İş kazaları bazen gerekli tedbirlerin alınmamasında bazen de işin doğasından kaynaklı olarak meydana gelmektedir. İş kazasının hangi durumları kapsadığı ise önemli bir tartışma konusudur. Bu yazımızda genel olarak iş kazasını incelemekten ziyade kalk krizinin iş kazası olarak sayılıp sayılmayacağı konusu tartışılacaktır. Bunun yanında kalp krizinin iş kazası sayılması durumunda bunula bağlantılı olarak kusur durumu, işçi ve yakınlarının hakları konuları tartışılacaktır.
İş Kazası
İş kazası, Türk hukuk mevzuatında oldukça dağınık bir halde ve eksik yapılmıştır. Türkiye’nin üyesi olduğu Dünya Sağlık Örgütü’ne(WHO) göre iş kazası, “önceden planlanmamış, çoğu zaman yaralanmalara, makine ve teçhizatın zarara uğramasına veya üretimin bir süre durmasına yol açan olay” olarak nitelendirmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise iş kazasını, “belirli bir zarar veya yaralanmaya yol açan, önceden planlanmamış beklenmedik bir olay” şeklinde tarif etmiştir.
Kanuni düzenlemelere bakıldığı zaman iş kazası ile ilgili mevcut birçok düzenleme bulunmaktadır. Lakin asıl olarak 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 3. maddesinin g bendinde iş kazası “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlanmıştır.
Çalışma hayatının temel yasası olarak kabul gören 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 13. maddesinin birinci fıkrasında iş kazası;
“a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
- b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
- d) Bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmıştır.
Kanunda sayılan beş bende ve yukarda aktardığımız diğer iş kazası tanımlarına baktığımız zaman iş kazası kavramını oluşturacak çerçeve epeyce silik çizgilerle çizilmiş olduğu ve yoruma açık birçok alan olduğu görülmektedir. Gerek kanunlarda iş kazasının tam bir çerçevesinin çizilmemiş olması gerekse ilgili kanunda iş kazası sayılan olayların yoruma açık olması sebebiyle vuku bulan bir olayın iş kazası olup olmadığı konusunda hem öğretide hem de Yargıtay’da fikir ayrılıkları oluşmaktadır.
Öncelikle bir olayın iş kazası sayılabilmesi için ‘’Kazayı geçiren kişinin sigortalı olması, kaza sonucu bedence veya ruhça engelli hale gelmesi, kaza ile sonuç arasında uygun bir illiyet bağının bulunması’’ şartlarının bir arada bulunmasına ek olarak 5510 sayılı kanunun 13. maddesinde sayılan hallerden birinde meydana gelmiş olması gerekir.
Kalp Krizi İş Kazası mıdır?
Uygulamada iş yerinde geçirilen kalp krizi iş kazası sayılması hususunda birçok farklı uygulama vardır. SGK’nın eski uygulamasında bütün şartlar sağlansa da iş yerinde geçirilen kalp krizi iş kazası sayılmamaktaydı. Lakin Yargıtay’ın aksi yöndeki kararlı içtihatları sonrasında SGK da bu uygulamasını değiştirmiştir. Nitekim Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 29.09.2016 tarihinde yayınlanan “Kısa vadeli sigorta kolları uygulamaları” konulu 2016/21 sayılı SGK Genelgesi’nin; “Sigortalının iş yerinde kalp krizi geçirmesi veya başka bir hastalık nedeniyle ölmesi ya da ruhen veya bedenen hemen veya sonradan engelli hale gelmesi iş kazası olarak kabul edilecektir.” düzenlemesi gereği işyerinde kalp krizi geçirilmesi iş kazası olarak saymıştır.
Dolayısı ile iş yerinde kalp krizinin iş kazası kabul edilmesi konusunda belirsizlik kalmamıştır. Fakat iş kazasına bağlı diğer tartışmalar devam etmektedir.
Kusur Durumu
İş yerinde geçirilen kalp krizinde kusurun işverene yüklenilmesi konusun özellik arz etmektedir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2015/10611 Esas ve 2017/2289 Karar sayılı ilamında iş kazasının tespitinde işverenin kusurunu incelemiştir.
