Hukuk & Danışmanlık Hizmetleri
Yerel ve uluslararası alanda bilgili ve
tecrübeli ekibimizle hizmet sunmaktayız.

Hukuki Yazılar

Ana sayfa Hukuki Yazılar

İCRA YOLUYLA GAYRIMENKUL SATIŞLARINDA GÜNCEL GELİŞMELER

Haczi kesinleşen taşınmazların satış işlemleri, 5. Yargı Paketi kapsamında İcra ve İflas Kanunu’na getirilen değişiklikler sebebiyle birtakım karışıklıklara ve uygulamaya dönük bazı teknik aksaklıklar oluşmasına sebebiyet vermiştir. Amacımız; hak temini seyrinin bozulmaması adına, bu doğrultuda bir akış oluşturup istifadeli bir içerik sunmaktır. Satışa olanak sağlayan ‘‘haczin konulması’’ ile konuya giriş yaparak satış sürecini başlıklar halinde inceleyeceğiz.

 Haciz İşlemi

Haciz borcunu ödemeyen kişinin malına, borcu ödemeye zorlama veya mal üzerinde satış işlemi gerçekleştirip borcun ödenmesini sağlama amacıyla alacaklı lehine hukuken el konulmasıdır.  Borçlunun mal varlığı üzerine işlenen haciz cebri icra hukukun en güçlü kalelerindendir. Cebri icra yolu ile borçlunun adına kayıtlı taşınmazları, haczedilebilir. Taşınmaza işlenen her haciz bir yıllık süre ile baki kalır. Satış istenmemesi halinde mevcut icra alacağı için tekrar haczin işlenmesi gerekir.  

Satış (Paraya Çevirme)

İcra Hukuk sistemimizde; borçlunun üzerinde haciz işlemi yapılan malvarlığı, alacaklıya aynen verilerek borcu tahsil edilmez. Hacizli mallar üzerinde satış işlemi yapılır, bedeli ile alacaklının alacağı ödenir. Borçludan haczedilen şey para ise paraya çevirme evresine gerek kalmaz ve paranın paylaştırılması yapılır. Satış amacı, borçlunun mallarının paraya çevrilerek alacaklının para ile tatminini sağlamaktır. Birkaç istisnai durum dışında satışlar açık artırma yolu ile veya rızaen satış ile yapılmaktadır. (İflasta ve mal varlığının terki suretiyle konkordatoda alacaklılar karar verirse pazarlık yolu ile satış mümkündür.)

 Taşınmazın Satış İşlemlerinin Başlatılabilmesi İçin Neler Gerekmektedir?

Satış işlemleri, icra dairelerinin bir alacak için haciz ile elde ettiği ya da ipotek tesis ettiği taşınmaz için satış talep edilmesi ile başlar. Buradaki haczin kesin haciz olması gerekir. Geçici ve ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmedikçe satış isteme süreleri başlamaz. 30.11.2021 tarih ve 31675 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren 7343 sayılı ‘‘İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ maddesinin yürürlüğe girmesi sonucu gerçekleşen değişiklik ile satış işlemini başlatabilmek için satış talebi tek başına yeterli olmayacak, satış talebiyle birlikte Bakanlıkça her yıl belirlenen tarifeye uygun kıymet takdirini ve satış giderlerinin tamamıyla peşin olarak yatırılması da gerekecektir ancak bazen taşınmazın kıymet takdiri, haciz aşamasında yapılmış ve kesinleşmiş olabilmektedir. Bu durumda tekrar yapılmasının bir lüzumu olmayacak, kıymet takdiri masraflarının yatırılmasına da gerek kalmayacaktır.  Ayrıca yatırılan miktarın yetersizliği, fark edilirse İcra Müdürü tarafından eksikliğin giderilmesi için 15 günlük süre verilmektedir. Satış işlemleri sırasında, buna rağmen satış giderleri yatırılmaz ise satış talebi eksik kabul edilip yapılmamış sayılacaktır. Satış talebinin yapılmamış sayılması, vaktinde satış istenmemesi sonucunu doğuracağından bir yıllık süre de dolmuş ise haciz düşecektir.

 Kimler Satış Talebinde Bulunabilir?

7343 sayılı kanun maddesi gereğince ‘‘Alacaklı veya borçlu, hacizden itibaren bir yıl içinde haczolunan malın satışını isteyebilir.’’ Kanun değişikliği ile alacaklıya olduğu kadar borçluya da satışı talep etme ve satışı bizzat yapma yetkisi tanınmıştır. Durumu alacaklı yönünden açıklamak gerekirse; Alacaklı, haczi kesinleşen taşınmaz üzerindeki alacığının temini için hacizden itibaren 1 yıl içerisinde satış talebinde bulunabilmektedir. Satış talebi, hacizi tatbik eden icra dairesine gönderilir. Satış talebinde bulunan alacaklıya, kıymet takdiri ve yasanın belirlediği giderlerin tamamını peşin yatırması (m.116/3) için 15 günlük kesin süre verir. Kesin süre içinde satış giderini ödemezse, satılması istenen mal üzerindeki haciz kalkar. Alacaklı ödemeleri gerçekleştirdikten sonra m.123 gereğince (‘‘Taşınmazlar, satış talebinden nihayet üç ay içinde icra dairesi tarafından açık artırma ile satılır.’’) satış talebinden sonra işlemlere başlanır ve aşağıda aktaracağımız biçimiyle aşamalar halinde süreç neticelenir. Borçlu bakımından açıklayacak olursak; 7343 sayılı kanun uyarınca borçluya satış yetkisi verilmesi yeni bir paraya çevirme yöntemi (Rızaen Satış) olarak belirlenmiş ve genel hükümler arasında düzenlenmiştir. Borçlunun bu talebi, belirli sürelerle sınırlandırılmıştır. Borçlu; kıymet takdirinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde talepte bulunur, kıymet takdiri yapılmayan durumlarda ise borçlunun önce bu istemde bulunması gerekir.

