Hukuk & Danışmanlık Hizmetleri
Yerel ve uluslararası alanda bilgili ve
tecrübeli ekibimizle hizmet sunmaktayız.

Kötü Niyetli Olarak Yapılan FETO Üyeliği ve Mobbing Şikâyet İfade Özgürlüğü Kapsamında Korunmaz

Ana sayfa Kötü Niyetli Olarak Yapılan FETO Üyeliği ve Mobbing Şikâyet İfade Özgürlüğü Kapsamında Korunmaz

6 Kasım 2020’de Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 29.09.2020 tarihli kararına ilişkin:

2017/30798 sayılı başvuruda, başvurucu Ömer Yalçın çalıştığı kurumdaki kişiler hakkında BİMER’e başvurarak şikâyet hakkını kullandığını, bu nedenle kınama cezası ile cezalandırıldığını, bu cezanın dilekçe hakkını (AY-74. M.), hak arama özgürlüğünü (AY-36 M.) engellediğini, kendisinin kanun önünde eşitlik hakkının (AY-10 M.) ve ifade özgürlüğünün (AY-26 M.) yok sayıldığını iddia etmiştir.

Başvuruya Konu Olay ve Olgular

Başvurucu Ömer Yalçın, olayların meydana geldiği tarihte Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Polatlı Şube Müdürlüğü’nde çalışmaktadır. 17.07.2014 tarihinde Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) gönderdiği dilekçesinde; yaklaşık 3 hafta kadar önce Ak Parti Genel Merkezine (AKİM’e), kurumundaki paralel yapılanmış örgütle ilgili şikâyette bulunduğunu, bunun bir şekilde kurumunda duyulması sonucunda müdürleri tarafından kendisine ve aynı yerde çalıştığı nişanlısına mobbing uygulandığını yazmıştır.

TMO Genel Müdürlüğü tarafından BİMER’e yapılan başvuru sonucunda 09.09.2014 tarihinde idari soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu, görevli müfettiş tarafından alınan ifadesinde AKİM’e yaptığı doğrudan bir başvurunun bulunmadığını; sadece çevresi geniş ve konuyu AKİM’e iletebilecek bir arkadaşına konuyu paylaştığını ifade etmiştir. Başvurucu, bu kişiye işyerinde çalıştığı ve paralelci olduğunu düşündüğü MD’nin kendisine rahatsızlık verdiğini anlattığını amacının sadece bu kişiden tavsiye almak olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, ayrıca BİMER’e yazdığı dilekçede geçen cümleleri çalışma ortamında yaşadığı kişisel olaylara çok sinirlendiği bir anda kendisini ve eşini güvence altına almak amacıyla kurduğunu ifade etmiştir. Kendisi artık söz konusu personelin rahatsızlık vermemesi nedeniyle bu konuda şikâyetçi olmadığını söylemiştir. Ayrıca Başvuruc, AKİM’e doğrudan bir şikâyetinin bulunmamasına rağmen işyerindeki müdürlerinin olayı duymuş olmaları nedeniyle kendilerine mobbing uyguladıkları kanısında olduğunu da ifade etmiştir.

İdari soruşturma sırasında başvurucunun aynı işyerinde çalışan eşinin de ifadesi alınmıştır. Eşi, kendisine mobbing uygulanmadığını, aynı ortamda çalışmıyor olmalarına rağmen eşine de mobbing yapıldığını düşünmediğini belirtmiştir.

İdari soruşturmayla ilgili 14.10.2014 tarihinde düzenlenen sonuç raporunda işyerinde mobbing uygulandığı iddialarının yersiz olduğu ve Ömer Yalçın’ın BİMER’e yazmış olduğu şikâyet dilekçesinin içeriği nedeniyle işyeri huzur ve uyumunu olumsuz etkilediği belirtilmiştir. Raporda başvurucunun kusurlu olduğu ve kusurunu haklı kılacak bir gerekçesi bulunmadığı için adı geçenin Devlet Memurları Kanunu’nun 123/B/1. Maddesi gereğince kınama cezasıyla cezalandırılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır.

27.10.2014 tarihinde raporun uygun görülmesiyle başvurucuya kınama cezası verilmiştir. Başvurucu bunun üzerine disiplin cezasına karşı Ankara 14.İ dare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.

Mahkeme 17.02.2016 tarihli kararı ile işlemin iptaline karar vermiştir. Gerekçe olarak disiplin cezasının verilebilmesi için fiilin bütün unsurlarıyla oluştuğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesinin gerektiği vurgulanmıştır. Ancak soruşturmada asılsız ithamda bulunulduğundan bahisle işyeri huzurunun bozulduğu kanaatine varılmasının tek başına fiilin işlediğini sabit kılmaktan uzak olduğu belirtilmiştir.

Bunun üzerine davalı idare istinaf yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi, 28.12.2016 tarihli kararında itirazı kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve  davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun BİMER’e yaptığı şikâyette kendisine ve eşine mobbing uygulandığını iddia ettiği ancak yapılan idari soruşturma sonucunda bu iddiaların gerçeği yansıtmadığının ortaya çıktığı belirtilmiş ve başvurucunun asılsız iddialarla yaptığı şikâyetin kurum çalışanlarını zan altında bırakarak işyeri huzur ve uyumunu uyumsuz etkilediği vurgulanmıştır.