“…Somut olay incelendiğinde, davacılar murisinin, olay tarihinde, işyerinde bulunduğu sırada, fenalaştığı ve işyeri hekimi tarafından yapılan muayenede, murisin, kalp krizi geçirdiğinin anlaşılması üzerine ilk müdahalenin yapılarak hastaneye ambulansla gönderildiği ve hastanede, yapılan müdahaleye rağmen hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, murisin işe başlamadan önce gerekli raporları almış ve davalı şirketin, işveren olarak tüm sorumluluğu yerine getirmiş olmasına göre, işverene, bir kusur atfedilemeyeceği gözetilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş ise de, işverenin kusursuz olup olmayacağı hususunun iş kazasının tespitinde bir öneminin bulunmadığı ayrıca kalp krizinin iş yerinde iken çalışma esnasında meydana geldiği dikkate alındığında meydana gelen olayın bir iş kazası olduğunun kabulü gerekir…“
Yargıtay kararları sonrası iş yerinde geçirilen kalp krizinin gerekli diğer şartları da sağlaması halinde iş kazası sayılması ve kusur durumu için tartışmaya açık bir alan kalmamıştır. Biz ise asıl burada iş kazası sonucunda ortaya çıkan işçilik alacakları ve kaçınılmazlık ilkesi gereği bir iş kazasında işverenin sorumluluğunu Yargıtay kararları doğrultusunda inceleyeceğiz.
İşverenin kusuru sonucu kendisine yükletilecek sorumluluğunun olup olmadığı uzman kişilerce hazırlanacak bilirkişi raporda ortaya konacaktır. Yargıtay kararında bilirkişi raporunu hazırlayan ekibin içinde bir uzman doktorun olmayışı yerel mahkeme ilamlarının bozmasına sebep olmaktadır.
Bilirkişi kusur oranını belirlerken işverenin aldığı tedbirler kadar alması gerekirken almadığı tedbiri de dikkate almak zorundadır. Örneğin işçiyi işe alırken işe giriş sağlık raporunda kalp krizi riski taşıyan işçinin bu hususla ilgili bir muayeneye tabi tutulmaması işverenin kusur sorumluluğunu arttıracaktır.
Yargıtay kararlarda kalp krizinde işverenin kusurunu belirlerken “kaçınılmazlık ilkesinin” uygulanıp uygulanmayacağını tartıştırmıştır. Kaçınılmazlık ilkesi Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 45’inci maddesinde; “Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesi durumudur. İşveren alınması gerekli herhangi bir önlemi almamış ise olayın kaçınılmazlığından söz edilemez.” şeklinde açıklanmıştır.
Yargıtay da 21. HD., E. 2016/11125 K. 2017/4040 sayılı ilamında kaçınılmazlık ilkesini şu şekilde açıklamıştır:
’…Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına ya da sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur.
Bu açıklamalardan olarak somut olayda her ne kadar hükme esas bilirkişi kusur raporlarında kalp krizi neticesinin ortaya çıkmasında %70 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüşe katılmak mümkün değildir. Kalp krizi sonucu gerçekleşen iş kazalarında kaçınılmazlığın söz konusu olmayacağı dikkate alınarak işveren kusuru ile bünyesel faktör arasındaki dağılımın ne miktarda olduğunun tespiti gerekmektedir. Zira kaçınılmazlıktan farklı olarak bünyesel faktörden davalı işverenin sorumlu tutulması mümkün değildir.
İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanununun 77.maddesinin açık buyruğudur.
İş Kanununun 77. maddesinin öngördüğü koşullar göz önünde tutularak iş yerinin niteliğine ve işçinin çalışma konusuna göre iş yerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin alması gereken önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, bunlara işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenerek kusurun aidiyeti ve oranının, hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması gerekmektedir…”.