Borçlunun İstemi İle Rızaen Satış

Kıymet takdirinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde talepte bulunan borçluya, kıymet takdirinin kesinleşmesi ile icra takip işlemleri durdurularak 15 günlük süre verilir ve alacaklı için de satış süresi işlemez. 15 günlük süre içerisinde borçlu taşınmazını, piyasa değeri ile tahmini maddi bedelinin %90’ ını ya da varsa rüçhanlı alacakların toplamından hangisi fazla ise onun değerine satış giderleri de eklenerek elde edilen meblağı karşılar derecede satmalıdır. Satış işleminin gerçekleştirildiği alıcı, taşınmaz bedelini mevcut 15 günlük sürede icra dosyasına ödemelidir. Ödeme ile birlikte İcra Dairesi, dosyayı İcra Mahkemesine gönderir ve Mahkeme 10 gün içinde karar verir. Mahkemenin kabul kararıyla İcra Dairesi taşınmaz üzerindeki hacizleri kaldırarak devir-teslim işlemlerini gerçekleştirir. Ret kararı sonucunda ise para iade edilir.

Alacaklı İstemi Üzerine Açık Artırma İle Satış

Artırma ile satış, artırmaya hazırlık ve artırmanın yapılması şeklinde iki aşamadan oluşur:

  1. Açık Artırmaya Hazırlık Aşaması (M.114)

     A. İlan Ve Tebligat

Açık artırmanın yapılacağı yer, gün ve saat satış gününden önce İcra Müdürlüğünce belirlenip İcra Dairesi tarafından ilan edilir. ‘‘Birinci ve ikinci artırmanın yapılacağı gün ve saat aralığı, artırmaya başlangıç tarihinden en az on beş gün önce ilan edilir. Elektronik satış portalında yapılacak ilan, artırmanın bitimine kadar erişime açık tutulur. İkinci artırmanın başlangıç tarihi, birinci artırmanın bitimi tarihinden itibaren bir ayı geçmeyecek şekilde belirlenir. İlanın şekli ve gazete ile yapılıp yapılmayacağı icra dairesince tarafların menfaatine göre belirlenir. ‘‘İcra dairesince yapılması zaruri ilanlar dışında, taraflar elektronik satış portalında yer alan ilan metnini, masrafı kendilerine ait olmak üzere, diledikleri vasıtalarla ilan edebilir ancak hususi mahiyetteki bu ilan resmî muameleye tesir etmez.’’ (İİK m.114) Görüldüğü üzere ilana ilişkin detaylar ve elektronik satış portalında yapılacak ilanda yer alması gereken bilgiler kanun maddesinde açıkça belirtilmiştir. Ayrıca taşınır ilanlarından farklı olarak taşınmaz satış ilanlarında malvarlığının öneminden ötürü tebligat da bulunmaktadır. Yasada ‘‘İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

      B. İhale Şartnâmesi

‘‘İcra dairesi, taşınmazların bulunduğu yerin sayısına göre en elverişli tarzda artırma şartlarını tespit eder.’’ Artırma şartnamesinde taşınmaz ile ilgili hususlar ayrıntılı bir şekilde belirtilir. Bunlara ayrıca elektronik satış portalında da yer verilir. Satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli vasıfları, tahmin edilebilir kıymeti, bulunduğu yer, varsa görselleri, hangi masrafların müşteriye ait olacağı, taşınmaz mükellefiyetleri, ipotekler, ipotekli borç senetleriyle birlikte satıldığı ve borçlunun bu taşınmaz ile temin edilmiş şahsi borçlarının da alıcıya intikal edeceği gibi durumlar şartnamede belirtilir. Şartnamede artırmaya iştirak edeceklerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat yatırmaları gerektiği yazılır. Resmî gazetede yayımlanan örnek şartname belgesi de mevcuttur.

 

        C. Mükellefiyet Listesi

Mükellefiyet listesi, hem taşınmaz alacaklısına yansıyacak olan mükellefiyetleri hem de satış bedelinin paylaştırılmasını gösterir bir sıra cetveli niteliğindedir. İcra dairesi, artırmayı ilan ettiği sırada taşınmaz üzerindeki mükellefiyetleri tapu müdürlüğünden re’sen sorar. Mükellefiyet listesinin temelini oluşturan tapu kayıtlarının satışa en yakın zamanda İcra dairesince, Tapu Sicil Müdürlüğü’nden istenerek mükellefiyet listesinin hazırlanması gereklidir. İcra dairesi, artırmanın ilanı ile beraber on beş gün içerisinde taşınmaz üzerinde hak sahibi olduklarını bildiren kişilerin varlığını belgelendirdikleri mükellefiyetleri listeye dâhil eder. İcra İflas Kanunu Madde 128 hükmü ‘‘İcra memuru satışa başlamadan evvel taşınmaz üzerindeki tapu sicilline resmi senede dayanak olan mükellefiyetlerin hepsinin bir listesini yapar ve bu listeyi haczedenlerle borçluya tebliğ eder ve itirazlarını bildirmeleri için üç gün mühlet verir.’’ şeklindedir. Mükellefiyet listesine, tebliğden itibaren üç günlük süre içerisinde ilgililer tarafından itiraz edilmez ise liste kesinleşmiş olacaktır.

      D. Kıymet Takdiri

Son olarak şartname hazırlandıktan, mükellefiyetler listesi belirlendikten sonra artık taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi gerekecektir ki bu hususlar eklendikten sonra taşınmaz değerlerinde artışlar veya düşüşler tespit edilebilecektir. Bu sebeple kanun koyucu ayrıca kıymet takdiri yapılmasını uygun bulmuştur. Eğer ilgililer, İcra Dairesinin söz konusu kıymet takdirinin miktarının düşük olduğunu düşünürler ise İİK 128/a Maddesinde buna özel bir şikâyet yolu düzenlenmiştir. ‘‘Kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilirler. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir.’’

