Hukuku hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunun Yargıtay kapatılan 13. Hukuk Dairesi tarafından benimsenen tutumu (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2012/13626 K. 2012/17293 T. 03.07.2012) sonraki yıllarda ilgili dairenin benzer olaylarda aynı kararı vermesi hususunda elini güçlendirmiştir. Bilahare aynı yaklaşım benzer davaların intikal ettiği diğer Yargıtay Hukuk Daireleri tarafından da benimsenmiş ve günümüze kadar uygulamayı şekillendirmiştir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2013/12115 K. 2013/14490 T. 21.10.2013, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2014/8668 K. 2014/16492 T. 15.12.2014, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2013/10665 K. 2013/11263 T. 27.06.2013, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, E. 2016/4389 K. 2016/6758 T. 13.06.2016, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2017/12666 K. 2017/12066 T. 14.09.2017, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2016/11883 K. 2018/5462 T. 18.05.2018 tarihli kararları).
5.1. Yargı Kararlarının Eleştirisi
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulu kararı ve kararın onadığı Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (02.02.2009 gün ve 2008/11482-2009/934 sayılı) kararı kararın verilmesini gerektiren şartlar bağlamında doğru ise de elektrik mevzuatı açısından bu kararın referans alınması ve devamında kararın benimsenerek aynı minvalde kararlar verilmesi hatalı olmuştur. Zira 13. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulunun yukarıda künyesi verilen kararların verildiği tarihte elektrik sektöründe dağıtım ve perakende şirketlerinin ayrışmasının sözü bile edilmemekteydi. Hatta bazı perakende şirketleri henüz kurulmamıştı. Yani ilgili kararlara yansıyan durumda tek bir hizmet sağlayan (su açısından su ve kanalizasyon idaresi, elektrik açısından elektrik dağıtım şirketi) bulunmaktaydı. 2009 ve takip eden yıllarda perakende satış şirketlerinin kurulması ile normal tüketim ile kaçak elektrik tüketimi tespit ve faturalandırma rolleri farklı şirketlere yüklenmiştir.
Bu nedenle dağıtım şirketlerinin perakende satış lisansına da sahip olduğu 31 Aralık 2012 yılına kadar tüm kullanıcılar dağıtım şirketlerinin aboneleri iken 1 Ocak 2013’ten itibaren abonelik sözleşmeleri perakende şirketleri uhdesine geçerek bu tarihten sonra tesis edilen tüm abonelik ilişkilerinin hizmet sağlayan tarafı perakende şirketleri oldu. Bununla birlikte 01.01.2016 tarihinde ilgili şirketlerin hukuki ve fiili ayrışmaları da tamamlanarak roller ayrılığı süreci tamamlanmış oldu.
Bize göre aradan geçen zamanda gerçekleşen bu rol değişimi, konudan kaynaklanan hukuki ihtilafları inceleyen yargı makamlarınca yeteri kadar anlaşılmadı veya takip edilemedi. Bu sebeple değişen mevzuat hükümleri ve hükümlerle değişen rollere rağmen günümüze kadar yargı kararları bu şekilde geldi. Halen, mesken abone grubundaki elektrik kullanıcılarının dağıtım şirketi ile abonelik ilişkisi devam ediyor gibi değerlendirilerek kaçak veya usulsüz kullanımı faturalandırma yetkisine sahip dağıtım şirketleri ile kullanıcılar arasında olması hukuken mümkün olmayan bir abonelik ilişkisinin varlığına vurgu yapılmakta ve bu vurgu ile tüketici işlemi, tüketici sıfatı değerlendirmesi yapılmaktadır.
6.Sonuç
Globalleşen dünya ile birlikte bir çok sektörde büyük ve çok uluslu şirketler mal veya hizmet sağladıkları tüketici, müşteri, kullanıcılar karşısında çok daha güçlü bir duruma gelmişlerdir. Bunun gereği olarak hedef kitlelerin özellikle de mal veya hizmeti satın alan kişinin tamamen kendi ihtiyacını temin etmek amacını güttüğü durumlarda bu büyük şirketler karşısında nispeten korunmaları bir gereklilik haline gelmiştir. Bu nedenledir ki genel olarak tüm dünyadaki bu yöndeki eğilimlere paralel olarak ülkemizde de Tüketicinin Korunması Hukuku her geçen gün tüketici lehine daha gelişerek ilgili mevzuatlarda yerini almaktadır. Bununla birlikte bu sözünü ettiğimiz husus açık bir hukuki tartışmada rol ve ilkelerin görmezden gelinmemesine neden olmamalıdır.
Elektrik dağıtım sektöründeki özelleştirme ve hukuki ayrışma süreçleri, mesken abonelerinin tüketici sıfatının yeniden değerlendirilmesini bir ihtiyaç olarak ortaya koymuş olsa da, özellikle aboneli kaçak elektrik kullanımında yukarıdaki açıklamalar meyanında tüketici hukukunun uygulanması hatalıdır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Elektrik Piyasasındaki ilgili yönetmelikler, enerji şirketleri karşısında son kullanıcıları koruma amacı taşısa da, aboneli kaçak durumunda, dağıtım şirketi ile doğrudan bir hukuki ilişkisi bulunmayan ve perakende şirketi ile aboneliği olan kullanıcıların durumu farklılık arz etmektedir.
Esasen perakende şirketi ile bir aboneliği bulunsun veya bulunmasın kaçak elektrik kullanan bireysel kullanıcının eylemi haksız fiil teşkil etmekle THKK’nın kapsamı dışında kalmaktadır.
Evvelce Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği olan yönetmelik adının Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği olarak değişmesinin yanında yargı kararlarında kaçak kullanan lehine tüketici olduğu yönünde yapılan belirlemeler, bu tür durumlarda tüketici sıfatının hatalı bir şekilde genişletilmesine yol açmakta, konunun haksız fiil boyutunu görmezden gelmesi nedeniyle ilgili kişilerin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun korumasından faydalandıran bir tutuma dönüşmektedir. Bu husus ise tamamı regüle elektrik dağıtım ve perakende satış faaliyetinin özelleştirilmesinden beklenen amaç ve kayıp kaçak ile mücadeleyi zayıflatan bir olguya dönüşmektedir.
Bu nedenle, gerek yönetmeliğin adının revizesinin değerlendirilmesinin regülasyon kurumunca ve gerekse de yargının bu yazıda ifade ettiğimiz sözleşmesel ilişkinin olup olmamasına göre kaçak kullanımına bakış açısını tekrar değerlendirmesi ve tanımlaması gerekmektedir.
Av. Abdurrahim AY
Kaynaklar
4628 Sayılı Mülga Elektrik Piyasası Kanunu
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği
Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği (25 Eylül 2002)
Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği (8 Mayıs 2014)
EPDK’nın 12.09.2012 tarih ve 4019 sayılı “Dağıtım Ve Perakende Satış Faaliyetlerinin Hukuki Ayrıştırılmasına İlişkin Usul Ve Esaslar” hakkındaki Kurul kararı”