Yargıtay kararında ve birçok benzer örneğine binaen iş kazalarına uygulanan kaçınılmazlık ilkesi ve bu ilke doğrultusundaki kusur oranlarının, iş yerinde geçirilen kalp krizine uygulanması mümkün görülmemektedir. Çünkü bünyesel farklılıklar kalp krizinin gerçekleştiği ana çalışma olgusunun etkisi gibi eklenecek birçok husus kaçınılmazlık ilkesindeki hakkaniyet oranlarını bertaraf edecek ve kusur oranları belirlenirken uzman kişileri içinden çıkılması çok zor bir incelemeye mecbur bırakacaktır.
Hatta Yargıtay bazı emsal kararlarında sınırı oldukça geniş tutarak evde geçirilmiş olsa bile kalp krizinin başlangıç anının incelenmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Yargıtay 21 Hukuk Dairesi’nin 2015/9588 E.- 2016/3161 K. sayılı 01.03.2016 tarihli kararında “ilgili kişinin rahatsızlanıp eve getirildiğine dair iddiaları yeterince araştırılmadan, dolayısıyla murisin işyerinde kalp krizi geçirip bunun sonucunda eve geldikten sonra vefat edip etmediği değerlendirilmeden sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur. Murisin gece vardiyasında birlikte çalıştığı bordro tanıklarını dinleyerek, murisin gece vardiyasında rahatsızlanıp rahatsızlanmadığını, rahatsızlanmışsa ne gibi belirtiler bulunduğunu, murisin şikayetlerinin neler olduğunu detaylıca sormak, ayrıca murisin iş yeri arkadaşlarınca eve getirilip getirilmediğini tespit ederek, davacının iddia ettiği gibi murisin işyerinde kalp krizi geçirmesi sonucu eve getirildikten sonra vefat etmesinin mümkün bulunup bulunmadığı hususunu ve dosya içerisindeki diğer tıbbi belgeleri değerlendiren bir uzman hekim raporu alarak varılacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.” şeklinde hüküm kurmuştur. Yargıtay kusurun işverene atfedilmesi hususunu bu kadar geniş yorumlarken “kaçınılmazlık ilkesinin” uygulanması mümkün değildir.
İşçi ve Yakınlarının Hakları
Öncelikle bir olayın iş kazası sayılmasından sonra işçinin ne gibi haklar kazanacağına bakalım. İş kazası geçiren işçi hayatta ise doğacak haklarını kendi talep edebilecek iken vefat etmişse bu hakları yasal mirasçıları tarafından talep edilecektir.
İş kazası geçiren işçi eğer sağ ise geçici iş göremezlik ücreti alabilir. İş kazası nedeniyle malul olan işçinin vücudunda oluşan maluliyet oranı dikkate alınarak yüzde 10’dan fazla maluliyet varsa sürekli iş göremezlik geliri de işçiye ödenecektir. İşçinin iş kazası nedeniyle vefat etmesi halinde ise şartları varsa eşine ve çocuklarına ölüm aylığı bağlanacaktır. Bu aylığa ilaveten iş kazasıyla vefat eden işçinin mirasçılarına cenaze yardımı yapılacaktır. Eğer iş kazasından vefat eden işçinin kız çocuğu varsa çeyiz yardımı da SGK tarafından yapılmaktadır.
İş kazası geçiren işçinin vefat etmesi sonucunda yasal mirasçıları tanınan diğer bir hak ise işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilme hakkıdır. İşçinin kusuru işverenin sorumluluğunu yerine getirmemesi sonucunda kendine atfedilebilecek kusur oranı işçinin yaşı, aylık geliri tazminat miktarını etkileyecektir.
Sonuç
SGK güncel uygulamasında ve Yargıtay yeni kararlarında iş yerinde geçirilen kalp krizinin iş kazası sayılmasında ortak bir payda da buluşmuşlardır. Lakin iş yerinde geçiren kalp krizinin iş kazası sayılması sonrası işverene atfedilecek kusur oranı ve ortaya çıkacak maddi manevi tazminat miktarlarının belirlenmesi gerekecektir. Uzman kişilerce hazırlanan bilirkişi raporlarında kusur oranları belirlenirken işçinin ve iş yerinin durumunun geniş şekilde değerlendirilmesi gerekir.
Stj. Av. Sultan Aslı EK