  1. Açık Artırmanın Yapılması Aşaması

Bütün işlemlerin tamamlanmasından sonra satış için ihale aşamasına geçilir.

      A) Birinci Artırma

Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci artırma tarihinden yirmi gün önce başlar, artırmanın yapılacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda artırma sona erdikten sonra ilanda belirtilen yer, gün ve saatte açık artırmaya başlanır. İsteklilerin ileri sürdükleri peyler, tellal tarafından yüksek sesle duyurulur. Bu ihalenin yapılabilmesi için satış bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini ve varsa rüçhanı olan alacakların toplamından fazlasını, ayrıca da satış ve paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir. Artırma bedeli bu şartları sağlamıyorsa veya alıcı çıkmazsa, icra müdürü satışı geri bırakır. Bundan sonra ise, öncelikle tekrar elektronik ortamda başlatılan teklif verme sürecinin akabinde, ikinci artırma yapılır.

    B) İkinci Artırma

İkinci artırmada elektronik ortamda teklif verme, birinci artırmadan sonraki beşinci gün başlar, (beşinci günü takip eden) en az yirmi gün sonrası için belirlenecek ikinci artırmanın tamamlanacağı günden önceki gün sona erer. İlanda belirtilen yer, gün ve saatte açık artırmaya başlanır. İkinci artırmada da aynı birinci artırmada olduğu gibi elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek en yüksek pey sürene ihale yapılır. Bu ihalenin yapılabilmesi için birinci artırmada olduğu gibi satış bedelinin tahmin edilen değerinin %50’sini ve varsa rüçhanı olan alacaklar toplamından fazlasını, ayrıca da satış ve paylaştırma giderlerini karşılaması gerekir. Artırma bedeli bu şartları sağlamıyorsa bu sefer satış talebi düşer.

Satış Bedelini Ödeme Şekli Ve Tescil

İhale neticesinde ihaleyi kazanıp taşınmazın sahibi olmaya hak kazanan alacaklı hacizli taşınmazın satış bedelini peşin olarak öder ancak gerekirse icra dairesi alıcıya ödeme yapması için 10 günlük süre verebilir. Satış bedelinin ödenmesi için mühlet verilmiş ise para verilinceye kadar hasar ve masrafı müşteriye ait olmak üzere taşınmaz, icra dairesi tarafından idare olunur. Bu müddet içinde icra dairesinin müsaadesi olmaksızın tapuda hiçbir tescil yapılamaz. İcra dairesi satış bedelini temin için ayrıca teminat gösterilmesini isteyebilir.

Satış Bedelinin Ödenmemesi Hâli

İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan, diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludurlar. İhale farkı ve temerrüt faizi başka herhangi bir mahkeme kararına gerek kalmaksızın icra müdürlüğü tarafından tahsil olunur.

İhalenin Feshi

İcra dairesi tarafından taşınmaz kendisine ihale edilen alıcı o taşınmazın mülkiyetini iktisap etmiş olur. İhale kesinleşinceye kadar taşınmazın ne şekilde muhafaza ve idare edileceği icra dairesi tarafından kararlaştırılır. İhalenin feshi davasının açılmaması ya da açılmasına rağmen reddedilip ihalenin kesinleşmesi ile alıcı taşınmazın mülkiyetini kazanmış olur. Taşınmaz alıcıya ihale edilip bedeli alındıktan sonra alıcı adına tescil edilmesi için icra müdürlüğü tarafından tapuya müzekkere yazılır. Taşınmaz borçlu tarafından veya hacizden evvelki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir sözleşmeye dayanmayarak başkaları tarafından işgal edilmekte ise on beş gün içinde tahliyesi için borçluya veya işgal edene bir tahliye emri tebliğ edilir. Bu müddet içinde tahliye edilmezse zorla çıkarılıp taşınmaz alıcıya teslim olunur.

E-İhale Nedir?

7343 sayılı kanun ile satış mevzuunda e-ihale, uygulamada günden güne daha aktif bir pozisyona bürünmektedir. Yeni olması sebebi ile mevcut teknik sorunların giderilmesi için de çalışmalar sürmektedir. Aynı zamanda 8 Mart 2022  tarihinde 31772 sayılı resmi gazetede yayımlanan İcra ve İflâs Kanunu uyarınca elektronik ortamda yapılacak satışların usulü hakkındaki yönetmelik de kılavuz niteliğindedir. Bu konu hakkında yasa koyucu, net bir tarif sunmuştur. ‘‘Haczolunan malın satışı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine entegre elektronik satış portalında açık artırma suretiyle yapılır. Açık artırmada teklif verme süresi yedi gündür. Açık artırma, ilanda belirtilen gün ve saat aralığında ve teklif verme yoluyla yapılır. Teklif verenlerin kişisel bilgileri, artırma süresi içinde bilişim sistemini işleten kamu görevlileri hariç hiç kimse tarafından görülemez ve bilişim sisteminde gösterilemez. Teklifler arasındaki fark, satışa çıkarılan malın muhammen kıymetinin binde birinden ve herhâlde yüz Türk lirasından az olamaz. Açık artırmada en yüksek teklifi veren, artırma süresi içinde kendisinden yüksek bir teklif verilmedikçe teklifini çekemez ve teminatını alamaz. Açık artırma süresinin son on dakikası içinde yeni bir teklifin verilmesi hâlinde açık artırma bir defaya mahsus olmak üzere on dakika uzatılır.’’

Av. Sultan Aslı EK- Stj. Av. Elvan ÖNAL

ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR 7440 SAYILI KANUN 12 MART 2023 TARİHLİ VE 32130 SAYILI RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANARAK YÜRÜRLÜĞE GİRMİŞTİR.

