SPOR MÜSABAKA HASILATLARIN PAYLAŞILMASI VE MÜLKİYET HAKKI’NIN İHLALİ

Spor kulüplerinin müsabakalarda elde edilen hasılat gelirinin spor il ve ilçe müdürlükleriyle paylaşım konusu ve paylaşım miktarının belirlenmesi yönetmelikle idareye tanınmıştır. Bu sınırlandırılmamış yetki konusu hukuk devletinin vazgeçilmez paradigması olan hukuki güvenlik ilkesiyle bağdaşmadığını alanın uzmanları tarafından sıkça dillendirilmiştir. Son günlerde Anayasa Mahkemesi bu sorunu sebep olan yasa maddesi hakkında önemli bir karara imza attı. Bu yazımızda Anayasa mahkemesinin bu kararı ışığında müsabaka gelirlerinin paylaşılması, bu paylaşımın mülkiyet hakkına taalluk eden noktaları ve hukuk devletinde hakların nasıl ve kim tarafından sınırlandırılabileceğini yüksek mahkemenin kararları çerçevesinde ortaya koymaya çalışacağız.

Anayasa İle Teminat Altına Alınan Mülkiyet Hakkı Ancak Kanunla Sınırlandırılabilir.

21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu’nun “Müsabaka hasılatları” kenar başlıklı 16. maddesi şu şekildedir. 

“Madde 16 – Müsabakalardan elde edilecek brüt hasılattan gerekli masraflar çıktıktan sonra geriye kalan miktar; (…) müsabakanın yapıldığı spor il müdürlüklerine ve müsabaka yapan kulüplere dağıtılır. Bu konudaki uygulama, usul ve esaslar bir yönetmelikle belirtilir.”

Maddenin son cümlesinde mali yükümlülük doğuran ve mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yol açacak bir işlemin dayanağının yönetmelik olarak belirlenmiş olmasının hukuki güvenlik ilkesi ile çelişir olduğu tartışması çok yapılagelmiştir.

Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şu şekildedir:

Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.

Anayasanın bu maddesi ile teminat altına alınmış olunan mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlandırılabileceği, kanunun konusu olacağını düzenlemiştir.

 Anayasa mahkemesinin birçok kararında Anayasa ile teminat altına alınmış olunan mülkiyet hakkını şu şekilde tanımladığını görmekteyiz: “mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ile fikrî hakların yanı sıra icrası mümkün olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (AYM, Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).”

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. Maddesi şu şekildedir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” 

Yukarıda dile getirdiğimiz Anayasa metninden ve Anayasa’nın 2. maddesinde tanımı yapılmış olunan hukuk devleti ilkesinden açıkça anlaşılacağı üzere temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamanın da Anayasa’da öngörülen sebeplere uygun ve ölçülü olması gerekir. Ayrıca bu kanuni düzenlemenin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir niteliğe haiz olması gerekir.

Anayasa Mahkemesi’ne Göre Hukuk Devleti İlkesi:

Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında hukuk devleti ilkesinden ne anlaşılması gerektiğini şu şekilde izah edilmiştir: “Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde; kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.”

Vergi Yükümlülüğü Doğuran İşlemler ve Belirlilik İlkesi

Anayasa mahkemesi (AYM, E.2022/103, K.2022/150,  30/11/2022, §§ 14, 15, 16, 17,18,19) kararında 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu’nun “Müsabaka hasılatları” kenar başlıklı 16. Maddesi’nin son cümlesinin neden anayasa aykırı olduğunu şu şekilde gerekçelendirmiştir: 

“İtiraz konusu kural; spor müsabakalarından elde edilecek hasılatın spor il müdürlüklerine ve müsabaka yapan kulüplere dağıtımına ilişkin uygulama, usul ve esasların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceğini hüküm altına almaktadır. İdare tarafından hangi müsabakalardan hasılat payı alınacağı, brüt hasılat ve gerekli masraflar kavramlarının neleri içerdiği, net hasılattan idareye dağıtılması öngörülen payın hangi amaçla ve neyin karşılığı olarak alındığı konusunda anılan Kanun’da bir belirlilik bulunmamaktadır. Bu itibarla anılan hususların ilk elden yönetmelikle düzenlenmesi söz konusudur.

Ayrıca kulüplerin elde ettiği spor müsabakası hasılatı üzerinden idareye hangi oranda ödeme yapılacağı konusunda da Kanun’da herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Yine bu kapsamda müsabaka hasılatından alınacak payın alt veya üst sınırlarını gösterir bir hüküm de Kanun’da bulunmamaktadır. Dolayısıyla müsabaka hasılatlarından alınacak paya ilişkin oranlar ilk elden yönetmelikle düzenlenecektir.

Bu bağlamda müsabaka hasılatlarından alınacak payın hesaplanmasının ne şekilde belirleneceğine dair kanuni çerçeve çizilmemiş, idarenin pay oranının alt ve üst sınırları belirlenmemiş, konunun bütün ayrıntılarıyla düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılmak suretiyle yürütmeye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisi tanınmıştır. Bu itibarla spor müsabaka hasılatlarından pay almak suretiyle mülkiyet hakkına sınırlama getiren kuralın belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı anlaşılmaktadır.”

Temel Haklar ve Kanun Yapma Yetkisi:

Anayasa mahkemesi (AYM, E.2022/103, K.2022/150,  30/11/2022, §§ 17,18,19) kararında temel haklar üzerinden tasarrufun nasıl olabileceğini ve tasarrufun kim tarafından yapılabileceğini şu şekilde açıklamıştır:

“Öte yandan Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) ait olması ve bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Bu hükme yer veren Anayasa’nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin parlamentoya ait olması “demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz bir durum” olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca gerekçede “Millet adına kanun koyma yetkisini yasama meclisi yerine getirir. Bu yetki devredilemez. Ancak, Anayasanın 99 ve 129 uncu maddeleri hükümleri saklıdır.” denilmek suretiyle bu ilkenin anlamı ve istisnaları belirtilmiştir. Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere yasama yetkisinin devredilemezliği, esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan, kanun yapma yetkisinin devredilmesidir (AYM, E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013; E.2021/73, K.2022/51, 21/4/2022, § 15)

Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturabilmektedir. Bu nedenle Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların atanması, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmenin türevsel nitelikteki işlemlerine bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz (AYM, E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013; E.2019/36, K.2021/15, 4/3/2021, § 57).

Kuralla Anayasa’nın kanunla düzenlenmesini öngördüğü ve mülkiyet hakkını sınırlar nitelikteki müsabaka hasılatlarından alınacak payın belirlenmesinde genel ilkeler ortaya konulmadan, kanuni çerçeve çizilmeden, pay oranının alt ve üst sınırları belirlenmeden ilgili hususların tamamının düzenlenmesinin yönetmeliğe bırakılması yürütmeye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisinin tanınmasına neden olmuştur. Bu itibarla kural, yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.”

Yüksek mahkeme yukarıda dile getirmiş olduğu gerekçelerden yola çıkarak 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu’nun “Müsabaka hasılatları” kenar başlıklı 16. Maddesi’nin son cümlesinin Anayasa ile teminat altına alınmış olunan “Yasama yetkisi, Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 7, 13, 35 maddelerine aykırılık teşkil ettiğini ve bu nedenle de iptal edilmesi gerektiğine karar vermiştir. 

 

Av. Emrullah BEYTAR