Başvurucu, Daire kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuşsa da bu talep 25.05.2017 tarihinde reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi İncelemesi

Anayasa Mahkemesi başvuruyu “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. Maddenin kapsamında ifade özgürlüğü açısından incelemeyi uygun görmüştür. Buna göre ifade özgürlüğü Anayasa’nın 26/2. Maddesinde belirtildiği üzere kamu düzeninin korunması amacıyla sınırlandırılabilmektedir.

Anayasa Mahkemesi, Başvurucunun sözleri nedeniyle disiplin cezasına çarptırıldığını ve ifade özgürlüğüne yapılan bu müdahalenin incelenmesinin Anayasa’nın 13. Maddesine göre yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesine göre disiplin cezasının dayandırıldığı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. Maddesinin B/1 fıkrası Anayasa’nın öngördüğü kanunla sınırlama ölçütünü karşılamaktadır. Söz konusu disiplin cezasının Anayasa’nın 26/2. Maddesinde belirtilen kamu düzeninin korunmasına yönelik bir önlem olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı da kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu aşamadan sonra müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunun incelenmesine geçmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin Bekir Coşkun hakkında verdiği 04.06.2015 tarihli Genel Kurul kararında “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramını; ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın zorunlu veya istisnai olması, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliği taşıması şeklinde açıklanmıştır. Buna göre sınırlama, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve orantılı (ölçülülük) olmalıdır.

Mahkeme’nin Mehmet Ali Aydın hakkında verdiği aynı tarihli kararında ise ölçülülük, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu denetleme müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı incelenerek yapılır. Anayasa’nın 13. Maddesinde “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ile “ölçülülük ilkesi” iki ayrı kıstas olarak düzenlenmiş olsa da bunlar arasında sıkı bir ilişki vardır. “Temel hak ve hürriyetlerin özü”, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” kavramları bir bütünün parçaları olarak “demokratik bir hukuk devleti”nin özgürlükler rejiminde gözetilmesi gereken temel ölçütlerini oluşturmaktadır.

Ölçülülük kavramı gereğince bireyin hakkı ile kamu veya diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 7.7.2015 tarihli Tansel Çölaşan kararında da ölçülülüğün gerekleri açıklanmış ve eğer “yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz bir hale getiriyorsa veya sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır” denmiştir.

Kamu Görevlilerinin İfade Özgürlüğü

Başvuruya konu olayda ise ifade özgürlüğünün yanı sıra kamu görevlilerinin ifade özgürlüğünün de değerlendirilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Mahkemenin önceki kararlarında da belirtildiği gibi demokrasinin temelleri çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliktir. Elbette kamu görevlileri de bu ilkelerden yararlanacaktır. 25.12.2018 tarihli Hasan Güngör kararında bu şu şekilde ifade edilmiştir: “görevine yansıtma, şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimleri yetkili makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi ifade özgürlüğünün korunmasından yararlanır.” Bu kapsamda memurun konum ve göreviyle ilgili ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede devletin bir takdir yetkisi vardır. Fakat bununla devlet memurluğu yapan bireyin ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulmalıdır.

Somut Olayın Değerlendirilmesi

Başvurucu sırf aralarındaki kişisel olaylara çok sinirlendiği için işyerindeki birtakım kişilerin paralel yapıyla bağlantısının bulunduğunu şikâyet etmiş ve bu şikâyeti sebebi ile müdürlerinin kendisine ve eşine mobbing uyguladıklarını iddia etmiştir. Bir kamu görevlisinin FETÖ/PYD ile irtibatlı olduğunun ileri sürülmesi, onun hem meslek hem de özel hayatında ciddi sorunlarla karşılaşmasına sebep olacağı açıktır. Dahası söz konusu mobbing iddiaları idari soruşturma esnasında araştırılmış fakat söz konusu iddiaya konu olayların mobbing veya psikolojik taciz kapsamında sayılamayacağı ortaya çıkmıştır.

Elbette bir kamu görevlisi uygun yol ve yöntemlerle iddia ve şikâyetlerini kesin doğru olmasalar dahi açıklama özgürlüğüne sahiptir. Ancak somut olayda başvurucu kişisel meselelerini göreve yansıtmış, işyerinin huzur ve uyumunu bozacak şekilde amirleri hakkında asılsız iddialarda bulunmuştur. Bu durum başvurucunun ödev ve sorumluluklarına açık bir aykırılık oluşturmaktadır. Bunun sonucunda başvurucuya kınama cezasının verilmesi ise meşru amaçla orantılı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygundur.

Hüküm

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin bulunduğunu kabul etmekle birlikte bu müdahaleyi meşru olarak değerlendirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle başvuruyu oybirliğiyle reddetmiştir.

Staj. Av. Ebrar Büyükgüçlü