 

Söz konusu Kanun ile;

Vergi dairesine ödenmemiş vergi ve diğer borçların tamamı ile bunlara bağlı gecikme zammı ve faizi yerine Yİ-ÜFE (Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi) oranında güncelleme yapılarak hesaplanan borcun ödenmesi,

Vergi aslına bağlı cezaların (vergi ziyaı cezası) tamamının silinmesi,

Vergi aslına bağlı olmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının %50’sinin silinmesi,

Ödenmemiş motorlu taşıtlar vergisinin (MTV) aslı ile bunlara bağlı gecikme zammı ve gecikme faizi yerine Yİ-ÜFE oranında güncelleme yapılarak hesaplanan borcun ödenmesi,

Trafik para cezaları ve diğer idari para cezalarının tamamı ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı yerine Yİ-ÜFE oranında güncelleme yapılarak hesaplanan borcun ödenmesi,

Öğrenim ve katkı kredisi alacaklarının asıllarına vade tarihleri ile 9 Kasım 2022 tarihleri arasında gecikme zammı, Yİ-ÜFE tutarı, katsayı tutarı gibi alacaklar hesaplanmadan ödeme imkanı,

Dava konusu yapılan ihtilafların (vergi tarhiyatları, vergi cezaları, idari para cezaları vb. ilişkin) sulh yoluyla sonlandırılması,

Vergi incelemesi ve takdir işlemleri devam eden alacakların yapılandırılması,

2018-2022 yıllarına ilişkin olarak matrah ve vergi artırımında bulunan ve şartları yerine getiren mükelleflere ilişkin olarak vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmaması,

Yapılandırılan tutarların peşin veya aylık dönemlerle azami 48 aya kadar taksitler halinde ödenmesi,

Peşin ödemelerde Yİ-ÜFE oranında hesaplanan tutardan %90 indirim yapılması,

Trafik para cezaları ve diğer idari para cezalarının peşin ödenmesi halinde, ceza asıllarından %25 indirim yapılması,

Matrah ve/veya vergi artırımı üzerine hesaplanan vergilerin peşin veya aylık dönemler halinde azami 12 eşit taksitte ödenmesi, 

Matrah ve/veya vergi artırımı sonucunda tahakkuk eden vergilerin tamamının ilk taksit ödeme süresi içinde peşin olarak ödenmesi halinde, bu vergilerden %10 indirim yapılması,

İşletme kayıtlarının (kasa mevcudu, ortaklardan alacaklar, emtia, demirbaş vb.) cezasız ve faizsiz olarak gerçek duruma uygun hale getirilmesi,

Beyan edilmemiş gelirler ve kazançlar için cezasız ve faizsiz olarak pişmanlıkla veya kendiliğinden beyan,

Yapılandırılan borçların anlaşmalı bankaların kredi kartı ile ödenmesi,

Her bir taşıt için Kanun kapsamında ödenecek olan motorlu taşıtlar vergisi, taşıta ilişkin idari para cezaları ile geçiş ücretinin en az %10’unun ödenmesi şartıyla taksit ödeme süresince araç muayene izni verileceği,

Araç muayenesini yaptırmamış olanların 30/9/2023 tarihine kadar muayenelerini yaptırmaları şartıyla ödeme kolaylığı sağlanması,

Belediyelerin;

1- 213 sayılı Kanun kapsamına giren ve 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önceki dönemlere ait, 6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilen ve bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan asli ve fer’i amme alacakları,

2) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 97’nci ve mükerrer 97’nci maddelerine göre tahsili gereken ve vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan ücret ve pay alacakları ile bunlara bağlı fer’i alacakları,

3) 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamındaki belediyelerin vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan su, atık su ve katı atık ücreti alacakları ile bunlara bağlı fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları,

4) Büyükşehir belediyelerinin, 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununun 11 inci maddesine göre vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan katı atık ücreti alacakları ile bunlara bağlı fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları,

5) 20/11/1981 tarihli ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamındaki büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin, vadesi 31/12/2022 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan su ve atık su bedeli ile harcamalara katılma payı alacakları ve bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı gibi fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacakları, ile

Bu kanunun uygulanmasında;

Gümrük Vergilerinde,  İlgili mevzuat uyarınca eşyanın ithali veya ihracında uygulanan ve Ticaret Bakanlığına bağlı tahsil daireleri tarafından takip ve tahsil edilen gümrük vergisi, diğer vergiler, eş etkili vergiler ve mali yüklerin tümü, hakkında uygulanmak üzere önemli imkan ve kolaylıklar getirilmiştir.

Bu imkanlardan faydalanmak için 31 Mayıs 2023 tarihine kadar başvuru yapılması gerekmektedir.

Gelir İdaresi Başkanlığınca, 7440 sayılı Yapılandırma Kanunu uygulamasına yönelik olarak hazırlanacak olan uygulama tebliği yayımlanmasına müteakip, konu ile ilgili geniş bilgilendirme yazımız hazırlanarak sitemizde yayınlanacaktır.

Vergi Uzmanı

Hüseyin CANPOLAT

KARAYOLLARI ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASININ GENEL ŞARTANME İLE DÜZENLENMESİNE İZİN VEREN HÜKÜM ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLDİ

Günümüzde hemen hemen her ailenin bir motorlu araca sahip olduğu varsayıldığında oluşan trafik sorunu ve bu kapsamda meydana gelen kazalardan dolayı uğranılan zararların nasıl karşılanacağı büyük bir mesele haline gelmiştir.

            İlk zamanlarda bu kazalardan dolayı meydana gelen zararların tazmini için haksız fiil hükümleri uygulanmıştır. Ancak işletilme halinde olan araçların işletilmeleri bizatihi tehlike oluşturduğundan haksız fiil hükümleri adaletli sonuç vermemiştir. Bu nedenle Tehlike Sorumluluğu müessesesi düzenlenmiştir.

            Hukukumuzda Tehlike Sorumluluğu Türk Borçlar Kanununda genel olarak düzenlenmiştir. Ancak bu kanundaki düzenleme genel kuralları belirlemiş olup çeşitli tehlike sorumlulukları özel kanunlarda düzenlenmiştir. Tehlike sorumluluğuna dair özel kanunlarda düzenlenmeyen hususlarda Borçlar Kanununun bu genel hükümleri uygulanır.

            Bu kapsamda 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda tehlike sorumluluğuna dair özel düzenlemeler getirilmiştir. Karayolu üzerinde işletme halinde olan araçların bizatihi tehlike oluşturduğu ve bunun giderilmesi için özel hükümler ihdas ettiği görülmektedir. Buna göre her aracın en az bir işleteninin bulunduğu varsayılmıştır.

            KTK 3. maddesinde işleten düzenlenmiş olup buna göre ;

            İşleten : Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.

            Aynı yasanın 85. maddesinde İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiş olup buna göre ;

            Madde 85 –  Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.

            Buradaki düzenleme objektif sorumluluk mahiyetinde olup zarar görenin, işleten veya sorumlu olduğu kimselerin kusurunu ispatlama yükümlülüğü yoktur. Ancak 86. maddede işletene sorumluluktan kurtulabileceği hususları ispat imkanı tanınmıştır. Buna göre;

            Madde 86- İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

            KTK işletenin bu sorumluluğunun bir nevi güvence altına alınması için uygulamada Trafik Sigortası olarak ifade edilen Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yapma zorunluluğu getirmiştir. Buna göre;

            Madde 91 –  İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.

            Bu sigorta yaptırılmadan bir aracın trafiğe çıkması yasaktır. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının amacı, trafik kazaları nedeniyle üçüncü kişilerin uğrayacakları zararların kolayca temin edilebilmesi olduğu gibi, zarardan sorumlu olan motorlu araç işleteninin kaza riskine karşı ekonomik bakımdan korunmasıdır.

            ZMSS kapsamında sigorta şirketi 3. şahısların bedensel zararları (geçici iş görmezlik ve sürekli iş görmezlik zararları), destekten yoksun kalmadan doğan zararları ile mallarının uğradığı zararları sigorta poliçe limiti kadarki kısmını karşılar. Daha doğrusu bu koşullarda işleten ile müştereken sorumludur.

            Uygulamada ZMSS kapsamındaki tazminat hesaplamalarının ne şekilde yapılacağına dair çıkan ihtilafları gidermek üzere Karayolları Trafik Kanun’un 90. Maddesinde yapılan düzenleme ile “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” İfadesine yer verildi. Ancak yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince E:2019/40, K:2020/40 ve T:17/7/2020 kararında “ve genel şartlarda” ibaresi şu gerekçe ile iptal edildi.

            Kararda, itiraz konusu kurallarda sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre bırakılmıştır. Taraflardan birisi aleyhine ölçüsüzlük yapılabilecek şekilde yürütmeye takdir yetkisi tanınması; üçüncü kişinin yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile mülkiyet hakkı yönünden olduğu kadar işletenin ve sigorta şirketinin mülkiyet hakkı yönünden de pozitif yükümlülüklerle bağdaşmayacağı vurgulanmıştır.  

 

İşletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. İşletenin sorumluluğunu üstlenen sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmesi işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamını farklılaşacaktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edeceği açıktır.

Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebileceği dile getirilmiştir.

            Bu iptal kararından sonra kanun koyucu 90. maddede tazminat hesaplama usulünü bizzat kanun maddesi ile düzenledi, ancak yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince bu düzenlemeler de iptal edildi.

            Anayasa Mahkemesi 14.2.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan E:2021/82, K:2022/167 ve 29.12.2022 tarihli kararının gerekçesinde özetle:

             56.Motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin değer kaybı, destekten yoksun kalma ve/veya sürekli sakatlık zararına uğraması hâlinde işletenin ve kazadan dolayı olası sorumlu diğer kişilerin tazminat borçlarının kapsamı 6098 sayılı Kanun’a göre belirlenmektedir. Uğranılan zararın gerçek tutarının ne olduğu anılan Kanun kapsamında açılan davalara ilişkin yargı kararlarıyla şekillenmiştir. İşletenin tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sözleşme yapılmış olan sigorta şirketinin tazminat borcunun kapsamı ise dava konusu kurallara göre belirlenmektedir. Başka bir ifadeyle haksız fiil niteliğindeki trafik kazasından doğan söz konusu zararların tazmininden dolayı sorumlu olan kişilerin tazminat sorumluluklarının hesaplanması farklı kurallara tabi kılınmaktadır. Bu da zarar görenin gerçek zararının karşılanamaması riskini ortaya çıkarmaktadır.

             Bu çerçevede işleten ve olası diğer sorumluların 6098 sayılı Kanun’a göre hesaplanan tazminat borçlarının kapsamı ile sigorta şirketinin dava konusu kurallara göre hesaplanan tazminat borcunun kapsamı farklılaşabilecektir.

             Yapılan bu yasal düzenlemelerin iptali nedeniyle uygulamada tazminat hesaplama usulünün neye göre yapılacağı tartışma konusu olmuştur. Buna ilişkin yorumları bir sonraki makalemizde değineceğiz.

Av. Mehmet Salih YILDIRIM

SİGORTA TAHKİM KOMİSYONU

Sigorta Tahkim Komisyonunun Kuruluşu:

 

Sigorta Tahkim Komisyonu 5684 Sigortacılık Kanununun “Sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Birlik nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu oluşturulur.” Şeklindeki düzenlemeyi havi 30. Maddeye dayanılarak Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdinde 14.06.2007 tarihinde kurulmuştur.

 

Sigorta Tahkim Komisyonunun Amacı:

Sigorta Tahkim Komisyonunun amacı; sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasındaki sigorta sözleşmesinden doğan ihtilafları nihayete erdirmektir. Komisyonun bu amacının değerlendirilmesi ile de görüleceği üzere, komisyonun uyuşmazlığın tarafı olanlara karşı yaptırım uygulama gibi bir görevi ya da yetkisi bulunmamaktadır.

Hangi Kuruluşlara Karşı Tahkim Komisyonuna Başvuru Yapılabilir:

Zorunlu sigortalar hariç olmak üzere, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle uyuşmazlık yaşanılan sigorta kuruluşunun Sigorta Tahkim Komisyonuna üye olan bir sigorta kuruluşu olması ve rizikonun da ilgili sigorta kuruluşunun komisyona üyeliğinden sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Zorunlu sigortalar hariç olmak kaydıyla, Sigorta Tahkim sistemine üye olmayan bir sigorta kuruluşuna karşı, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulamayacaktır.

Ayrıca unutmamak gerekir ki; mahkemeye ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmiş uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Komisyona başvuru mümkün değildir.

Zorunlu sigortalar açısından ise, Sigortacılık Kanununun 30. Maddesinde 03.04.2013 tarihinde yapılan düzenleme uyarınca “İlgili mevzuat ile zorunlu tutulan sigortalardan kaynaklanan bu fıkra kapsamındaki uyuşmazlıklar için ilgili kuruluş sigorta tahkim sistemine üye olmasa dahi hak sahipleri bu bölüm hükümlerine göre tahkim usulünden faydalanabilir.” Şeklinde düzenleme yapılmasından dolayı ilgili kuruluşun üye olup olmadığına bakılmaksızın başvuruda bulunulabilecektir.

Ayrıca Sigortacılık Kanunun 30. Maddesinde yer alan sigorta tahkim sistemine üye olan kuruluşlarla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlık konusu olan ve taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmede özel bir hüküm olmasa bile tahkim usûlünden faydalanabileceği düzenlemesi karşısında Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulabilmesi için bu hususta sözleşmede özel bir hükmün yer almasına gerek bulunmamaktadır.

Başvuru Şartları Nelerdir:

Sigortacılık Kanununun 30. Maddesinin 13. Fıkrasında “komisyona gidilebilmesi için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu teşkil eden olay ile ilgili olarak sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve talebinin kısmen ya da tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir. Sigortacılık yapan kuruluşun, başvuru tarihinden itibaren on beş iş günü içinde yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 97. Maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” Hükmü yer almaktadır. Düzenlemeleri kapsamında ilgili sigorta şirketine karşı yazılı olarak başvuruda bulunulması, başvurunun kısmen ya da tamamen olumsuz şekilde neticelenmesi veya zorunlu mali sorumluluk sigortasından doğan talepler için 15 gün, diğer talepler için ise 15 iş günü içerisinde başvurunun yazılı olarak cevaplanmaması ya da cevabın talebi karşılamaması şartı bulunmaktadır.

Yapılan başvuruya ilişkin belgelerin ve ilgilerin Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılacak olan başvuru ile birlikte sunulması gerekmektedir.

Başvuru Usulü:

Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılacak olan başvuru, başvuru formu doldurulması suretiyle yapılacak olmakla birlikte, bu formun elden teslimi veyahut posta yoluyla komisyona gönderilmesi mümkündür.  

 

Başvuru Ücreti Ne Kadardır:

Tahkim sistemine üye olmak isteyen sigorta kuruluşlarından katılma payı, uyuşmazlık çözümü için Komisyona başvuranlardan ise başvuru ücreti alınmaktadır.

Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru ücretleri 06.01.2023 tarihi itibariyle güncellenmiş olup, başvuru ücreti uyuşmazlık konusu tutara göre belirlenmektedir. Buna göre, uyuşmazlık konusu miktar, 0-5.000,00 TL arasında ise 200,00 TL, 5.001,00-10.000,00 TL arasında ise 450,00 TL, 10.001,00-30.000,00 TL arasında ise 650,00 TL, 30.001,00 TL ve üzerinde ise 650,00 TL’den az olmamak kaydı ile uyuşmazlık tutarının %1,5’ine tekabül eden tutar başvuru ücreti olarak alınacaktır.

 

Başvuru Nasıl Karara Bağlanır:

 

Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvuru, komisyon raportörleri tarafından en geç on beş gün içinde incelenir. Raportörler tarafından uyuşmazlık hakkında çözüm bulunamaması halinde başvuru komisyonca sigorta hakemi listesinden seçilen hakeme aktarılır. İşin niteliğine göre bir hakem yerine en az üç sigorta hakeminden oluşan bir heyet oluşturulabilir ancak 28.02.2023 tarihi itibariyle ihtilaf konusu miktarın 50.000,00 TL ve üzerinde olması durumunda heyet halinde başvurunun incelenmesi ve karara bağlanması zaruridir.

Hakemler, yapılan başvuru ile ilgili olarak görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermektedirler. Bu dört aylık sürenin tarafların yazılı ve açık muvafakati olması şartıyla uzatılması mümkündür. Hakemler kendilerine verilen evrak üzerinden başvuru hakkında karar verirler.   

Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurusu yapılan 15.000,00 Türk Lirasının altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir ve bu kararlara karşı herhangi bir itiraz yolu bulunmamaktadır. 15.000,00 Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde kararın tebliğinden itibaren en geç 10 gün içinde itiraz edilebilir. Bu durumda yapılan itiraz, itirazları incelemek üzere oluşturulan itiraz hakem heyetlerince incelenir ve bu kez en geç iki ay içinde itiraz karara bağlanır.

Yine 28.02.2023 tarihi itibariyle 238.730,00 Türk Lirasının üzerindeki kararlar için taraflarca temyiz başvurusunda bulunulabilecektir. Temyiz başvurusunun kararın tebliğinden itibaren en geç 2 hafta içinde yapılması gerekmektedir. Temyize ilişkin usul ve esaslar için Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.

Sonuç:

Sigorta Tahkim Komisyonu, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda da detaylı bir şekilde düzenlenmiş olan tahkim uygulaması için ülkemizde kurulan ilk ihtisas tahkim komisyonudur. Yukarıda izah edildiği üzere, başvurunun ve başvurunun incelemesinin evrak üzerinden yapılıyor oluşu, karar vermek için öngörülen azami süreler, başvuruyu inceleyecek olan hakemlerin sigorta alanında uzman olan kişilerden olması gibi nedenlerle, sigorta alanında yaşanılan ve Sigorta Tahkim Komisyonunun görev alanına giren konularda dava açmak ve oldukça uzun süren yargılama sürecinden kaçınmak noktasında başvurucu ve sigorta şirketleri açısından büyük fayda sağlamaktadır.

Av. Zülfiye DIŞKAYA& Av. İbrahim TOPCU

ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARININ İADE EDİLEN OHAL KHK MAĞDURLARINA ETKİSİ

Anayasa Mahkemesi 12/1/2023 tarihli RG de yayımlanan E: 2018/137, K: 2022/86 sayılı kararında OHAL döneminde çeşitli Kanun Hükmünde Kararnamelerle ihraç edilen kimseleri doğrudan ilgilendiren bazı hükümleri iptal etti.

Bunlardan biri de 7075 sayılı Kanunun 10. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan, OHAL KHK’sı ile kamu görevinden çıkarıldıktan sonra görevine iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmaları dolayısıyla tazminat talebinde bulunamayacaklarına ilişkin hükümdür. Yazımızda bu iptal kararına dayanılarak maddi ve manevi tazminat davası açılıp açılmayacağına ilişkin görüşlerimize yer verilecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararlarının Etkisi

Temel ilke, Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının derdest olan davalara derhal etki etmesi, uygulanmasıdır. Bu kaidenin istisnası ise kazanılmış haktır.

Anayasa Mahkemesi kararları kural olarak yürürlüğe girdikleri tarih itibariyle derhal etki göstermektedir. Genel ilke iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandıkları tarih itibariyle derhal yürürlüğe girmesi ve henüz kesinleşmemiş tüm hukuki durumlara derhal uygulanmasıdır. Yani bu kapsamda, Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının yürürlüğe girdiği andan itibaren hem idari makamların hem de yargı organlarının Anayasa’ya aykırı normu uygulamaya derhal son vermesi gerekmektedir.

Kısaca Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının derhal etki kuralının uygulama alanını şu şekilde özetleyebiliriz: İptal kararları yürürlüğe girmeden önce kesinleşen hukuki durumlar pek tabii bu kararlardan etkilenmeyecektir. Ancak kesinleşmemiş hukuki durumların bu karardan etkilenmesi derhal etki kuralının sonucudur. Bu durum kazanılmış haklara zarar vermezken, iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesine de aykırı düşmemektedir.

İptal kararlarının derhal etki doğurması kuralı sadece açılmış davaları değil, İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 10 kapsamında yapılan başvurular için de uygulanmaktadır. Bu kapsamda genel olarak iptal kararlarının kesin hükme bağlanmamış tüm işlemlere uygulanacağını belirtebiliriz.

Genel Kaide: Anayasa Mahkemesi İptal Kararlarının Geri Yürümezliği İlkesi

Hem 1961 Anayasasında hem de 1982 Anayasasında Anayasa Mahkemesi kararlarının geri yürümeyeceği ilkesine açıkça yer verilmiştir.

Anayasa’nın 153. maddesinde Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geri yürümeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Yine aynı maddede iptal edilen hükümlerin iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren yürürlükten kalkacağı da düzenlenmiştir. Ancak Anayasadaki bu açık hükme rağmen iptal kararlarının geriye yürüyüp yürümeyeceği hem öğretide hem de yargı kararlarında ikiliğe neden olmuş ve mahkemeler bu konuda birbirinden farklı ve birbiri ile çelişen kararlara hükmetmiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 30.10.2013 tarihli ve 2010/2292 E., 2013/366 K. sayılı kararında “(…) Anayasa’nın 153. Maddesinde yer alan ve iptal karalarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanmayacağı; özellikle bir davaya bakmakta mahkeme tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülen konularda uygulanmasının mümkün olmadığını, aksi halde Anayasa’nın 152 maddesinde düzenlenmiş olan “Anayasa’ya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi (itiraz) yolunun hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı…” belirtilmiştir.  

Anayasa Mahkemesi İptal Kararlarının Geri Yürümezliği İlkesinin İstisnası

Yazımızın asıl amacı Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralının istisnasının olup olmadığı ve bunun özelinde ihraç edildikten sonra iade edilen memurları ve yükseköğretim elemanlarını ne açıdan etkileyeceği hususudur.

Aşağıdaki yapacağımız açıklamalar hem göreve iade edilen OHAL KHK mağdurlarının maddi ve manevi tazminat taleplerine hem de yükseköğretim elemanlarını ihraç edildikleri üniversitelerine dönmeleri için geçerlidir.

Bu açıklamalar nihayetinde akıllara şöyle bir soru getirmektedir: “OHAL komisyonunun iade kararı veya iade ret kararlarının idare mahkemelerinden iptali ile iade edilen memurların Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümezlik ilkesi karşısında durumu farklı bir durum mudur?”

Bu sorusuna verilecek olumsuz bir cevap elbette hakkaniyetli ve hukuka uygun olmamak ile şu anki durum ve mevzuat beraber değerlendirildiğinde maalesef farklı bir yol görülmemektedir.

Ancak şunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz ki OHAL dönemi KHKları ile yapılan ihraçlar zaten olağanüstü hâl durumunda verilmiş kararlardır yani bu durum bile başlı başına onların durumunu  asıl mevzuattan ayırmaktadır. Bunun için yasa koyucu bu konuda yeni bir yasal düzenleme ile sorunu çözerek bu karışıklığı kesin olarak çözüme kavuşturmalıdır.

Aksi halde birçok mağdur kimsenin yeniden idareye başvurmaları ve idareden alınacak ret cevapları akabinde açılacak davalar ve davalarda verilecek farklı kararlar ile durum daha da çetrefilli bir hal alacaktır. Zira Anayasa Mahekmesinin İptal kararını geriye yürümezliği ilkesi içtihatlar ile delinmiştir. İçtihatlar ile yapılan bu istisnai durumların oluşması sırasında da bir çok kişi farklı kararlar ile mağdur olmuştur. Aşağıda buna ilişkin içtihat kararlarını sizler ile paylaşacağız. Şu an birçok sendikalar ve avukatlar, üye ve müvekkillerine dava yolunu tercih etmelerini önermektedirler. Kanaatimizce dava sürecinde yaşanabilecek her türlü ihtimali göze alan müvekkillerimiz de dava yolunu tercih edebilirler.

Konunun daha iyi anlaşılması için birkaç emsal karara yer vermekte fayda görmekteyiz.

Danıştay 11. Dairesi’nin 17.02.2016 tarih ve 2016/223 E., 2016/583 K. sayılı kararında belirtilen: “Anayasa’nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken haklara yönelik olup, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir düzenlemeyle ilgili uyuşmazlıkların, Anayasaya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir” şeklindedir.

Bu hususu daha basit bir tabirle şu şekilde ifade edebiliriz. Kamu tüzel kişiliğine yönelik kesinleşmiş ve kazanılmış bir hak söz konusu olmaz bu hak ancak kamu tüzel kişiliği haricindeki gerçek ve tüzel kişiler için söz konusudur. Zira Anayasanın 153. maddesinden anlaşılması gereken husus da budur. Her iptal kararından sonra vatandaşların kamuya açacakları her türlü idari davada yeni başvuru hakkı doğacaktır.

Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararına benzer  gibi 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu 89. maddesi 4. fıkranın birinci cümlesindeki “verilecek emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler (dikkate alınmaz)” ibaresinin iptali sonrası yaşanan hukuki gelişmeleri akla getirmektedir.

Anayasa Mahkemesi bu ibareyi iptal etmiştir. Emekliler bunun üzerine İYUK 10. madde kapsamında idareye başvuru yapmışlar ve başvuruların reddi üzerine açılan davalarda yukarıdaki gerekçe ile kabulüne ilişkin kararlar verilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz mağduriyetler bu süreçte de yaşanmıştır. Kanaatimizce yaşanmaya da devam edecektir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 08.06.2006 tarih ve E:2006/231 ve K:2006/542 sayılı kararını özeti: Davacının Anayasa Mahkemesi kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla 2577 sayılı Kanunun 10. maddesine göre idareye başvurarak bu yeni hukuki duruma göre off-shore hesabından mevduat hesabına aktardığı parasının ödenmesi talebinde bulunabileceği ve bu başvurusunun reddi üzerine dava açabileceğinin kabulü gerektiğinden işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

Danıştay 2. Dairesinin 2004/2513 Esas  ve 2004/1601 sayılı kararın da ise:

Bu itibarla, Anayasa Mahkemesinin 22/10/2002 günlü, E:2002/138, K:2002/96 sayılı kararıyla iptal edilen, ancak davacının açıktan atanmak suretiyle göreve başladığı 27/9/2002 tarihinde yürürlükte bulunan 2002 Mali Yılı Bütçe Kanununun 6. maddesinin ( g ) fıkrası uyarınca, göreve başladığı tarihten itibaren bir aylık süre içerisinde harcırah bildiriminde bulunması hukuken mümkün olmayan adı geçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesine göre yaptığı 17/4/2003 günlü başvurusunun reddi üzerine 16/5/2003 tarihinde açtığı davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden davalı idarenin bu iddiasına itibar edilmemiştir.

Bu üç karar 1982 anayasası döneminde verilmiş istisnai kararlardır. Her üç karar da İYUK madde 10’a göre yapılan başvuru üzerine dava açma süresinin yeniden başlayacağını kabul etmiştir.

Bu durumda kişilere önerimiz:

OHAL komisyonu kararı sonrasında iade edildikten sonra mali haklarını almak üzere dava açmak isteyen kimselere de belirtmek isteriz ki: Bu durumda olanlar için tazminat ödenmesi hakkaniyetli ve hukuka uygun olduğunu yukarda belirtmiştik. Fakat gerek yürürlükteki mevzuat gerekse bu konudaki yerleşik içtihatlara göre kesinleşmiş dava ve işlemler için AYM’nin iptal kararı, doğrudan bir tazminat başvuru hakkı vermediğini vurgulayalım.

Yukarda örneğini verdiğimiz bazı istisnai kararlar da ise AYM’nin iptal kararı sonrası geriye yönelik bir tazminat kabul etmiştir. Bu istisnalardan yola çıkarak açılacak yeni tazminat davalarının büyük oranda lehe sonuçlanacağını söylemek zordur. Bu anlamda dava açacak kişilerin olası davanın kaybı sonucunda katlanıcakları yargılama giderini göze alması gerekir. Hatta olası red kararların sonrası AYM/ AİHM önünde bireysel başvuru süreçleri ve masraflarını da beraber göz önünde bulundurmaları faydalı olacaktır. Aksi halde yeni hayal kırıklıklarının yaşanması muhtemeldir. Son olarak bu başvurular İYUK madde 10 kapsamında ele alındığında süreler konusunda mağduriyetlerin yaşanmaması için süreci avukatlar vasıtası ile takip edilmesinde fayda vardır.

Av. Mehmet Rauf ÇİÇEK & Av. Evin Şeyma ÇAKAN